Yönetmen: Sinan Kesova. Oyuncular: Alp Öyken, Dolunay Soysert, Yiğit Sertdemir, Asiye Dinçsoy.

“Büyük Kuşatma” yönetmen ve senarist Sinan Kesova’nın 2024’de ilk gösterimini yaptığı İstanbul Film Festivali’nde Seyfi Teoman adına verilen İlk Film ödülünü kazanmıştı. Sonrasında Ayvalık ve Ankara Film Festivallerinde de çeşitli ödüller kazandı. Kesova senaryosunu birlikte kaleme aldığı Alp Ekşigil’le ülkemizdeki belli bir sınıfın aile yapısı ve yakın tarihimiz üzerine çok güzel saptamalar sunuyorlar.  Çok gürültülü olmadan, teğet geçerekten…

Büyük Kuşatma Sinan Kesova

Öykünün ana karakteri çevremizden tanıdık gelen bir sima: Macit Bey. Okumuş, varlıklı seküler sınıfın her şeyi çok bilen bireylerinden. Hani vardır ya, herkesi kendi yaşam matematiğine göre yönetmeye çalışan, sözde hayatı çözdüğünü zanneden insanlar. En büyük tahakküm alanlarını da çocukları ve aile çevresi üzerinde kürarlar. Kuralcılığın olduğu yerde sevgi tezahürleri ortaya apaçık çıkamaz. İşte bu ikilemler içinde sıkışmış bir İstanbul Beyefendisi Macit Bey. Çocuklarından esirgediği sevgi pıtırcıklarını çevresine dağıtırlar.

Eşi Berna Hanım’ın ölümünü bile vakur eda içinde karşılayan, yazları Boğaz’da denize giren, Türk Sanat Musikisi Korosu çalışmalarına, konserlerine katılan bize has burjuva sınıfına ait 80’li yaşlarda narsist bir birey. Bu sınıfın kendilerini mükemmel görme zafiyeti çocuklarında, onların göremedikleri, birtakım travmalara yol açar. 40’lı yaşlardaki oğlu Alp onun gözünde ‘olmamış’ bir yetişkindir. Aralarında her şey tartışma konusu olabilmektedir. İlk evliliğinden olan ve az görüştüğü kızı İpek (Dolunay Soysert) üvey annesinin ölümü üzerine eve gelir.

Macit Bey’in çevresi ve aile ilişkileri üzerine kurulu senaryo kadar mekanlar ve filme sinen eski Türkiye kokusu da oldukça özgün. Yaşama veda eden Berna Hanım kimliği tüm öykü üzerinde adeta bir gölge gibi dolanıyor. Edebiyat Fakültesi’nde sevilen bir öğretim üyesi olan Berna Hanım’ın güçlü kimliğinin Macit Bey’le geçmişte çatıştığını hissetmemek mümkün değil. Ailenin derme çatma birliği Macit Bey’de bazı farkındalıklara yol açmaya başlar. Yalnız ölme korkusu mudur acaba?  

Büyük Kuşatmaa

Başrol oyuncusu Alp Öyken’in harika bir performans ortaya koyduğu filmde Dolunay Soysert kızı İpek’te son derece başarılı. Yiğit Sertdemir ve Asiye Dinçsoy’da Alp ve Feyza karakterlerinde çok iyiler. Retro havayı yakalayan Sony F65 kamerayla çekimleri yapan görüntü yönetmeni Emre Kabaşabanoğlu’nun filmin atmosferine katkısı çok büyük. Eski mekanlarla uyumlu, yumuşak renkler mükemmel bir seçim olmuş.

Çok bildiğimiz bir aile çatışmasının Türk Sineması’nda çok işlenmemiş şekli oldukça başarılı. Macit Bey’in yaşam tarzı yanında pişmanlıkları, tereddütleri “Muhteşem Güzellik-La Grande Bellaza” filminin baş karakteri Jap Gamberdella’sını (Tony Servino) çok andırıyor.        

****

Hukuk ve vicdan kıskacı…

2 Numaralı Jüri Üyesi-Juror #2-MAX/HBO-4 Yıldız 

Yönetmen: Clint Eastwood.

Oyuncular: Nicholas Hoult, Toni Collette, J.K. Simmons, Cedric Yarbrough, Chris Messina, Amy Aquino, Zoey Deutch.

