Bayraklı, deprem bölgesinden uzakta yaşayanlar için unutulmuş olabilir…

Aklım hep buralarda yaşayan insanların deprem sonrası ve şimdi ne yaptığında.

Şundan eminim ki, buralardan sorumlu olan yöneticiler için film bitmiş gibi görünüyor.

O kargaşada, resim verenler, gelenler, gidenlerin festivalinden sonra herkes kendi dünyasına yollandı…

“Haydi bakalım kurtar kendini.”

***

7 katlı olduğunu düşündüğüm apartmanın balkonları komple inmişti.

Apartman kullanılamaz hale gelmişti.

Sakinlerden birinin hikayesini hala yakından takip ediyorum.

Devlet, taşınma ve eşya parası adı altında bazı destekler yaptı.

Bornova’nın tanınmış müteahhitlerinden biri, yaptığı sıfır apartmanı bu zedelere açtı.

Biraz misafirlik ediyorlar bu apartmanda… Tabi zamanı gelince teşekkür edip ayrılacaklar…

Karşılaştık yine, “Nasıl durum?” dedim.

İdare etmeye çalıştı. Ama belikli 50 yaşından sonra yıkılan evini yeniden satın alıp, 17 yıl taksit ödeyecek olması canını sıkıyordu…

Oysa can sıkan ve insan onuruna dokunan bir başka hikayesi daha vardı…

Bayraklı Belediyesi, bu depremzede vatandaşların bir bölümüne Şubat ayında ulaşıyor…

Maddi destek verileceğini bildirerek, Osmangazi eski belediye binasına davet ediyor.

Zedeler bir ümit ile binaya gidiyorlar…

Anlatıma göre, önlerine bir kağıt konuyor…

Kağıtta yer alan bilgilerin eksiksiz girilmesi ve imzalanması isteniyor.

Böylelikle herkese 300’er lira dağıtılacağı söyleniyor…

Belgenin içeriği şöyle;

“Sevgi ve Kardeşlik Vakfı’na vermiş olduğum, verileri tam ve açık rızam ile verdiğimi kabul ederim. Bu verilerin sevgi ve kardeşlik vakfı tarafından veriliş amacı doğrultusunda saklanmasına ve ilgililer (Resmi kurumlar, Sevgi ve Kardeşlik Vakfı'nın yurt içi yurt dışı çalışma ortakları ve donörleri) ile paylaşılmasına tam ve açık olarak rıza gösterir, muvafakat ederim.

Bu muvafakatnameyi eksiksiz ve tam olarak okuduğumu ve tam olarak anladığımı beyan ederim. İleride bu muvafakatname ile rıza gösterdiğim-muvafakat ettiğim konulara (kişisel paylaşımlar vs) ilişkin Sevgi ve Kardeşlik Vakfı aleyhine yasal yollarla müracaat etmeyeceğimi kabul ve taahhüt ederim.”

Tam olarak önlerine konan bu belgeyi gören bir depremzede kadın, “Bu nasıl bir taahhüt? Ne yapacaksınız bizim kişisel verilerimizi?” diye çıkışıyor.

Kendini sert zanneden, belediye görevlisi kadın tersleniyor hemcinsine; “İmzalamazsan 300 TL yok. Sen bilirsin. Alma o zaman”…

***

Değerli okurlar

Ben bu vakfı ilk defa duydum… Hadi benim eksikliğim olsun…

İnternette araştırmaya çalıştım, sitelerini bulamadım.

Nasıl bir vakıftır, nedir ne değildir çözemedim.

Kısa adının SEVKAR olduğunu anladım.

Metinde bir kelime dikkatimi çekti. “Donör” diyor…

Biz bu ülkenin iyilik dolu insanlarının, 1999’da Oktar Babuna vasıtasıyla

Nasıl sömürüldüğü hafızalarımızda dururken, “donör” kelimesinin muvafakatnamedeki yeri, doğal olarak kafamızı karıştırdı…

Zaten canları yanmış depremzedelere 300 lira dağıtmak tamamdır da bu nasıl bir “Muvafakatname”dir, sebebi nedir? Gerekçesi nedir? Anlayamadım…

Hele hele benim gibi kafası karışıp soru soran kadına belediye personelinin sert  tavrını da hiç çözemedim…

Şimdi Bayraklı Belediyesi’nden bizi bilgilendirmesini istiyorum.

