Haber/ Gökçe ADAR

Eğitim-İş İzmir 1 No'lu Şube Başkanı Adem Yıldırım, eğitim emekçilerinin yaşadığı haksızlıkları dile getirerek, Milli Eğitim Bakanlığı'nın eğitim emekçilerin yaşadığı sıkıntılara kulak vermesi gerektiğini söyledi. Yıldırım, Temel Eğitim ve Ortaöğretim Kurumları'nda başlayan seçmeli ders tercihleri sürecinde de bakanlığın riyakarlığını ortaya koyduğunu ifade ederek, “25 Aralık 2019'da başlayan ve 9 Ocak'ta biten tercih sürecine dair il milli eğitim müdürlüklerinden ilçe milli eğitim müdürlüklerine yollanan ve sendikamızın da ulaştığı resmi talimat, derslerin 'seçmeli' değil dayatmalı olduğunun ispatı olmuştur. Gerici müfredat, imam hatip dayatması gibi yöntemlerle eğitimi bulandırarak dindar ve kindar bir nesil yaratma projesinde, seçmeli ders sistemi de şansa bırakılmamıştır. Söz konusu talimatnamede seçmeli derslerden olan 'Kuran-ı Kerim', 'Peygamberimizin Hayatı ve Temel Dini Bilgiler' derslerinin öğrencilerimiz tarafından seçilmesi ile ilgili ilçe ve okul müdürlerinin gerekli hassasiyet ve özeni göstermesi emredilmiştir. İşte bu emir, seçmeli dersler konusunda seçeneksiz bırakılan öğrencilerin ve velilerinin yaşadığı ve maalesef yaşayacağı mağduriyetlerin özetidir. 'Bu dersi okulda yeteri kadar öğrenci seçmedi', 'Bu dersi verecek eğitimcimiz yok', 'Bu dersin kontenjanı çoktan doldu' denerek öğrencilerimizin sadece dini içerikli derslere mecbur bırakılıyor olması, yandaş yöneticilerin -tam da kendilerine emredildiği üzere- gerekli özeni göstermesinden kaynaklanmaktadır” dedi. 

Dayatma derse seçmeli deniyor

MEB'e yöneltilmesi gereken soruları olduğunu ifade eden Yıldırım, “Madem sadece 3 dersi dayatacaktınız, bu derslere 'seçmeli' adını koyarak neden takiyye yaptınız? Öğrencilere tercih etmek isteseler dahi eğitimini vermeyeceğiniz 'Düşünme Eğitimi, Halk Kültürü, Okuma Becerileri, Çevre Eğitimi' gibi dersleri neden tercih yelpazesine koydunuz? Binlerce öğrenci ve velinin okul müdürlerinden duyduğu 'Bu seçmeli dersi verecek öğretmen yok' sözü yalan mıdır? Yalan ise doğru söylemeyen okul yöneticilerine ilişkin hangi adımlar atılacaktır? Müdürlerin bu sözleri doğru ise koskoca Bakanlık, öğretmen açığı konusunda neden yalan söylemektedir?” diye konuştu. 

Son sırada Türkiye 

Yıldırım, Türkiye'nin okul öncesi okullaşma oranında ise otuz ülke arasında son sırada yer aldığını dile getirerek, şöyle konuştu; “OECD’nin (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) “Bir Bakışta Eğitim-2019” raporuna göre, Türkiye okul öncesi eğitimdeki okullaşma oranında 30 ülke arasında son sırada yer aldı. Kamu kaynaklarından eğitim kurumlarına yaptığı harcamalar listesinin de sonlarında yer alan Türkiye’de, okulöncesi okulların yüzde 50’sinin özel olduğu bildirildi. Öte yandan, taşımalı eğitim garabetini durdurmak için hiçbir adım atılmadı. Bu rezalet, özellikle taşradaki birçok yerleşim merkezinde öğrencilerin okula başlamamasına ya da tarikat yurtlarına mecbur kalmasına yol açtı. Yetkili yandaş konfederasyon ve hükümetin müsameresi sonucunda, tüm temel gıda maddelerinin yüzde 50, elektrik, doğalgaz gibi zorunlu tüketim kalemlerinin yüzde 60 zamlandığı ekonomik kriz ortamında, kamu çalışanlarına alay eder gibi yüzde 4 zam yapıldı. Kamuda çalıştığı için yoksulluğa mahkum edilen öğretmenler, keyfi disiplin cezaları, fişlenmeler, sürgünler ve mobbingle yüz yüze kalmaya devam etti.” 

Yıldırım: Durum ağırlaşıyor 

Yıldırım, yaşanılan bu durum karşısında bakanlığın, eğitim emekçilerinin sıkıntılarına kulak vermesi gerektiğini ifade ederek, “Eğitim paydaşlarından göstermelik olarak görüş almak yerine, bu hastayı nasıl tedavi edeceğimiz konusundaki fikirlerimize gerçek anlamda kulak vermelisiniz. Durum ağırlaşmakta ve enkaz toparlanamaz hale gelmektedir” dedi.