Biz bu acıyı iyi biliriz.

Gazetecilik mesleğinin doğasında vardır.

Gönül istemese de zaman zaman yaşanan krizler, işten insan çıkarmalar yaşanmıştır, yaşanmaktadır…

Tüm sektörlerde işten insan çıkarmak, emeğe, insan onuruna büyük bir saldırıdır.

“Attım gitti” demek, bir ailenin hatta bir hayatın sonu bile olabilmektedir.

Hayatını boynunda fotoğraf makinasıyla geçiren arkadaşım, gençliğinin verdiği heyecanla, bir genç kız sevdi…

Kızımız kuaför, oğlumuz bizim işlerle uğraşıyordu.

Oğlan tarafı da kız tarafı da evlilik birlikteliğini onaylasa da tarafların kazandığı paraların bir evi geçindirmeye yetmeyeceğini düşünüyordu.

Oğlan yağız…

Kız cabbar…

Kulak asmadılar, aşk denin duygu durum bozukluğu girdi kanlarına…

O zamanki maaşlarıyla ödeyebilecekleri bir ev buldular.

Şirinyer tarafındaydı…

Ailelere küsüp evlendiler.

1 yıl yürüdü ekonomik gemileri.

Sonra önce ekonomik kriz bahanesiyle oğlan işten çıkarıldı.

Beş kuruşsuz kaldı.

Peşinden kızımız çıkarıldı işten…

Gerekçe aynıydı, “İflas ettik kapattık”

Zor günler başladı. Zor oyunu bozuyordu tabii.

İşsiz ve parasız neler yaşadıklarını ben biliyorum.

Bir anda ocak ateşi kısılıyor…

Hatta bazen yanmıyor bile…

Eş dost desteğiyle yaşamak bir yere kadar.

Sonrası şöyle oldu; kapıcı 4. ay aidatı alamayınca aklı sıra espri yaptı.

“Paran yoksa ben vereyim” dedi.

Bizim oğlan çaktı kafayı… Haydi adliyeler, karakollar…

Kriz yükseldi ve birbirini seven iki arkadaş, evliliklerini 18 ayda bitirdiler.

Uzun zaman öncenin hikayesi bu.

Şimdi ne yapıyorlar bilmem.

Ama işten çıkarmanın, haşin, acımasız kararların ne zararlar verdiğini,

Ruh yıkıntılarını, yaşadıklarını biliyorum.

Aliağa’da belediye başkanı, 200'ün üzerinde insan çıkardı işten…

Birçok memurund a yeri değişti.

Bir açıklama yapmış kendileri; “Kamuoyu rahat olsun başka işçi çıkarmayacağım”

Yukarıda bir ailenin dramını yazdım ben…

200 kişiyi en az üç ile çarp…

600 insanın ocağında böyle yara yaptıktan sonra, zafermiş gibi konuşmak insanın içini acıtıyor.

Belediye başkanlıkları, patronluklar ne varsa üst üste işte…

Kısacık ömürde hızla eriyip gidiyor…

O kadar insanın “Ah”ıyla, başkan olsan ne yazar, patron olsan ne yazar?

Sadece Aliağa değil, aynısını yeni koltuğa oturan CHP'li başkanlar da yaptı.

Bu saatten sonra ağzınla kuş tutsan nafile birader…

Tok adam açın halinden anlamaz derler ya…

İnsanda biraz vicdan olur…

Günahı hepinizin boynuna…

30 Ağustos

Müthiş bir gece oldu.

İzmir’in her tarafından “İzmir Marşı” yükseldi.

Bayraklar flamalar, gösteriler…

Bütün ilçe belediyelerin, Büyükşehir Belediyesi’nin,

Emeklerine sağlık…

Amma velakin sitemler de var tabi…

Yıllardır, istemsiz, duyurusuz Gündoğdu Meydanı'na akan alışkanlıklarından ötürü bayraklarıyla bu alana gidenler oldu.

30 Ağustos’ta sağlam bir konser, kutlama yakışırdı.

Olmadı..

Bazı ilçe belediyeleri de büyükşehir Belediyesi’ne yaslandı.

Büyükşehir Belediyesi’nin pop orkestraları mesai harcadı…

Evet, ilçe belediyelerinde borç çok… Sıkıntı var.

