Altınordu haftalardır üç puana hasretti.
Üstelik rakip Giresunspor zirvede ve Kırmızı-Lacivert'e de bugüne kadar hiç yenilmemişti.
Son haftalarda alışageldiğimiz bol ve isabetli pas trafikli, kanatları kullanmalı ve rakip kale önüne sık top indirmeli oyun yoktu.
Bol bol karşı tarafa pozisyon veriliyordu.
Galibiyetsizlik, stres olarak teknik heyeti ve oyuncuları da -çıktıkları her karşılaşmada- etkiliyordu.
***
Bornova' da başlama vuruşu öncesi "hâl vaziyet" buydu Altın'da...
İlginç bir motivasyonla
maça çıktı Altınordulu topçular.
Arzuları üzerine soyunma odasına kurulan ses ve ışık sistemiyle hareketli müzikler dinlendi, kurulan ekranlardan kazanılan maçlardaki goller izlendi.
***
İlk 45'te özlenen Altınordu'yu "durarak oynayan" Giresun önünde izledik.
Koşan, mücadele eden, golü düşünen baskılı Altınordu'yu!
36'daki Barış Alıcı golü, hazırlanış ve final vuruşuyla jeneriklikti.
İkinci yarı başındaki Giresun golleri (penaltı tartışılır) futbolun "takım ve hata oyunu" olduğunu bir kez daha gösterdi.
Genç Altınordu mücadele etti, seriydi, yürekli oynadı.
İkinci yarıda skoru çabası olmada geriye yaslanılmasa 3 puan gelebilirdi.
Puan kaybetse de güçlü rakibi karşısında alandan ezik ayrılmadı 1923 Armalı.
Kısaca iki farklı Altınordu gördük.
İlk yarıdaki oyunuyla umut oldu İzmir ekibi...
***
Bir sözümüz; tribündeki ayrışmaya.
Altınordu -benim de semtim- Basmane Tilkilik Dönertaş'tan doğmuştur (realitedir) ama Türkiye'nin Altınordu'su olmuştur bugün.
Kutuplaşma kimseye yarar getirmez!