Kürk giymeyip, kürk giyenleri linç edip lokma lokma hayvan eti yemek beni uzun zamandır çok rahatsız ediyor.
Bu resmen iki yüzlülük, çifte standart.
Kediyi, köpeği evde besliyorum ama oturup ahtapotu yiyorum.
Ki ahtapotun zekası kedininki ile eş.
Sokakta hayvana işkence uygulayanları elime verseler leğende asitle çitileyeceğim ama işkence ederek kesilen danaları löp löp yemeyi biliyorum.
Dediğim gibi bu ikiyüzlülük beni epeydir müthiş rahatsız ediyor.
Ağzı, kulağı, gözü olan bir canlıyı nasıl yerim diye içim içimi kemiriyor.
Kendimi bildim bileli öyle ete düşkünlüğüm de pek yok aslında ama vücut gerçekten uzun süre et tüketmeyince başlıyor gözünün önünden bir buçuk iskender görüntüleri geçmeye.
İşte o isteği o sırada bastırmak çok zor.
Dayanamıyorum. Yiyorum. Sonra pişmanlıklardan pişmanlık beğeniyorum.
***
Kasap dükkanına giremem mesela. O kokuda ve parça parça et görüntüsünde bayılacak gibi oluyorum.
Ama pişmişi önüme gelince götürüyorum.
Ya da avcilik meselesi...
Yıllardır avcılarla ilgili neredeyse hakarete varan sözleri hiç çekinmeden bu köşeden etmişimdir. Hala da ederim. Avcılık bir spor değildir ve bütün avcılar katildir. Nokta.
Peki konusu açıldığında o gururla kurduğum "kağıtta levreği benden başka kimse suyunda, tadında pişiremez" cümlesi?
İyi halt ederim!
O balıklar da bir şekilde avlanmıyor mu?
Karada oksijensizlikten yavaş yavaş acı çekerek, havasız kalarak yani boğularak ölmüyor mu?
***
Uzatmayalım bir gün Allah'tan içime vegan olma isteği gelsin diye dua ediyorum.
Çünkü maalesef tek hücreli canlılarda bile olan ama bende asla olmayan bir şey varsa o da irade!
O yok bende. Eksik parçayla doğmuşum.
Fakat en son bu şarbon olayı sanki işimi kolaylaştıracak gibi.
Hastalıktan, acılar ve yaralar içinde ölmekten de korkuyorum tabii ama asıl sorun bu değil.
Sadece şu 20 gündür Brezilya'dan gelen ve içinde binlerce şarbonlu hayvan olduğu için hiçbir işlem yapılmayan, içindeki hayvanların sıcak, pislik, havasızlık ve açlıktan ağır ağır işkenceyle can verdiği gemi olayı bile artık et kelimesi duyduğumda midemin bulanmasına yol açıyor.
O korkunç görüntüler yüzünden değil, insanoğlu midemi bulandıran.
En vahşi hayvanız, bu artık tamamen tartışmaya kapalı.
Ehlileşmemiz de mümkün görünmüyor.
Kaostan, zalimlikten, kandan, vahşetten, can almaktan besleniyoruz.
Yakıtımız zulüm.
Bu hastalıklı hayvanları bilerek piyasaya süren, akıl almaz bir vicdansızlıkla ithal hayvanların veteriner denetimlerini iptal eden zihniyetin ise yakıtı bitecek gibi değil.
Çoğalarak yağıyor üzerimize.
Nasıl, ne zaman ve kaç yılda toparlar artık bu ülke, belli değil.
Ama sanırım ben yavaş yavaş şu et tüketme hastalığımdan kurtulacağım.
Bakın hala kesin diyemiyorum, Allah da benim şu iradesizliğimi kahretsin ne diyeyim!