“Öleceksek sırayla ölelim / bir dost sürsün ayak izimizi” derdik... ‘O’ sırayı bozdu… ‘O’, Çerkez Uşağı… ‘O’ bizim cehennem yürekli yiğitlerimizdendi. ‘O’ dostumuz, kardeşimiz, arkadaşımızdı... ‘O’ yoldaşımızdı… ‘O’; Celal Yılmaz’dı…

Bir öğretmenler gününde terk etti hayatı ve bizleri… “Ellerimizde yüreklerimiz, vurulmuş kumrular gibi kaldık”

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) eski Genel Eğitim Sekreteri, Türkiye Spor Yazarları Derneği (TSYD) eski İzmir Şubesi yöneticilerinden, Foto Muhabirleri Derneği (FMD) Kurucu Üyesi, İzmir Gazeteciler Cemiyeti eski yöneticilerinden, ödünsüz gazetecilerindendi.

‘Ser’ verip ‘ser’ eğmeyenlerdendi…

‘Çökertme’ denilince akla gelenlerden, Celal Yılmaz denilince ‘Çökertme’yi akla getirenlerdendi…

Saadet, “Ailemizin direği, sevgili eşim”, Didem ve Yağız “biricik babamız” diye 24 Kasım 2001 yılında Celal Yılmaz’a şöyle sesleniyorlardı;
"Hani vardır ya o dokunaklı konuşmaların
Yüzüme bir bakışında istediklerimi okumaların,
Yarısını tabağıma koymadan boğazından geçiremediğin lokmaların,
Düşünüyorum da istemezdim asla senden başkasını,
Başka bir emeğin, yüreğin beni daha farklı yaşatmasını,
İyi ki babamsın: benim her şeyim senin sayende."

Bizler için ise Celal Yılmaz  hala yaşıyordu yüreklerimizde. Çünkü biz Celal Yılmaz’ı sakladık… 

‘Celo’yu yüreğimizde sakladık.

Ve cehennem yürekli yiğitlerden, Çerkez uşağı bizlere sesleniyor şimdilerde / göğün bir yerlerinden “merhaba” diyerek…

Merhaba Celom merhaba…