Gökhan birinci sınıfta okuyordu.
Arkadaşları ve öğretmenleri Gökhan'ı çok seviyorlardı.
Aynı sınıfta okuyan Mesut da akıllı ve dürüsttü.
Haklı olan arkadaşlarının daima arkasında idi. Ayrıca haksızlık yapılmasına da hiç mi hiç dayanamazdı. Yalan söylemez, yalan söyleyenlerle de arkadaşlık yapmaktan kaçınırdı.
Doğru olanı her yerde hiç çekinmeden korkmadan söylerdi.
Haksızlığa uğrayan bir arkadaşını gördüğünde dayanamaz, hemen yardıma koşardı.
***
Günlerden bir gün ders arasında sınıflarında bir olay meydana geldi.
Sınıfın akıllı ve aynı zamanda yaramaz çocuklarından biri, sınıf başkanını, yardımcısını ve birkaç arkadaşını da ikna ederek sınıfta top oynamaya karar verdiler. Futbol topuyla bir oraya bir buraya derken, bir ara yaramaz çocuğun vurduğu top öğretmen masasının üzerindeki çiçek dolu vazoya gelerek vazonun düşüp kırılmasına neden oldu.
Bir an ortalığa derin bir sessizlik çöktü.
Top oynayan çocuklar bu durum karşısında çok korktular. Yaramaz çocuk, vazoyu oyuna kandırılarak zorla alınan sessiz, arkadaşlarını seven Gökhan’ın üzerine attı. Gökhan her ne kadar “Ben yapmadım” dediyse de suç onun üzerine kalmıştı.
Sınıf başkanı ve başkan yardımcısı da istemeyerek de olsa yaramaz çocuktan yana oldular.
***
Bütün olup bitenlere şahit olan Mesut, arkadaşı Gökhan'ın düşürüldüğü duruma çok üzülmüştü. Öğretmenleri zil çalınca sınıfa geldi. Vazonun yere düşüp kırıldığını görünce çok şaşırmıştı. Hemen sınıf başkanını çağırdı. Başkana vazoyu kimin kırdığını sordu. Başkan kısık ve ürkek bir sesle:
“Gökhan kırdı öğretmenim” dedi.
Oyun oynayan bütün arkadaşları hep bir ağızdan “Evet öğretmenim Gökhan kırdı” dediler.
Hepsi yalan söylemişlerdi. Çünkü sınıf başkanı ile oynamak hem güzel, hem de onlar için bir ayrıcalıktı. Çünkü başkan herkesle oynamıyordu.
Bu gruba karşı gelmek doğruyu söylemek bir daha onlarla oynamamak demekti. Bu sırada Gökhan hüngür hüngür ağlıyordu. Mesut arkadaşına yapılan haksızlığa dayanamıyordu. Konuşmamak için kendini zor tutuyordu. Patlayacak bir yanardağ gibiydi.
Dayanamadı, elini kaldırdı.
Öğretmen Mesut’a söz hakkı verdi. Mesut olup biteni anlattı. Kimse de Mesut’a “Yalan söylüyor” diyemiyordu. Çünkü Mesut’un yalan söylemediğini haksızlığa dayanamadığını bütün sınıf ve öğretmeni çok iyi biliyordu.
***
Mesut; “Acaba beni dışlarlar mı, bundan sonra beni oyunlarına almazlar mı?” diye hiç düşünmedi, düşünemezdi de.
Olayın doğrusunu anlattığında öyle bir rahatlamıştı ki, kuş gibi hafiflemişti. Çünkü suçlular cezasını çekecek, suçsuz olan haksız yere cezalandırılmayacaktı. Olay aydınlığa kavuşunca Gökhan, Mesut’un yanına gidip teşekkür etti ve en doğru sözlü arkadaşının o olduğunu söyledi. Sonra da Mesut ile Gökhan birbirlerine candan arkadaşça sarıldılar.
Yaptıklarından utanan sınıf başkanı ve arkadaşları da Gökhan’dan özür dilediler.
***
Kıssadan hisse;
Sınıfın başı, ortası, sonu olmanız fark etmiyor.
Sizi bulunduğunuz yere, başkalarının verdiği koltuklar değil, sizin toplum içindeki davranışlarınız getirir.
Doğruluk, zor zamanda sınanır.
Geçersiniz ya da geçemezsiniz.
Tamamen size kalmış...