Amma;

30 Ağustos, İzmir’in bayramı,

30 Ağustos, Türkiye’nin bayramı…

Beklentimiz 9 Eylül’e…

İzmirli, bayrak sallamak istiyor…

Bayraklı Belediye Başkanı Serdar Sandal'ın odasında dinleme cihazı bulunmuştu.

İnanın son derece iyi niyetliyim…

Bu böceği koyanların kimler olabileceği konusunda tahmin yapmıştım.

Birçok istihbarat geldi.

Bu bilgiler yeterli delile dayanmadığından konuşmamak lazım.

Amma, sayın Belediye Başkanı Sandal’ı bir kez daha uyarmak gerekiyor..

Sağına soluna bir kez daha bakmasında fayda var…

AK Parti Bayraklı İlçe Başkanı Halil Polat şöyle diyor; “Bu cihazı yerleştiren CHP'li mi bilmiyorum ama, kendi içlerinden bir arkadaşın bunu yaptığını düşünüyorum.”

Ben de diyorum ki;

“Eeeee biz ne dedik?”

Israrla, Atatürk’ü görmemek,

Israrla ayrıştırmak,

Israrla ötekileştirmek,

Israrla, “Bizimkiler”, “Sizinkiler” demek,

Israrla, cemaatleri birbirine düşürmek,

Israrla, bunca yıllık bilgilerimizi parçalayan söylemlerde bulunmak,

Israrla, bir başka dini anlatır gibi durmak…

Diyanetin bitişi böyle oldu işte…

30 Ağustos, zafer hutbesinde Atatürk’ü anmayan,

Andırmayan, herkesi derinden kınıyorum…

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının vergisi ile yaşa, kurucusunu görme…

Kurucusuna saygı duyan milyonlarca insanı yok say…

“Muhterem cemaat”…

Neden azalıyor bir düşünsen…?

***

Büyükşehir THK ile anlaşmalı…

Bu büyük yangın üç satır ile anlatılacak kadar küçük değil.

Büyükşehir belediye Başkanı; “Yangınları söndürecek tesisat alacağız” dedi.

Tesisat alırsın da,

Gelmiş geçmiş bütün yetkililere de sormak lazım.

Orman yangınına müdahale edecek 1 tane bile aracımız neden olmadı bugüne kadar ?

O da belli değil…

Hoş Tunç Soyer, “Ekipman alalım” diyor ama,

Kanunen isterse Orman Bakanlığı buraya müdahale ettirmeye bilir.

Neyin tesisatını alacak bilmiyorum.

THK’yı siyasallaştırıp, yangına müdahale ettirmeyen yapı,

İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne izin verir mi ? Zor diyorum…

Belki şu zorlanabilir…

THK-İBB ittifakı…

Olası yangınlarda kullanılmak üzere Türk Hava Kurumu ile anlaşma…

Yap anlaşmanı, bu arada al yetkini…

Aklın da,ruhun da rahat olsun…

Tabi bürokrasi hazretleri müsaade ederse…

Çünkü yasaya göre, bakanlık istediğine müdahale ettirir istediğine ettirmez.

Bu nasıl iş ise artık…

Bizim gazetenin manşeti oldu.

Bayraklı Belediyesi’nde Başkanın odasında böcek varmış.

Yani şu dinleme cihazlarından…

Böceğe ne hacet baba…

Başkanlık koltuğundan Hasan Karabağ kalktı,

Serdar Sandal oturdu…

Şoföründen çaycısına, sekreterinden, damadına kadar hepsi eski ekip.

Namusuyla şerefiyle çalışan kardeşlerimi tenzih ederim de,

Arada çürük elma yok mudur zaten?

O böceğe düşmez o iş, yapan gereğini yapıyordur.

Asıl skandal, eski başkanla uğraşıp, aynı eski yakın ekiple çalışmak…

Hiç kızmayın kardeşim…

Bu CHP ekibinin eskilerle yenileri arasındaki çekişmeyi de bilmeyen yok…

Bize kadar gelenleri yazmıyorum bak…

Bence sağına soluna bak Serdar başkan…

***

İZ GAZETE…

Bu krizde, bu siyasi baskılar altında,

Kent önderlerinin umursamazlığı dahilinde,

İz gazete portalı, günlük gazeteye döndü.

Genç kardeşim Ümit’ten hayli ümitliyim…

Ama ümitsiz olduğum yer duyarsız kalabalık…

Yolun açık olsun, İz gazete…

***

DELİ ZİYA ; “Ağzından bal damlayan arının en arkasında iğne var. Ne güveni?”