Özgür BOZDOĞAN (Eğitim Sen Genel Yükseköğretim ve Eğitim Sekreteri)

2020-2021 eğitim öğretim yılı, 31 Ağustos 2020 tarihinde telafi eğitimleri ile başladı. Bu sene de okullarda ziller çaldı ama zil sesleri çocuk seslerine karışmadı, sadece boş koridorlarda yankılandı.

Milli Eğitim Bakanı da okulun birinde açılış töreninde, yaşadığı yalnızlığı mı göstermek istedi? Yoksa birilerine mesaj mı vermek istedi? Bu soruların yanıtlarını bilmiyoruz ama tek başına çektirdiği bir fotoğrafı paylaştı. Oysa yalnızlık ihtiyacımız olan en son şey. Öğrenciler ve öğretmenler yaşamlarını kuşatan, sıcak yaz günlerini bile karartan salgına karşı en fazla yalnız olmadıklarını hissetmek istiyor. İhtiyacımız olan dayanışma, yardımlaşma, paylaşma ve salgının üstesinden birlikte gelme.

Bu sene ziller “uzaktan” çaldı ve yeni eğitim öğretim yılı uzaktan, çokça soru ve bilinmezlikle başladı. 21 Eylül tarihinde kimi sınıflarda seyreltilmiş şekilde ve aşamalı olacak biçimde yüz yüze eğitime geçileceği MEB tarafından ifade edilse de salgın yayılımında yaşanan hızlanma bunun da çok mümkün olmayabileceğini düşünmemize neden oluyor.

Öğretmenler ise ısrarla bir an önce yüz yüze eğitime geçilmesi ve bunun için gerekli önlemlerin alınmasını istiyor. Biliyoruz ki okulların kapalı olduğu süre uzar ise okullar açıldığında okula yeniden başlama oranları düşecek. Biz biliyoruz ki, okullar kapalı kaldıkça okulu terk oranları artacak. Yaşananlardan biliyoruz ki okulu terk eden öğrenciler ya sermayeye ucuz iş gücü ya da köktenci gruplara kitle tabanı olacak. Bu nedenle ısrarla okulların açılması için çabalıyoruz. Okullar açılana kadar devam edecek olan uzaktan eğitimin öncelikli hedefinin, öğrencileri örgün eğitim içinde tutmak, çocukların eğitimden kopmasını engellemek olduğunu ifade ediyoruz.

Salgın dünya genelinde sağlık sisteminde bir krize neden oldu, ancak aynı zamanda bir eğitim krizine de dönüştü. Dünya genelinde 1.5 milyar öğrenci, eğitim yaşamına mart ayından bu yana uzaktan devam ediyor. UNICEF verilerine göre, 463 milyon öğrencinin uzaktan eğitime (televizyon, radyo dâhil) erişimi hiç yok. Bu açıdan bakıldığında salgın aslında bir “eğitim krizine” neden olmuş durumda. Bu krizden hiçbir ülke muaf değil, bizde değiliz.

Yaşanan eğitim krizi en çok yoksulları ve dezavantajlı grupları olumsuz etkiliyor. Uzaktan eğitime erişim için gerekli olan cihazlara ve internet erişimine sahip olmamaktan tutun da yaşanan koşullar ve ailelerin sosyoekonomik yapısı gibi pek çok etken, yoksulları salgında daha da mağdur hale getiriyor. Yoksulluğu bir kader gibi boynunda taşımak durumunda olan milyonlarca çocuk eğitim gibi temel bir haktan, akranlarıyla eşit koşullarda ve biçimde yararlanamamanın çaresizliğini yaşıyor. Yönetenler ise çocukların tüm yaşamlarını etkileyecek bu eşitsizliği engellemek, yoksullukla mücadele etmek yerine bu durumu kabul edilebilir hale getirmeye çalışıyor. Oysa biz çok iyi biliyoruz ki “Eşitlik yoksa eğitim bir hak değil, kimileri için ayrıcalıktır”.

Telafi eğitimi uzaktan da olsa başladı ve ziller yeniden çaldı. Ziller boş okullarda çaldı ama yoksul çocuklar için hiç çalmadı. MEB de uzaktan eğitime erişimi olmayan yoksul çocukların yaşadığı mağduriyeti ve eşitsizliği çözmek yerine, bu durumu sürdürülebilir ve kabul edilebilir bir hale getirmek için “dâhiyane” bir çözüm bulmuş ve 17 kitaplık bir set hazırlamış. Yoksul ve çaresiz çocuklara dağıtılacak kitapların hiçbir sorunu çözemeyeceğini kimsenin MEB yönetimine söylememiş olması da garip. Ama biz söyleyelim;

Dağıttığınız veya dağıtacağınız kitaplar çocuklara öğretmen yardımı ve desteği olmadan bir anlam ifade etmeyecek. Uzaktan eğitime erişimi olan öğrencilerle yoksul öğrenciler arasında bu kadar eşitsizlik varken 17 kitaplık bir set hangi sorunu çözer? Hiç.

MEB kuracağı EBA destek noktaları ile uzaktan eğitime erişimi olmayan öğrencilere hizmet vermeyi planlıyor. O küçücük çocukların, günün hangi saatinde o noktalara nasıl geleceği hiç düşünülmeden; hafta sonları, akşamlar dikkate alınmadan atılan bu adımın çözüm olamayacağını görmek çok mu güç?

MEB’in yaptığı planlamalar ve aldığı kararlar eğitimde eşitlik ilkesi üzerine inşa edilmediği için sürekli yeni sorunlar yaratmaya devam ediyor. Milli Eğitim Bakanı’nın bu yıl sınava girecek öğrencilerin hem uzaktan hem de yüz yüze eğitimde işlenen derslerden sorumlu olacağına dair yaptığı açıklama yoksul çocukların yaşayacağı mağduriyeti bizlere gösteriyor.

Bir ülkenin eğitiminden sorumlu olan bir kurum nasıl olur da bu kadar açık bir eşitsizliği görmezden gelebilir? Bir ülkenin eğitimini yönetenlerin verdikleri kararlar milyonlarca öğrencinin geleceğini belirlemekte, eğitim gibi temel bir hakkın kullanımını sınırlamaktadır. Bu nedenle sınavlarla ilgili karar alırken; uzaktan eğitimle ilgili planlama yaparken yüz yüze eğitimin başlaması için gerekli olan önlemlerin de yeniden değerlendirilmesi ve konunun tüm tarafları ile bir araya gelinmesi gerekmektedir.