1-Bu vakıf kimdir? Nasıl bir iş birliği olmuştur?

2-Bu muvafakatname'de istenenler normal midir?

3-Onlarca vatandaştan toplanan bu kişisel bilgiler nerede kullanılacaktır?

4-Vakfın “Yurtiçi yurtdışı çalışma ortakları” ne demektir?

***

Aslı

Aslı Özkısırlar 41 yaşındaydı.

Akciğer rahatsızlığı yaşıyordu.

Sosyal medyadan Sağlık Bakanı’na ulaşmaya çalıştı.

Olmadı…

Çünkü burada başvurduğu hastaneler, kardeşinin iddiasına göre; “Yatak yok” deyip geri çevirmişlerdi…

Aslı, sonunda yatak buldu ama yoğun bakımda…

Yoğun bakımda 1 gün kaldı ve hayata veda etti…

İl Sağlık Müdürlüğü, bu haber medyada yayılınca açıklama yapma zorunluluğu hissetti.

İl Müdürlüğü’ne göre, hastanelerde yatak vardı…

Ama, pandemi var diye yatışı sağlıklı bulmadıklarını söylüyordu.

Tabi bunları birkaç Latince-Türkçe sözlük kullanarak çözümledim…

Açıklama ama; anlamaman için elden gelen her türlü doktor dili kelime kullanılarak yazılan bir açıklama…

Biz buna halk arasında “Durumu gargaraya getirme” diyoruz.

Yani arkadaş…

“Özrü kabahatinden büyük” diye buna denmez mi?

Denir…

Al ben söyleyeyim.

Özrün kabahatinden büyük hocam…

***

2 yıllık sunum

Pandemi kimilerinin işine geldi diyorum…

Hele hele kabuğuna kaçan kaplumbağa gibi 2 yıldır hiçbir şey yapmayan, işsizlikten personeline saran,

olmadı, o tv senin bu gazete benim gezen belediye başkanlarına çok yaradı…

Pandemiden önce her yıl basının önüne çıkılır, üç beş bir şeyler abartılır, süslü püslü grafikler yapılır, gönül alınırdı en azından…

Onlar uçar, vatandaş “Yav he he“ derdi…

İkinci yıl bitti… Bak zaman nasıl akıp gidiyor…

Bir tek Konak Başkanı Abdül Batur, bir şeyler sundu…

Gerisinde “Tık” yok…

Ne yaptınız 2 yılda?

Ne ettiniz kardeşler?

Yol yarılandı, adettendir… Bir şeyler diyeydiniz?

Yok mu?

Hiç mi yok?

***

Sancar Baba

Allah geçinden versin giderse ne yapacağız?

Hayır çok üzüleceğiz o bir gerçek de, kente gelmiş geçmiş en çok sahip çıkın adam bana göre…

Kendisine “İzmir Baba” denmesinden hoşlanıyor.

Bana kalırsa “Vefa Baba” kendisi…

Şu küçük akıllarımızın unutkanlığı sevdiği kısacık yaşamda, vefa adına İzmir adına, sağlığı eskisi gibi olmamasına rağmen, sıkılmadan yorulmadan elinden geleni yapmaya çalışıyor…

Sıkıntı şu; Ferhan Şensoy’dan Rasim Öztekin’e, ondan da Şevket Çoruh’a geçen kavuk gibi, Sancar Baba’da birini yetiştirse keşke…

Hoş, gönül işi bu öğretmekle olmaz ama…

Çok yaşa Sancar Baba…

***

DELİ ZİYA

“Yürü ya kulum” cümlesindeki kul ben olabilir miyim rica etsem.