Av. Özgür YILMAZER/ İzmir Barosu Başkan Yardımcısı

19 Haziran 2020 Tarihinde, Türkiye'nin en batısından, en doğusuna kadar birçok ilin baro başkanı bulundukları illerden Ankara'ya doğru bir yürüyüş başlattı.

Bu onurlu yürüyüş sadece avukatları, avukatlık mesleğini, avukatların meslek örgütleri olan baroları ilgilendiren bir yürüyüş değildi. Bu yürüyüş hukuk için, adalet için, yurttaşların hak ve özgürlükleri için atılan meşakkatli adımların toplamından oluşan bir yürüyüştü.

İşte bu nedenle, tam üç gün devam eden yürüyüş süresince, yüzlerce kilometre yol yürüyen baro başkanlarına yollarda arabaları ile seyehat etmekte iken rastlayan yurttaşlar kornoları ile destek oldu. Onlarla yiyeceklerini, sularını paylaştı. Kısaca yüreklerini, umuda doğru yürüyen yüreklerin üzerine koydu.

Her ne kadar siyasi iktidar ve baroların çatı örgütü olan Türkiye Barolar Birliği'nin başındaki Metin Feyzioğlu bu yürüyüşün anlam ve önemi ile hedeflediği gayeyi anlamamış ya da anlamak istememiş olsa da bu ülkenin yurttaşlarının önemli bir çoğunluğu başkanların neden yürüdüğünün farkındaydı.

Yürüyüşün temel sebebi, hükümet tarafından tozlu raflardan indirilen bir yasa tasarısı idi. Daha önce birçok kez hayata geçirilmeye çalışılan, hain FETÖ örgütünün yargıyı ele geçirme projesinin ayaklarından biri olan bu ihanet yasası, şimdi mevcut hükümet tarafından hayata geçirilmeye çalışılıyordu. Bu yasa değişikliği ile meslek örgütlerinin yapısı ve seçim sistemleri değiştirilerek baroların iktidar tarafından siyasal olarak ele geçirilmesi ve mevcut durumlarının işlevsizleştirilmesi hedefleniyordu.

Çünkü barolar mevcut durumları ve işlevleri itibariyle, siyasal iktidara ayak bağından başka bir şey değildi. Barolar, hukuka, hak ve özgürlüklere aykırı olan her uygulamaya karşı çıkıyor, üstünlerin hukukunu değil, hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi için mücadele ediyordu.

Çevre, rant uğruna katledilmeye çalışıldığında, kadınlar erkek egemen toplumun vahşi cinayetlerine kurban edildiğinde, çocuklar istismara uğradığında, hayvanlar eziyet gördüğünde, hunharca öldürüldüğünde, en temel insan hak ve özgürlükleri ihlal edildiğinde, kamusal gücü elinde bulunduran siyasi otorite hukuk çizgisinden her saptığında karşısında barolar ve avukatlar oluyordu.

Yargının diğer saç ayakları büyük oranda siyasi otorite tarafından ele geçirilmiş olsa da savunma ayağı henüz ele geçirilememişti. Savunmanın ve savunmanın örgütü baroların ele geçirilebilmesinin, uslandırılıp, hizaya sokulabilmesinin tek çözümü ise, böl, parçla, yönet anlamına gelen ve bu amaca hizmet edecek olan FETÖ kalıntısı yasa değişikliğiydi.

Özetle baro başkanları bu yasa tasarası hayata geçmesin diye yürüyordu. Yaşını, başını almış bir çok başkan yürümekte zorlanıyor, birçoğunun yürürken ciğerleri şişiyor, soluğu kesiliyordu belki ama yine de başkanlar azim ve kararlılıkla yollarına devam ediyordu. Çünkü biliyorlardı; asıl yapılmak istetenen avukatların sesinin kesilmek istenmesiydi. Eğer avukatların sesi kesilirse yurttaşların solukları kesilirdi. Bu bilinç ve duyarlılık ile yürüyen başkanlar 22.06.2020 tarihinde Ankara'ya ulaştılar.

Ankara girişinde yolları polis tarafından kesilen baro başkanları bu ülkenin başkentine sokulmadılar. Amaçları topluca Anıtkabir'e çıkmaktı ama maalesef polis tarafından tartaklandılar. Ordu Barosu Başkanı neredeyse yaka paça gözaltına alınacaktı. Gaziantep Barosu Başkanı polis tarafından darp edildi. İzmir Barosu Başkanı darp edilmek istendi.

