03-ekremÜlkemiz tarihinin son 100 yılı hatta belki daha da uzun bir süre boyunca çok büyük zorluklarla ulaştık. Kuşkusuz bunun en zor dönemi 1. Dünya Savaşı sonrası ve Kurtuluş Savaşı yıllarıydı. Büyük Atatürk’ün öncülüğünde bağımsızlığımızı kazanırken, Kurtuluş Savaşı devam ederken bile Atatürk her zaman ekonomiye büyük önem verdi.
Daha Cumhuriyet bile ilan edilmeden, genç Cumhuriyetimizin ekonomik temelleri İzmir İktisat Kongresi ile atıldı. Uygulanan ekonomik politikalar ile insan kaynağının çok önemli kısmını cephede şehit vermiş, Osmanlı İmparatorluğu’nun borçlarını devralmış, sanayi ve ticaret anlamında mübadele nedeniyle çok şey kaybetmiş bir ülke ekonomik olarak ayağa kaldırıldı. Türkiye Cumhuriyeti, çok kısa sürede ekonomik açıdan bağımsız olacağını ve hiç durmadan büyümeye devam edeceğini tüm dünyaya gösterdi.
Cumhuriyetimizin 94’üncü kuruluş yıldönümünü kutladığımız bugünlerde de ülke olarak bir ateş çemberinin içinde, zor bir dönemden geçiyoruz. 15 Temmuz Darbe girişimi, hain terör örgütlerinin saldırıları, Suriye’deki savaş, Almanya ve diğer AB ülkeleriyle yaşanan zorluklar ve ABD ile yaşanan vize problemi gibi çok ciddi sorunlarımız var. Başka bir ülke bu tip zorluklar yaşasa ekonomik olarak çok ciddi zorluklar yaşardı, ama ülkemiz tüm bunlara rağmen büyümeye devam ediyor.
Türkiye ekonomisinin hızlı büyümesi ve istikrarı karşısında önündeki bu engellerin yanı sıra Amerikan Merkez Bankası FED’in likiditeyi kısıp faiz arttırımına yeniden başlama, yani dış kaynağın azalması ihtimali de var. Bunca zorluğa rağmen Türkiye ekonomisi son yıllarda dayanıklılığını defalarca ispatladı ve yaşanan birçok farklı nitelikteki şoka rağmen ekonomik büyüme devam etti. Yılın ilk yarısında yakalanan yüzde 5’in üzerindeki büyüme büyük başarı. Ekonomik istikrar rayından çıkmadı. Dışsal gelişmelere bakmadan Cumhuriyetin 100. yılına yaklaşırken tempomuz zaman zaman azalsa da durmadan yolumuza devam ediyoruz.
Türkiye’nin 2030'a kadar genç ve dinamik nüfusunu arttırmayı sürdürerek, dünya ekonomisi içerisinde ağırlığını daha fazla hissettireceği pek çok uluslararası raporda yer alıyor. Bu durum, Türkiye'ye yatırım yapan yabancı sermayeyi motive ediyor. Ayrıca Türkiye ekonomisi de eskisinden çok daha güçlü.
Bugün Türkiye, AB ülkelerinden daha fazla istihdam yaratan, 4 milyona yakın Suriyeli mülteciyi barındıran bir ülke. Bunun için de Türkiye’nin ekonomik veya siyasi operasyonlara karşı dikkatli olması ve üretmeye devam ederek kesintisiz büyüme sürecini sürdürmesi büyük önem taşıyor. Hızlı büyüme dış dengede önemli bir bozulmaya da yol açmadı.
Buna güçlü dış talep ve ihracatçılarımızın pazar değiştirme esnekliği, reel kura dair yaşanan gelişmeler, kredilerdeki genişlemenin tüketimden ziyade üretimi destekleyecek şekilde kurgulanması ve turizm gelirlerindeki toparlanmanın bu yıl hem toplam talebi hem de dış dengeyi desteklemesi etkili oldu.
