Uz. Dr. M. Tuğrul Şahbaz (Güzelbahçe Kültür, Çevre ve Güzelleştirme Derneği Başkanı Halk Sağlığı Uzmanı)

İzmir, Türkiye geneline göre daha demokratik siyasi yönelimi ve farklılıklara saygı anlayışının sağladığı huzur ortamı, ılıman iklimi ve tatil olanaklarının yanı sıra 2 büyük kente göre yaşamın daha az maliyetli olması nedeniyle özellikle İstanbul ve Ankara’dan göç alan bir kent. Trafik sıkışıklığı ve bu yoğun nüfusun getirdiği altyapı sorunlarından kaçanlar, huzuru İzmir’de bulacaklarını düşünüyorlar. Gökdelenlerle İstanbul’a yapılan ihanet en yetkili ağızlardan bizzat itiraf edildiği halde müteahhitler son 15 yıldır özellikle İzmir’e yöneldi. Önce Bayraklı civarında büyük bir iştahla başlayan gökleri delme faaliyeti son olarak Konak’ta Akdeniz Mahallesi’nde Zorlu Gökdeleni Projesi'yle gündeme geldi. Başta TMMOB’a bağlı meslek odaları ve gönüllü çevre örgütleri olmak üzere kamuoyu baskısıyla projenin yüksekliği 146 metreden 84 metreye indirilerek bir geri adım atılmış algısı doğdu. Şehir Plancıları Odası bu konuda vatandaşların Konak Belediyesi’ne verebileceği itiraz dilekçesi örneğini sosyal medyada paylaştı.

Mesele sadece Zorlu Gökdeleni değil, Kemeraltı’nın UNESCO Dünya Mirası Aday Listesi'ne alınması için İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin de arasında olduğu birçok kurum başvuru yapmıştı. Doğal ve Kültürel Yaşam Girişimi sözcüsü, ŞPO eski başkanlarından Tuncay Karaçorlu geçenlerde Kemeraltı yakınlarına yapılan gökdelenleri, mekânsal yangınlara benzetti.

Ruhsat verilen yapı, yeni gökdelenler için de emsal oluşturuyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin müze yapmak amacıyla 35 milyon TL bedelle kazandığı ihale Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından “kamu şirketleri ihaleye giremez” gerekçesiyle sözleşme yapılmadan iptal edilmişti. Tarihi Elektrik Fabrikası yerine gökdelen inşa edileceği iddia edildi. İBB Başkanı Tunç Soyer “Siyasi çıkarlar uğruna bize tahsis gerçekleşmiyor” dedi.

30 Ekim 2020’de yaşadığımız deprem sonrasında evleri yıkılan vatandaşlarımıza İBB tarafından parsel bazında yüzde 20, ada bazında yüzde 30 verilen emsal artışı kararı çıktı. Sorunları çözmek için Belediye Meclisi kararıyla binaları daha da yükseltme iznini vermek mühendislik, mimarlık ve şehircilik disiplinlerini yok saymaktır. Zamanında zeminin uygun olmadığı ilgili meslek odaları tarafından defalarca açıklanmış olmasına rağmen delta üzerine kurulan binlerce çok katlı apartman yıkılmadı mı? Bilimin değil, sermayenin çıkarları göz önüne alınması nedeniyle 106 vatandaşımızı kaybettik, binlerce bina oturulamaz hale geldi. Şimdilik sadece yıkım kararı alınan ağır hasarlı binalar için geçerli olarak lanse edilen bu karar, orta hasarlı binalar için de gündeme getirilirse, etkisi çok daha büyük olacaktır. Yüksek, giderek daha yüksek binalar ve nihayet gökdelenler dikerek kentin depreme direncini azaltıyoruz. Afet toplanma alanlarını ve yeşil alanları korumak, afet anında hizmetlerin en acil olduğu anda ulaşılabilir olmasını sağlamak zorundayız.

