Kemeraltı, eski mi, tabi ki eski. Dünyadaki çarşıların en eskisi, en büyüğü. Taa 2 bin 400 yıl öncesine giden bir tarihi var. Çıkış noktasını Agora olarak alınca, 2 bin yılı aşkın tarihi olan, hala görkemi ile yaşayan başka bir çarşı yok dünyada.

Düşünün, koca bir semt, 16 bin tane ticarethane ve 85 bin kişi sadece çalışmak için kentin her yerinden buraya geliyor. Buna, her gün alışveriş için Kemeraltı’na gelen 150-200 bin kişiyi de ekleyin. İşte bu nedenle Kemeraltı hep bir bayramyeri. Çalışmaya gelen, alışverişe gelen, sadece gezmeye gelen. Her zaman cıvıl cıvıl. Pek çok ilimizden büyük buranın gün içi nüfusu.

Çarşılar kentlerin kalbidir. Kalp durursa hayat durur. Yani ticaret çok önemlidir bir kent için. Bunu sağlayan unsurların başında da limanlar gelir. Tarihte hep böyle olmuş. Durup dururken bir gemi çıka gelir. Ceplerinde paraları ile tüccarlar heyecan yaratır kentin çarşısında.

GEMİLER, GEMİLER

Günümüzde de öyle değil mi? Kuşadası’na gelen, İzmir Limanı'na gelen bir kruvaziyer gemisi turist getirir, yani potansiyel alıcıları. Eğer sizin de onlara hitap eden, bir ürününüz varsa, ortalık bayram yerine döner. İnsanlar alışveriş yapar, yer içer, esnafın kasasına para girer, mutlu olurlar.

Para mutluluk getirmezmiş. Külliyen yalan. Kim söylediyse, yok böyle bir şey. Olsaydı, koca Napolyon durup dururken der miydi, “para, para, para” diye. Adam bilmiş de söylemiş. Para sadece insanları değil, koca kentleri yaşatır. Para, yani ticaret olmazsa kentler batarlar. Bakınız; Efes. Roma İmparatorluğu döneminde, 250 bin kişilik nüfusu ile dünyanın ikinci büyük kenti. Liman ticaret gemileri ile dolup taşıyor. Para oluk oluk akıyor.

Şimdi sıkı durun; Efes M.S. 4. yüzyıldan itibaren kan kaybetmeye başlıyor. Altıncı yüzyılda ise terk edilmiş küçük bir şehir olarak, bugün Selçuk’un bulunduğu yere taşınıyor. Sebep? Küçük Menderes nehrinin getirdiği alüvyonların limanı doldurması ve gemilerin Efes’e yanaşamamaları. Gemi gelmeyince, kervanlar gelmez. Alışveriş olmaz, kasaya para düşmez. İnsanlar da taş yiyecek değiller ya, onlar da ekmeklerini başka şehirlerde aramak için göç ederler.

İZMİR’İN ŞANSI LİMAN

İzmir’in şansı liman. Hep bir limana sahip olması ve son derece bereketli bir hinterlandı olması. Çoğunlukla deve kervanları ile İzmir’e taşınan, incir, üzüm, susam gibi tarımsal ürünler, Kemeraltı’ndaki hanların depolarında satış için bekletilir. Günlerce yollarda güneş altında yolculuk yapan kervan sahipleri, mallarını depoya yerleştirdikten sonra yaptıkları ilk iş bir hamam aramak olurdu.

Yolun kirini-pasını üzerinden atan tüccarlar, kendilerine Kemeraltı’ndaki lokantalarda güzel bir ziyafet çekerlerdi. Dini vecibelerini yerine getirmek için de yeterli sayıda cami vardı. Malların ve develerin bulunduğu hanların üst katları güvenli han odalarından oluşur, kervancılar yolun tüm yorgunluğunu buralarda uyuyarak atarlardı.

Yaklaşık 60 hanın bulunduğu Kemeraltı, o gün olduğu gibi, bugün de son derece önemli ve gezilmeye değer bir yer. Günümüz İzmir’inde yaşayan hemşehrilerimiz doğal olarak Kemeraltı’nı yeterince tanımıyorlar. AVM’lerin çekim gücü Kemeraltı’nı zorluyor. Ama ihtiyar delikanlıyı yenebilmek mümkün değil.

