Bir varmış bir yokmuş.
Günün birinde iyilik ve kötülük çalışmaya gidelim demişler. Biraz erzak almışlar yanlarına. Dere tepe giderken karınları acıkmış. Kötülük “İyilik senin ekmeği yiyelim” demiş. O da hep iyilik peşinde “Yiyelim buyur” demiş.
Yola devam ederken yine karınları acıkmış. Kötülük, “Senin kalan ekmeği yiyelim” deyince iyilik yine “Tabii yiyelim komşu” demiş.
Gide gide iyiliğin ekmeği kalmamış. Bir miktar daha gitmişler yine karınları acıkmış. Kötülük “Ekmeğimden vermem sana” demiş. Ve kötülük baklayı ağzından çıkarmış: “Bir gözünü çıkarırsan bir parça ekmek veririm” demiş.

***

İyiliğin yalvarmalarına karşın kötülük insafa gelmemiş. İyilik mecbur kalmış gözünün birini çıkartmaya. Gide gide bir dere kenarına varmışlar. Derenin kenarında palamut ağaçları varmış. Yine karınları acıkmış, kötülük yine ekmeğini paylaşmamış. Bu kez ikinci gözünü çıkarmasını istemiş. İyiliğin, “Bir gözüm görmüyor, bir gözümü daha verirsem ben nasıl giderim” sözüne “Götürürüm seni yedeğimde” demiş.
Karınları doyduğunda kötülük, “Hadi bana eyvallah sen ne edersen et” demiş, çekmiş gitmiş.
Kötülük yapacak ya…
İyilik ağlamış, sızlamış, bağırmış ama kimse yok. Kurtlar, kuşlar gelir parçalar beni diye düşünüp yakındaki palamut ağacına çıkmış.
Gece yarısı olmuş, ağacın etrafında inler cinler toplanmış, sohbete başlamışlar. İçlerinden biri, “Filan padişahın gözü kör. Kara koyunun kanını sürseler açılacak”, diğeri “Şurada bir köy var susuzluktan kırılıyor, üst kıyında bir kaya var o taşı kaldırsalar su var bilen yok” bir başkası ise “Kör padişahın sarayının yanındaki tarlada altın var bilen yok” demiş.

***

İyilik sabah olup sağa sola dokuna dokuna koyulmuş yola. Susuz köye varmış. Köylülere, “Sizin köyde su yok mu?” diye sormuş. Olmadığı yanıtını alınca, “Şuradaki tepedeki kayayı kaldırsanız altında su var” demiş.
Köylüler kör iyiliğin sözüne önce inanmamışlar. Gidip baktıklarında ise gerçekten su olduğunu görmüşler. “Bir dileğin var mı?” diye sormuşlar. İyilik, “Kara koyunu kesip kanından bir şişeye doldurursanız memnun olurum” demiş. Kara koyun getirip kesmişler kanını şişeleyip iyiliği uğurlamışlar. İyilik kanı almış doğru padişahın yanına. Padişah gözünü iyi edene zenginlik vadediyormuş.
İyilik padişahın huzuruna çıkarılmış. Elindeki şişeden kara koyun kanını padişahın gözlerine sürmüş. Pırıl pırıl, cam gibi olmuş gözleri. Padişah, “Ne istersen iste vereyim” demiş. İyilik de
Sarayınızın arkasında arsa varmış orayı verirseniz mutlu olurum” demiş.

***

Aynı sıralarda kötülük elindeki torba ile kapı kapı dileniyormuş. Dilene dilene iyiliğin kapısına gelmiş. İyilik kapısını açmış. Biraz sohbetten sonra, kötülük nasıl olup da bu kadar zenginlediğini sormuş. İyilik, “Beni bıraktığın yerdeki palamudun altına inler cinler geldi. Onların anlattıklarını dinleyip gerçekleştirdim. Şimdi rahatım iyi” demiş.
Bu sözlerle heyecanlanan kötülük, “Ben de gideyim oraya” diyerek yola koyulmuş. Kötülük palamuda çıkıp geceyi beklemeye başlamış. Gece yarısı inler cinler gelmişler.
İçlerinden biri, “Falanca köyde su yok, kayanın altında var dedik, gittiler suyu çıkardılar, bunu kimse bilmiyordu. Bilmem nerenin padişahının gözü kör, şifasını söyledik buldular gözleri açıldı. Külçe külçe altını da çıkardılar” demiş.
Sonra diğer şeytanlara dönmüş, “Bizi dinleyen var, arayın” demiş.
Bir bakmışlar kötülük tepelerinde titreyip duruyor.
Hemen ağaçtan indirip kötülüğü paramparça etmişler.

***

Kıssadan hisse;
İyilik yapan iyilik bulur, kötülük yapan kötülük bulur.
Kendini tek akıllı sanan ya kullanışlı aptaldır ya da sahtekar.
Siz siz olun.
Kullanışlı aptallardan ve sahtekarlardan uzak durun.
Hele hele, arkadaşlarının gözlerini oyup, sonra da masum görünenler var ya,
En tehlikelisi onlardır...