Bir saat uçtuk
İnerken şoför, pardon pilot
Biraz salladı ve arkadan
Bir genç kız çığlığı ile sarsıldık.

Karanlıkta Taksim'e ve Gezi'ye baktık,
Sağından solundan kırpmışlar.
Gezi'den geriye kalana şaştık.
Bu Gezi o Gezi değildir muhtemelen.

İstanbul'un trafiği meşhurmuş,
Çok anlamadım gelip giderken.
Geç yatıp erken kalktık...
Hedef doğruca Çağlayan Adliyesi...

Kontroller sıkı mı sıkı,
İçeri girinceye kadar işkence,
Attık içeri kendimizi sonrası danışma,
Kim nerdedir, duruşma nerdedir ara bul.

Biraz İstanbul'daki meslektaşlardan,
Biraz etraftan yardım alıp,
Mahkeme salonuna ulaşabildik.
İçerisi tıklım tıklım dolu.

Şahsen ben dört saat boyunca,
Ayakta dikilerek izledim.
İGC Başkanı Misket Dikmen,
İlk arada Hidayet Karaca ile görüştü,
Ortalık ana baba günüyken.

Tuhaf bir hikaye yazılmış,
Ve insanlar sahnede,
O tuhaf hikayelerden
Uygun roller biçmişler kendilerine.

İzmir'den geldiğimi öğrenince,
Ürkek ve şaşkın yaklaşanlar oldu.
Çok soru sordular, çok meraktalar,
İzmir'i önemsiyorlar belli ki...

Bu davaların süreceği belli,
Daha uzunca yazıp çizeceğiz,
İlginç ifadeler, sonuçlar göreceğiz,
Önümüzdeki günler onu gösteriyor.

Zaman dışarıdakilere kısa,
Belli ki içeridekilere oldukça uzun.
O yüzden hasretlik çok.
Şehir büyük, sorunlarla birlikte...

Ara sohbetleri önemli.
Bir kadın, gazetecilere yaklaşıp,
Çocuğunun babasını sorduğunda,
Nasıl zorlandığını anlatıyor...

Ara veriliyor sürekli.
Aralarda konuşuyor insanlar,
Çağlayan'a insanlar geliyor,
Aralarda insanlık oynanıyor.

İzmir geliyor aklıma.
Orada da insanlar adliyede.
Bekleyenler varmış ve zaman,
Hızla akıyormuş kimin umurunda?

Sonunda İzmir'de on kişi daha,
Ne olduğunu bile anlayamadan,
Tutuklanıp cezaevine gönderildi.
Belli ki devamı da gelecek.

Çağlayan'da geçti kısa bir gün,
Gerginliklerle ve yasaklarla,
Özlemlerle ve kucaklaşmalarla,
Bizansı anımsatan tadı kaldı aklımda.