YAŞAYAN TARİH

Hiçbir AVM’nin sunamayacağı bir harih birikimi var mesela Kemeraltı’nda. Şu AVM’nin şu binası, 300 yıllık desinler bakayım, diyemezler. Ne binaları, ne de yaşanmışlıkları ile Kemeraltı’nın önüne geçebilmek mümkün değil. Özellikle daha somut olan yakın tarihi, son 250 – 300 yılı bilseniz, bir daha AVM’lere adım atmazsınız. Çünkü daha güçlü bir aidiyet kazanırsınız Kemeraltı’na, bu kente karşı…

İzmir turlarını geliştirmek adına “Kemeratı Tarih ve Lezzet Turu” üzerinde çalıştım. Arkadaşlarımdan oluşturduğum gruplar ile Kemeraltı “deneme” turları yapmaya başladım. Bugün gibi hatırlıyorum, benimle dalga geçme seviyesine kadar çıktı eleştiriler. “Kemeraltı’ndan da tur mu olurmuş”, “Ne anlatacaksın ki 4 saat?”, “Benim hayatım Kemeraltı’nda geçti, altı üstü Kemeraltı.”, gibi lafları çok duydum, hatta rehberlerden.

DOYAMAZSIN

Turun adını “DOYA DOYA KEMERALTI Tarih ve Lezzet Turu” koydum. İçeriğini oluşturdum. Nerelerde ne anlatacağım, nerede küçük küçük tadımlar yapacağız. Sayfalar dolusu tur planı yazdım. Tanıdık seyahat acentelerine giderek, tur programını anlattım ve yazılı olarak da verdim. Birçok kişiden duyduğum söz; “İzmir Turu dediğin belli. Kadifekale, Agora, Saat Kulesi, Hisarönü, zaman kalırsa da Asansör. Bunun dışında İzmir’de tur mu olur?”

Ben de hırs yaptım. “Bir kentin 8 bin 500 yıllık tarihi varsa, orada birikmiş kültür ve anlatılacak çok şey vardır” dedim kendi kendime ve başladım yakın arkadaşım olan turizmcileri davet edip gezdirmeye. Bazen tadımların parasını bile kendi cebimden karşılayarak. Turun her bitişinde şaşkın ama bir o kadar da memnun insanlar.

ZAMAN YETMİYOR

Kemeraltı gerçekten bir hazine. Kemeraltı’nı anlatmaya 4-5 saat yetmiyor. Tabi bir ucundan girip diğer ucundan çıkmıyoruz. Arka sokaklar, oralardaki lezzet durakları. Önünden bin sefer geçip de, içerisinde ne olduğunu bilemediğiniz ara sokaklar, mekanlar. Yüzlerce öykü ve yaşanmışlıklar.

Kemeraltı’nı Kemeraltı yapan orada nesiller boyu süre gelen işler. İster bir demir atölyesi, bir tenekeci olsun, isterse bir esnaf lokantası. Dededen, babadan gelen esnaf terbiyesi bugün de devam ediyor bu işletmelerde. Bugün açılıp, yarın kapanan dükkanlar yok mu? Var tabi, ama onlar her yerde var. Müşterinin değerini bilmeyenlerin sonu hüsran. Ama Kemeraltı’nın gerçek esnafını seviyorum. Müşterisine saygılı, onun sorununu çözmeye çalışan, parasını kapmaya çalışan değil. İnsanı mutlu etmek bu kadar kolay aslında.

ESNAF LOKANTALARI

Bir yerde sadece çalışanlar 100 bine yakınsa, orada ciddi bir hareket vardır. En temel ihtiyaçlarımızdan olan yemek yemek ise olmazsa olmazımız. Adam sabah evinden çıkmış, iş yerine gelmiş. Bir gün sefer tası ile yemek getirdi, oturdu öğlen yedi yemeğini. Bunu her gün yapacak değil ya. Etrafta bu kadar güzel yeme içme yerleri dururken. Bir gün de bir kelle-paça çorbası çekecek canı. Başka bir gün de söğüş.