Sinema tutkusunun ne olduğunun anlayabilmek için Clint Eastwood’un kariyerine bakmak yeterli olabilir. Western kahramanından, aksiyon yıldızlığına oradan da 2 Oscar kazanan yönetmenine uzanan bir yolculuk. Bunu anlamak için 94 yaşında yaptığı son film “2 numaralı Jüri Üyesi” bile yeterli olabilir. Mükemmel bir klasik sinema dili. Sessizce, sakin akan son ana kadar gerilimini kaybetmeyen, “12 Öfkeli Adam”’ı John Grisham öyküleriyle birleştiren bir hikaye. İnsan olmanın değerleri nereye kadar uzanır? ABD’de hukukunda uygulanan 12 kişilik jüri sistemi nereye kadar hukukla örtüşebilir?

Gazeteci Justin Kemp (Nicholas Hoult) riskli bir hamileliği yaşayan eşi Allison’a (Zoey Deutch) destek olması gereken günlerdedir. Davet edildiği jüri üyeliği için kısa bir süre eşinin yanından ayrılmak zorunda kalır.  Çetrefil bir duruşmadır, sanık sandalyesinde oturan James Styhe kız arkadaşı Kendall Carter’ı öldürmekle suçlanmaktadır. Eyalet savcılığına aday olan Killebrew (Toni Colette) için bu duruşmanın kararı bir sıçrama tahtası gücündedir. Sorunlu bir geçmişe sahip sanık için alınacak ‘suçludur’ kararı savcılık seçimine destek olacaktır. Böyle bir karar ne jüriyi ne de mahkemeyi de töhmet altında bırakacaktır. Karar aşamasında toplanan jüri Sydney Lumet’ın 1957 yılındaki başyapıtı “12 öfkeli Adam”’dan bire bir alınan diyaloglarla geçer. Sonrası farklı çok farklı bir akışa girer.

Her şeyiyle 80’li yıllarda örneğini çok gördüğümüz mahkeme/gerilim dokusunda bir film. Eastwood sinemasının en büyük özelliği direk anlatımıdır. Onun hızında kimse film çekmedi. Çok az prova ve birkaç çekimle hızla çalışır. Senaryo ilk taslağı üzerinden çalışır. Değişiklikleri yapmayı sevmez. Her seferinde muhteşem işler ortaya çıkmasa da bir Eastwood filminin düzeyi bellidir. Her sahnesi anlatımın önemli bir parçasıdır, kusursuz bir zanaatkarlık vardır. Gösterişli işlere meyilli değildir. Kendisine örnek aldığı ustası Don Siegel gibidir. Bu filmde Jonathan Abrams'ın bir senaryosundan çalışan Eastwood, bir kez daha ahlak, adalet ve suçluluk incelemesini ilgi çekici bir tür filmine dönüştürüyor.

Oyuncu kadrosu birinci sınıf isimlerden kurulu. Genç neslin parlayan yıldızı Nicholas Hoult içindeki çıkmazları muhteşem yansıtıyor. Oscar’lı J.K.Simmons’un rolünün kısalığı bence olmamış. Toni Colette hırslı fakat vicdani sorumluluklarından kaçmayan savcı da çok iyi. Karizmatik avukatta Chris Messina gayet iyi. Jürinin karar aşamasında en çok tartışan üyesinde siyahi oyuncu Cedric Yarbrough dikkat çekiyor. 

Clint ağabeyin yönettiği 40. Filmi olan “2 Numaralı Jüri Üyesi” umarım son filmi değildir.         

Hukuk Ve Vicdan 2 Numaralı

****

Alt kattakilerin düşündürdükleri

Bulaşıkçılar-Tiyatro Oyunu 2 Perde

Yönetmen: Işıl Kasapoğlu.

Oyuncular: Özge Özpirinçci (Dora), Şebnem Sönmez(Molly), Ahsen Eroğlu(Maria), Ekin Eryılmaz (Betty).

