Bu yazının konusu aykırı kahramanlık. İşte en çok bilinen örnekleri:
Mahalle kabadayısı tam anlamında bir kahramandır, çünkü onun gerçekleştirdiği edimlere ondan başka kimse girişemez: Korkar ya da utanır. Bu davranışta yalnızca güçlü olmak değil, ayrıca her türlü rezaleti göze almak gerekir. Çoğu kez mahalle halkı, “Kork korkmazdan, utan utanmazdan” diyerek ona boyun eğer, giderek de desteğini almaya bakar. Bir de bakmışsınız ki o kabadayının hayranları çığ gibi artmış!

Alanlarda, kahve falına bakar gibi, her türlü sanat yapıtında komünizm propagandası gördüğünü haykıran darbeci Paşa’nın, emekliye ayrıldıktan sonra, çelişkili biçimde, ressamlığa kalkışması herkesin göze alabileceği bir kahramanlık değildir.

“Anayasayı bir kez delmekten bir şey çıkmaz” diyen bir cumhurbaşkanı, sanki faşizmi yıkarak yeni bir anayasal düzen kurmuş gibi şişinmişti. Çevresinde yeni türeyen yandaş liboşlar, bu sözüyle onu bir kahraman yapmış ve “İşte yürekli bir cumhurbaşkanı!” diye göklere çıkarmıştır!
Bir Emniyet Genel Müdürü, desteklediği katil çetesine “eylem yapma” yetkisi verdiği, en sağlam delillerle ortaya çıkınca, kasıla kasıla başını göklere kaldırarak, olayı “Ben ne yaptıysam bu vatan için yaptım, gerekirse yine yaparım!” diye açıklamıştır! Sanki “vatan görevi” ille de insan öldürmeye dayanıyormuş gibi! Çevresi onu çılgınca alkışladı. Sonra da milletvekili seçildi, girdiği partide bakan oldu, bağımsız aday olarak bile milletvekilliği kazandı, sonra aynı partiye dönüp genel başkanlığına seçildi, vb…
Yasal bir eylem sırasında, polisin demokrasi ve özgürlük isteyen gençlerin üstüne kurşun yağdırıp tabanı yanmış gibi geri kaçarken, en tepelerden bir yetkili, “Benim polisim efsane yazdı” diye duyurdu olayı. Sanki ülkeyi işgalcilerden temizleyip, kurtuluş savaşı kazanmışlar gibi!

AKP’nin PKK ve HDP yetkilileriyle yaptığı pazarlık sahneleri gündeme getirildiğinde, sanki bunlar olmamış gibi, CEHAPE’yi Kürtlerle birlikte hareket etmekle suçlaması kolay atlatılacak bir çelişki değildir. Oysa “reis”in her gün her ortamda bağırıp çağırarak geçmişte olanları unutturmaya çalışması olağanüstü bir enerji ister!
Sözde bir muhalefet önderi, gerçekten muhalefet görevi yaptığı yıllarda AKP ve başkanına yönelttiği birbirinden ağır suçlamalar anımsatıldığında, şimdiki yandaş konumunu korumaya çalışması olur şey değildir. Kendi yarattığı bu çelişkiye karşı, kafayı dik tutabilmesi de her babayiğidin atlatabileceği bir sıkıntı değildir!

Aynı biçimde “veliaht” Türkeş ile “demokrat” Soylu’nun, önceki (muhalefet) partilerinde görev yaparken en ağır suçlamalarla AKP iktidarını yerin dibine sokması gündeme getirildiğinde, gülüp geçiyorlar. Bunu yapabilmek kendi vicdanlarıyla amansız bir savaş gerektirir. Onların bunu tereyağından kıl çekercesine başarması, tıpkı öncekilerde olduğu gibi, bir kahramanlık örneğidir.
Kısacası yasak, yasadışı, ayıp, günah, çelişki, yalan, talan, haksızlık, insan kundaklama, vb. gibi kötülüklerin üstünü kolayca örtebilenleri kahramanlaştıran bir “millet”iz biz!
Bu türden daha nice kahramanlıkları (!) sayıp dökebilirdim. Ne yazık ki köşem sınırlı.

Son bir örnekle yetiniyorum: Bundan tam kırk yıl önce (1978’de) Ankara Bahçelievler’de bir evde buluşan Türkiye İşçi Parti’li yedi genç, karşıt görüşlü bir çetenin baskını sonucunda katledildi. Katliamı düzenleyenlerin hiçbiri hak ettiği cezayı almadı. Tam tersine, aralarından birisi değişik sivil toplum örgütlerinde ve partilerde görev aldı, “Bu vatan için” milletvekili oldu, parti kurdu, saygınlık kazandı, yıllar geçtikçe kahramanlaştı, içinde bulunduğu uçak dağlara çarpınca da kutsal bir imgeye dönüştü!
Bu olayın sıcaklığı sürerken, eski bir tanıdığa rasladım:
“Dağlar öcünü alır” dedi.