Adı üzerinde “Esnaf Lokantası”. Esnaf her gün çok para vermeye kalksa, sermayeyi kediye yükler. Eğer kötü bir yemek olursa, midesi bozulur. Lezzetli olmazsa da hiç yenmez. Esnaf lokantaları bu üç özelliği ile öne çıkar Kemeraltı’nda. Kaliteli malzeme, lezzetli ve hesaplı. Bunlardan biri eksik olsa, esnaf oradan ayağını çeker, lokantanın yaşama şansı kalmaz.

ÇIĞIRTKANLAR OLMASIN

Kemeraltı’nda yürüken, maskesiz çığırtkanlar burnunuzun dibinde bağırıyor. “Kot pantolon verelim abime. Yenge çok kaliteli iç çamaşırlarımız var pasaj içinde.” Hani bıraksan, kolundan tutup dükkana sokacak. Sakin sakin, sadece o atmosferi yaşayarak yürümek ne mümkün. Hem atmosferini bozuyor çarşının, hem de insanın keyfini kaçırıyor. Kemeraltı’na, İzmir’e yakışmıyor bu çığırtkanlar. Rahatsız ediyor. Bunu çözmek de Emniyet Müdürlüğü'nün işi.

Kemeraltı cennet olmasına cennet de, eğer önem vermezseniz, cehenneme de dönüşebilir. Öncelikle tarihi binaların restore edilmesi lazım. Hijyen kurallarının İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından, ki onlar yetkili, belediyeler değil, sürekli denetlenmesi gerek. Avrupa’nın tarihi kent merkezleri gibi olmaması için tek neden, oraya yüreğimizi koymamak. Kalbine bakmazsan, diğer organlar da sağlıklı çalışmaz. Bu kadar basit.

TARKEM’E ALKIŞ

TARKEM, Tarihi Kemeraltı Yatırım Ticaret A.Ş, İzmir Tarihi Kent Merkezi’ni canlandırmak amacıyla 2012 yılında kurulmuş çok ortaklı bir yapı. Ortaklık yapısını yüzde 40 kamu, yüzde 60 özel sektör oluşturuyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi yüzde 30’luk pay ile büyük hissedar. Bence TARKEM çok güzel işler yapıyor. Her şeyden önce bütünün planlamasını, projeksiyonunu yapıyor. İleriye, çok ileriye bakıyor. Kemeraltı’na can ve heyecan katacak projeler ve eylemler yapıyor. Alkışı hak ediyor.

KEMERALTI TURLARI BAŞLIYOR

Ben İzmirliyim diyorsan, İzmir’i tanıyacaksın. İster Kars’tan gelip yerleşmiş ol, istersen İstanbul’dan, istersen de buranın yerlisi ol. “İzmir’in yerlisi mi var?” diyenler olacak, haklılar. İzmir liman kenti, göç kenti. Gelen herkesi bağrına basmış.

Yazın sıcağında ara verdiğimiz Doya Doya Kemeraltı Tarih ve Lezzet turları tekrar başlıyor. Ben ve meslektaşlarım yine insanların karnını ve ruhunu doyurmaya devam edeceğiz. Saat Kulesi’nden başlayan labirent gibi rotalarımız, daha önce hiç denemediğiniz lezzetler ve her şeyden önce doğru mekanlara götürecek. Hijyene, sağlığa, mesleğine önem veren ustanın elinden çıkmış lezzetler.

Öykülerle, ders gibi değil, keyifle dinlediğiniz Kemeraltı tarihi. Açıkçası biz anlatmaktan keyif alıyoruz, konuklarımız da dinlemekten. Bundan daha güzel bir şey var mı?

Eğer Kemeraltı ile ilgili sorularınız varsa, bana Instagram adresimden, @serdarcelenk35'ten ulaşabilirsiniz. Zamanım yettiğince sorularınıza cevap veriyorum. En sevdiğim de gençlere yaşadığı kentin değerlerini anlatmak.

Canınız sıkılıyorsa Kemeraltı’na gidin, ferahlarsınız.