Polis tarafından abluka altına alınan başkanların abluka dışına çıkmasına da izin verilmeyerek haklarında tamamıyla hukuka aykırı bir şekilde fiili olarak gözaltı uygulandı. 28 saat boyunca bu koşullarda tutulan baro başkanlarına Ankara Barosu tarafından getirilen yemekler verilmedi. Geceye doğru başlayan yağmur ve soğuğa rağmen kendilerine battaniye, kazak, kuru elbise verilmesine müsaade edilmedi. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından getirilen çadır ve tenteler bulundukları alana alınmadı. Abluka içerisine başkanların oturabilecekleri sandalye dahi sokulmasına izin verilmedi. Bütün geceyi soğukta geçirmek zorunda kalan başkanlar derme çatma eşyalar üzerinde ıslak giysileri ile oturmaya ve uyumaya çalıştı.

Bu ülkenin en değerli hukuk kurumlarından biri olan barolarının başkanlarına reva görülen bu hukuk dışı, insanlık dışı uygulamalara şahit olan yurttaşlar ise, Anayasadan ve uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan en temel haklardan biri olan toplantı ve gösteri yürüşü hakkını tamamen barşçıl bir şekilde kullanmak isteyen başkanlara ve avukatlara dahi bunlar yapılabiliyorsa hukuki güvenlikleri olmadığında kendilerine neler yapılabileceğini de bir kez daha görmüş oldu. Pek tabi ki uluslararası kamuoyu nezdinde de zaten kötü olan hukuk devleti karnemiz bir kez daha olumsuz sicil almış oldu.

Tüm bu olumsuzluklara, hukuka aykırılıklara karşı baro başkanları Ankara'da direnirken, ülkenin dört bir yanındaki avukatlar ve demokratik kitle örgütleri mensupları ile duyarlı yurttaşlar da bulundukları illerde başkanlarla dayanışmak için çeşitli eylemlilikler başlattı. Ülkenin bir çok ilinde adliye önlerinde destek basın açıklamaları yapıldı. Oturma eylemleri başlatıldı. Başkanlar Ankara'da mücadele azmini yükseltirken, bulundukları illerden onlara destek veren meslektaşları ve yurttaşlar da dayanışmanın onurunu ve gücünü gösterdiler.

23.06.2020 Salı günü sabahında ise tüm baskı ve yıldırma politikalarına karşı direnen ve direnmekten vazgeçmeyen başkanlar kendilerine öğleden sonra saat 2'ye kadar yürüme izninin verilmesini aksi takdirde tüm illerdeki avukatları bu hukuksuzluğa karşı Ankara'ya davet edeceklerini deklere ettiler. Bu durumu değerlendiren ve bunu göze alamayan kamu otoritelerince ise 28 saatlik fiili ve hukuka aykırı gözaltı akabinde başkanlara yürüme izni verildi ve başkanlar Anıtkabir'e giderek Atatürk'ün huzuruna çıktılar.

Oxford sözlüğü “totalierizmi” tanımlarken; siyasi gücü elinde toplayan otokratların, vatandaşların yaşamları üzerinde bütünsel denetim kurmayı amaçladığını, muhalefete katlanamadığını, izin vermek istemediğini vurguluyor.

Bizler avukatlar ve yurttaşlar olarak, bu yaşananlar nedeniyle, ülkemizde, demokratik bir cumhuriyet rejimi yerine totaliterizmin; hukuk devleti yerine polis devletinin hakim olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Ama başka şeyler de gördük elbette. Tüm bu süreçte dayanışmanın onurunu ve gücünü gördük. En temel hak ve özgürlüklerin dahi direne direne, mücadele ederek kazanıldığını gördük. Meslektaşlarımızın dayanışması ve vazgeçmeyen, teslim olmayan, biat etmeyen başkanlarımızın mücadelesi ve direnişi ile zaferi gördük.

Yasa tasarısı mı? Evet dün itibariyle meclise geldi. Yasalaşır mı? Yasalaşmaması için tüm hukuksal ve demokratik haklarımızı sonuna kadar kullanmaya kararlıyız.

Bu daha başlangıç. Mücadeleye devam.