Binaların giderek yükseltilmesi ve gökdelenleşme sadece birkaç örnekle de sınırlı değil. İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından kabul edilen Konak 1. Etap (Alsancak-Kahramanlar Bölgesi) 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı, benzer yapılaşmanın önünü Liman Arkası olarak bilinen ve Kahramanlar Bölgesi için de açıyor. Şehir Plancıları Odası ve Mimarlar Odası İzmir şubeleri tarafından İzmir İdare Mahkemesi'nde bu karara karşı açılan yürütmenin durdurulması ve iptal davaları var. Konunun İzmirli profesyonelleri, meslek odaları içinde üzerlerine düşen görevi onurla yerine getiriyor. Biraz da bu mağduriyeti bahane ederek, aynı anlayışla yeni rant alanları yaratmak İzmir’de yaşayanlar için ne anlama geliyor, onu tartışalım. Bu emsal artışı kararı ve yeni gökdelenlerin önünü açan kararlar daha fazla insan, artmış içme ve kullanma suyu ihtiyacı, atık su, trafik, gürültü, hava kirliliği, okul vb. sosyal donatı ihtiyacı demektir.

Dünya genelinde yapılan bir araştırmada trafik sıkışıklığı yüzdeleri, sürücülerin tüm yıl boyunca direksiyon başında geçirdikleri ekstra süre hesaplanarak belirleniyor. En fazla trafik sıkışıklığına sahne olan kentler listesinde İstanbul altıncı sırada, İzmir ise 99. sırada yer alıyor. Gazete Duvar'da yer alan habere göre İzmir 2017’de 67’nci sıradaydı.

İzmir Tabip Odası efsane başkanlarından Orhan Süren hocamızın zamanında kat yüksekliklerinin artışı konusundaki Belediye Meclisi görüşmeleri sırasında, gökdelendeki insanların hepsi aynı anda sifonu çekse ne olur? sorusu konuyu daha anlaşılır kılabilir. Bir gökdelenin 30. katında kalp krizi geçirdiğinizde acil tıbbi müdahaleye erişme hızınızı tartışalım örneğin.

Konu mimar ve şehir plancılarının dikkat çektiği teknik bir konu olmaktan daha fazla anlam taşıyor. Şehrin silueti bozuluyor tabii ama sıkışık trafikte, çalışmayan internette, sık sık kesilen elektrikte ve zaten çok yetersiz olan su kapasitemiz nedeniyle yaşadığımız su kesintilerinde, yetmeyen altyapı nedeniyle zaman zaman tüm şehri etkisi altına alan “İzmir kokusu”nda hepimizin hem ruh sağlığı, hem de fiziksel sağlığı bozulacak. Bir kenti değerlendirirken SURKENT (Sürdürülebilir Kentsel Ulaşım Endeksi) gibi kriterler kullanmak gerekir. Merak edecek okurlar için linkini kaynakça bölümünde paylaştığım bu endeks, sürdürülebilirlik kavramını ekonomik, çevre ve sosyal boyutlarıyla inceliyor. Ekonomik boyut üretkenliği, verimliliği ve kalkınmayı esas alırken; çevresel boyut çevrenin korunması ve doğal kaynakların etkin kullanımını, sosyal boyut ise birey ve toplum için daha iyi yaşam koşullarının adil bir şekilde sağlanmasını ele almakta. Bir kenti gelişmiş olarak nitelemek için kişi başına düşen yeşil alan, kişi başına düşen su miktarı gibi daha insani göstergeler kullanılmalı. İzmir’de bir sürü gökdelen var diye tercih edilecek zannedenler büyük yanılgı içindeler. İzmir’i yeni İstanbul yaptığın(m)ızda ne elde etmiş olacaksınız? Eğer bu şehri gerçekten yaşanabilir bir kent olarak korumak istemiyorsanız, kendinize başka yatırım alanları bulun. İzmir’in onurlu vatandaşları olarak bu yağmalama anlayışınıza karşı her alanda varız, var olmaya devam edeceğiz.