2018-2020 Orta Vadeli Programında da yer verildiği gibi, 2017’den başlamak üzere 4 yıl üst üste Türkiye’nin yüzde 5,5 oranında büyümesi hedefleniyor. Böylesine bir ortamda büyüme hedefleri gerçekleşirse çok büyük bir başarı olur ve bu sayede Türkiye 10.000 dolar gelir eşiğini geride bırakır.
2016 itibariyle 10 bin 883 dolar olan kişi başı GSYH’nın program sonunda (2020 yılı sonunda) Dünya Bankası Yüksek Gelir Sınırı olan 12.235 doların üzerine yani 13 bin 24 dolara geleceği tahmin ediliyor. Büyüme yüksek devam ettiği sürece, işsizlik de beraberinde azalacak. 2017 yılı içerisinde Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde yürütülen İstihdam Seferberliği de oldukça faydalı oldu. Bu sayede bir çok yeni istihdam yaratıldı.
Yıllık yüzde 5 düzeyinin altına inmeyen sürdürülebilir bir büyüme, Türkiye’nin “Orta Gelir Tuzağından” hızla uzaklaşmasının koşulu. Yani güven ve istikrar içinde yüksek ve kalıcı enflasyon nöbetlerine teslim olmamış bir büyüme yaşamsal önemde.
Bunun bilincinde görünen Merkez Bankası, enflasyonla mücadeleye öncelik vereceğini yeniden açıkladı. 2018-2020 arasında yıllık % 5,5 büyüme hedefinin gerçekleştirilmesinin birinci koşulu enflasyon ortamının sürdürülebilir bir orana çekilmesi olacak.
Bunun için maliyet enflasyonuyla mücadele edilmeli. Maliyet artışlarının % 10'un aşağısına çekilmesini sağlayacak tedbirler alınmalı. Tarım fiyatlarının enflasyon üzerindeki baskısı aşağıya çekilmeli.
Ülkemiz ekonomisinin istikrarı ve yüksek büyüme oranlarının devam için kredi faiz oranlarının tek haneye çekilmesi gerekiyor. Firmaların kur riskinin yönetilmesi için yeni kriterler devreye girmeli, özel sektörün dış borcu ve kısa vadeli borçlar titizlikle takip edilmeli.
Ülkemiz ekonomisinin sürdürülebilir büyümesinin devamı için ihracat büyük önem taşıyor. İş dünyası olarak hemen hemen ihracat yapmadığımız ülke kalmadı. Buna rağmen yeni pazarlar aramaya devam etmeliyiz. Çin başta olmak üzere Uzakdoğu, Afrika ve Latin Amerika ülkeleriyle daha çok ticaret bağlantısı kurmalıyız.
Tabii ki Genç Cumhuriyet’in ekonomik temellerinin kentimizde düzenlenen İktisat Kongresi ile atılması biz İzmirli iş insanlarına çok özel sorumluluklar yüklüyor. Cumhuriyetin bize sadece bağımsızlık kazandırmadığını, hukuk, kültür, sosyal hayat gibi alanlardaki gelişmelerle birlikte ekonomik olarak da çok şey kazandırdığının bilincindeyiz.
Büyük Atatürk’ün izinde ilerliyor ve bu sorumluluğun bilincinde daha çok üretip, daha çok ülkemize katkı koymaya çalışırken Güzel İzmir’i de bir dünya kenti yapmak, için tüm gücümüzle çalışıyoruz. Atatürk’ün istediği gibi İzmir’de fuarlar, kongreler düzenliyoruz, turizmden bilişime pek çok alanda kentimizi öne çıkartıyoruz.
Ülkemizin 2023’e 5 kala bu dönemde yapısal reformlarla ve dev projelerle yoluna devam etmesi gerekiyor. Biz ülkemizin geleceğine güveniyoruz ve bu aydınlık geleceğe katkı koymak için çalışmaya devam edeceğiz.