Onur EYİDOĞAN (Tüm Otomotiv ve Metal İşçileri Sendikası – TOMİS İstanbul Temsilcisi)

2015 baharında, işçi sınıfının emeği üzerinden sürdürülen koca bir saltanat sarsıldı. Lüks ve şatafat içerisinde yaşayan sendika ağaları için korku dolu bahar günleri yaşandı. İşçilerden habersiz sözleşmeler imzalayan, kapalı kapılar arkasında patronlarla görüşen bu bürokrat takımı için beklemedikleri bir hareket gelişti. Fabrikalarda İnsan Kaynakları gibi çalışan, “çıkarılması” gereken işçileri yönetime bildiren, en ufak muhalif sese dahi tahammülsüzce saldıran Türk Metal Çetesi, işçilerin öfkesi ile karşılaştı.

Günden güne ağırlaşan çalışma koşulları karşısında işçiler lehine adım atmaktan kaçınan sendika bürokrasisi, aksine işçilerin biriken öfkesini dindirmek için çaba sarf ediyordu. Sendika bürokrasinin amacı da budur zaten. İşçi sınıfı mücadelesini geliştirmek bir yana onu daha da geriye götüren bir işlev görür. Adeta patron adına işçiler arasında ajanlık görevine soyunur. İşçilerin aidatları üzerinden tıpkı patronlar gibi zenginliklerine zenginlik katar. Oteller, lüks daireler, son model arabalar ile de işçilerin yaşamlarından oldukça uzaklaşırlar. İşçi sınıfının kazanımlarının ancak mücadeleler ile mümkün olduğu düşünüldüğünde onların yaptıkları yalnızca işçi sınıfının kazanımlarını günden güne yok etmek, bilinçleri bulandırmak ve bu sayede kendi düzenlerini ayakta tutmaktır. Ancak o düzen 2015 yılında sarsıldı.

Hiçbir şey boşluktan doğmaz. Hepimiz bunun bilincindeyizdir. Metal Fırtına olarak adlandırılan bu süreç de yalnızca 2015 yılından ibaret değildi. On yıllardır biriken öfkenin dışavurumuydu. Bir tarafta milyonlarcamızın emeği ile günden güne büyütülen zenginlik, bunun karşılığında ise diğer tarafta günden güne ağırlaşan çalışma ve yaşam koşulları. Emek ile sermaye arasındaki çelişki! Kuşkusuz bunda sendika ağalarının da payı vardı.

Bu çelişkiye olan öfke, 2014-17 MESS (Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası) Grup Toplu İş Sözleşmesi’nin 2015 başında imzalanmasıyla açığa çıktı. Aynı “sendika”nın Bosch fabrikasında imzaladığı sözleşmenin MESS Grup TİS’ten “iyi” olması nedeniyle fabrikalar adeta kaynamaya başladı. Hangi sendikadan olduğu fark etmeksizin tüm işçilerin ortak mücadelesini savunan Metal İşçileri Birliği (MİB) öncülüğünde, eylemli süreçler ve Türk Metal Çetesi’nden istifalar meydana geldi. MİB’in çağrısı ile Reno ve Tofaş gibi birçok köklü fabrikanın işçileri Bursa Kent Meydanı’nda bir araya geldi. Sendikal bürokrasiye olan öfkelerini ve taleplerini haykırdılar.

Vardiya giriş-çıkışlarında, yemekhanelerde, molalarda sendika ağalarının protesto edildiği günler yaşandı. İşçiler MESS ile imzalanan sözleşmenin kabul edilemeyeceğini haykırıyor ve Ek Protokol istiyorlardı. Ancak bürokratlar, işçileri bastırma ve öfkeyi dindirme niyetindelerdi. Ardından yine MİB’in çağrısı ile 5 Mayıs’ta binlerce işçi, bu sefer toplu istifalar için Kent Meydanı’nda toplanmıştı. Geçmiş kara pratikleri ile de bilinen çete takımı, 5 Mayıs’ta gerçek yüzünü bir kez daha gösterdi. Meydan henüz kalabalıklaşmamışken gelen işçilerin boğazlarına sarılıp sopalarla saldırmaya yeltendiler. Bellerinde de silahları... O gün işçileri korkutup yıldıracaklarını sanan bu çete takımı, koltuklarının salladığını fark etti.

Eylemler ve istifalara ayak direyen patronlar ve uşakları karşısında artık daha ileri bir adım atmanın zamanı gelmişti. Sözleşme imzalandığı için “yasal” olarak grev hakkı ortadan kalkmıştı. Ancak metal işçisi, gücünün farkındaydı ve 14 Mayıs’ta fiilen greve çıktı. Bursa’dan başlayıp ülke geneline yayılan, onlarca fabrikadan on binlerce işçi üretimi durdurdu ve fabrikaları işgal etti.

Süreç devam ederken bir yandan da sendika değişikliği gündemdeydi. Türk Metal dışında metal işkolunda üye sayısı bakımından “büyük” olan Çelik-İş ve Birleşik Metal-İş Sendikası vardı. Ancak işçiler Çelik-İş’e gitmeye hiç niyetli değildi. Çünkü onların Türk Metal’den farkları yoktu. Bursa’da binlerce işçi Birleşik Metal-İş’in yolunu tuttu. Ancak Birleşik Metal ise işçilere kapılarını açmadı. Çünkü o işçiler sendika bürokrasisine başkaldırmıştı. Aynı şey kendi başlarına da gelebilirdi. İstifalardan çekinen Türk Metal ise MESS ile Ek Protokol imzalamak zorunda kalmıştı.

Metal Fırtına bize sendikal bürokrasinin gerçek yüzünü ve işlevini, kazanıma giden yolun fiili-meşru mücadeleden geçtiğini, söz-yetki-karar hakkının işçide olması gerektiğini bir kez daha gösterdi. Yasalara takılan ve patronlardan medet uman bir anlayış kazandırmaz aksine kaybettirir. Çünkü yasaları patronlar kendileri için çıkarırlar. Lüks içinde yaşayan bürokratlar ise işçiler için değil kendi saltanatları için mücadele ederler.

***

Sendikamız TOMİS, söz-yetki-karar hakkının işçide olması, fiili-meşru mücadele hattının izlenmesi ve devrimci sınıf sendikacılığı anlayışıyla 2015 yılının sonunda kuruldu. Pandemi döneminde yaygınlaşan ücretsiz izin saldırısını Sinbo’da püskürtebilmemiz, tam da bu ilke ve bakışımızın ürünüdür. İnanıyoruz ki Kod 29’u da püskürteceğiz. Krizi ve pandemiyi fırsata çeviren sermayedarlara karşı Metal Fırtına ve Sinbo Direnişi yol gösteriyor!..

Metal Fırtına’dan Sinbo’ya yaşasın onurlu mücadelemiz!..