 Sinema Tiyatro

Kanadalı yazar Morris Panish’in “Bulaşıkçılar” adlı oyunu, Işıl Kasapoğlu’nun rejisiyle sahnelendi.. Özge Özpirinçci, Şebnem Sönmez, Ahsen Eroğlu, Ekin Eryılmaz lüks bir restoranın bulaşıkhanesinde çalışan emekçileri canlandırıyor. Kasapoğlu yine kendisinden alıştığımız sürprizi yapıyor ve erkekler için yazılmış karakterleri sihirli değneğiyle ‘kadınlara’ dönüştürüyor Erkek versiyonunu izlemediğim için mukayese yapamayacak olsam bile bence çok da iyi bir seçim yapmış. Bence’yi şöyle açayım “emekçinin kadını erkeği olmaz, ortada emeği gözükmeyen ancak eksikliğinde varlığından haberdar olunacak insanlar vardır.” Biraz didaktik oldu ama affola…

Dora, Maria, Molly ve Betty’nin karakter seçimlerinde de doğru düşünce hakim. Doğru düşünce derken, burada bir alttakiler/üsttekiler çatışması olduğundan kabullenenler ve başkaldıranlar arasındaki oyuncu dengesi iyi oturmuş. Üsttekileri görmesek bile her an varlıklarını hissediyoruz. Onların aşağıda temizlenmiş tabaklardan birbirlerini süzerek lokmaları yutmalarını görür gibi oluyoruz.   

Sunulan yaşam ve çalışma koşullarını kabullenmiş, kıdemsizlerine otorite gösterisi yapmayı seven Dora (Özge Özpirinçci) ile üst düzey yaşamı, borçları yüzünden kaybetmiş, mecburiyetten bu işe girmiş genç Maria (Ahsen Eeroğlu) gibi çatışmalı iki karakter sahneye hakim oluyor. Sadece hayatta kalmaya çalışan, yine de kendisine sunulanların ve sunulmayanların farkındalığı zamanla ortaya çıkan, yaşlı Molly (Şebnem Sönmez) ara sıra ikisi arasına girip çıkıyor.

Özge Özpirinçci’nin ilk sahne oyunculuğunda sert ve yumuşak geçişler yoğun bir trafik yaşıyor. Bulaşıkhanede yeni işe giren Maria (Ahsen Eroğlu) ile tanışması tam bir ast/üst ilişkisi içinde başlar. Ona adınla bile hitap etmeyecek kadar üst bulaşıkçı konumuna inanmıştır. ”Yeni Kız” adını verir ona. Maria olması için güvenini kazanması şarttır. Maria ise kırılgan girdiği sahnede, öyle kolay yutulacak bir lokma olmadığını da zamanla gösterir. Molly’nin sahne almasıyla birlikte üçüncü kuşak tamamlanır. Ağzından düşmeyen sigarası boş vermiş dünyasıyla sanki iki karakterin arasında bir köprüdür. Belki de ikisinin de geleceğidir.

İlk perde üçlünün aralarındaki inişli çıkışlı diyaloglarla, dünya görüşlerinin yansımasıyla geçiyor. Dolayısıyla seyirciyi düşündüren uzun metinler varTutmayan sayısal rakamları, uçma arzusu, Noel kutlamasında sarhoş olup sızması ve ikinci perdenin ortalarında ortaya çıkan farkındalık ruhuyla Şebnem Sönmez’in oyunculuğunda bambaşka bir hale dönüşüyor. Kocaman bir alkış…. Uzunluk zaman zaman araya sıkışan ironiyi eziyor olsa bile Molly karakterinin oyuna eklediği oyunbazlıkla bambaşka bir atmosfer doğuyor. 

Özpirinçci ilk sahne oyunculuğunda son derece dinamik bir performans sergiliyor ve bilhassa ikinci yarıda ortaya çıkan duyguyu da çok iyi yakalıyor. Düşleri bile olmayan, hayatı boyunca varlığını sadece bulaşıkhanede bulmuş bir karakter olarak akılda kalıcı bir karaktere hayat veriyor.

Ahsen Eroğlu etki alanı gittikçe büyüyen bir karakterde ikinci yarıdan itibaren ipleri alına alıyor ve bırakmıyor. Güçlü bir performans.  Ekin Eryılmaz ise kısa rolüne rağmen yeni yetme, rockçı enerjisiyle bulaşıkhanenin eskisi gibi olmayacağı mesajını veriyor.

Oyunun mutfak tasarımı gerçekten çok güzel olmuş. Köpük makinesi, kırılan tabaklar, fıslayan borular canlı mekan atmosferini yaşatıyor.

Sonuçta kimsenin görmediği, fark bile etmediği karakterlerin dünyasına Işıl Kasapoğlu’nun katkılarıyla bir bakış atıyoruz. Tabi ki sadece bir bakış…