Adam üzerine yıkılan suçtan dolayı mahkemeye düşmüş. Mahkeme öyle bir safhaya gelmiş ki artık adama ceza verilip verilmeyeceği bile tartışılır olmuş. Son karar olarak ya beraat ya idam verilecekmiş.
Son duruşmada hakim, “İki kağıt alıp birine idam, birine beraat yazacağım. Hangisini çekersen cezan da o olacak” demiş.
Zaten suçsuz olan adam, bu suçun kendisinin üzerine yıkılması işinde hakimin de olduğundan şüphelenmiş. Eğer hakim de işin içinde ise iki kağıtta da “idam” yazacağını biliyormuş.
Hakikaten de adam şüphelerinde haklıymış.
Hakimin ikisine de “idam” yazdığı iki kağıt rastgele karıştırılıp adamın önüne sunulmuş.
Kendisine kurulan tuzağın farkına varan adam kağıtlardan birini alıp ağzına atmış, hemen çiğnemeye başlamış.
Çiğnerken de demiş ki: “Seçtiğim kağıt budur.”
Hakim öfke ile adama kızacak olmuş ama adam durumu anlatmak için hakimden erken davranıp demiş ki:
Eğer yediğim kağıtta idam yazıyor ise diğer kağıtta beraat yazacaktır, fakat yediğim kağıtta beraat yazıyor ise diğer kağıtta idam yazacaktır...”
İki kağıtta da idam yazdığından, adam salıverilmiş...

***

Memleketin halet-i ruhiyesi aynen böyle.
Gözaltına alınanların sayısını, kaç gündür gözaltında olduklarını, hangi koşullarda yaşadıklarını, ne zaman mahkemeye çıkacaklarını bilmiyoruz.
Gün geçtikçe insanlık değil, sayılardan ibaret konular haline dönüştüler.
Ve bir jurnal ve itirafçı furyası başladı.
Daha düne kadar birlikte yiyen, içen, konuşan koca koca adamlar televizyon televizyon dolaşıp eski günlerini anlatıyorlar.
Sanırsınız sütten çıkmış ak kaşıklar.
Sanırsınız olan bitende hiç katkıları yok.
Halimiz böyle, demokrasimiz de...

***

Çocuk akşam eve gelmiş ve babasına sormuş:
Baba hayat bilgisi dersinde yönetimleri işliyoruz, bana demokrasiyi anlatır mısın?”
Babası biraz düşünmüş ve “Anlatmasına anlatırım yavrum ama senin bazı tanımları bilmen gerekiyor” demiş.
Başlamış sıralamaya:
Bak şimdi benim fabrikam var ve eve para getiriyorum, ben kapitalistim. Paranın nasıl harcanacağına annen karar verir, o hükumet. Hepimiz senin için yaşıyoruz, sen halksın. Beşikteki kardeşin, gelecek. Hizmetçimiz ise işçi sınıfı. Sen bunları öğren. Ben sabah sana demokrasiyi anlatırım” diye devam etmiş.
Çocuk gece yarısı uyanmış bir bakmış ki küçük kardeşi altını pisletmiş ve durmadan ağlıyor. Hemen anne ve babasının odasına gitmiş. Annesi horul horul uyuyor. Uyandırmaya çalışmış ama başaramamış. Babası yatakta değil, geçerken hizmetçinin odasına bir bakmış ki hizmetçiyle babası sevişiyor. Çaresiz dönüp yatmış.
Ertesi sabah kahvaltı öncesi babası:
Gel oğlum sana demokrasiyi anlatayım” demiş.
Halinden mutsuz olduğu belli olan çocuk:
Gerek yok baba, ben artık biliyorum” yanıtını vermiş ve devam etmiş.
Kapitalistler işçi sınıfını becerirken hükumet uyuyor, halk endişeli, gelecek ise bok içinde...”

***

Kıssadan hisse;
Günler gelip geçicidir.
Kalıcı olan zor ve kötü günlerde nasıl davrandığındır.
Çünkü iyi günde en çok onlar anımsanır...