Hazırlayan/ Türkan KOÇ

Geçmişi yüzyıllar öncesine dayanan Aşıklık geleneği popüler kültür karşısında direnirken bu işe gönül verenler tarafından yaşatılmaya çalışılıyor. Aşıklık geleneğinin son temsilcilerinden biri olan ve Kültür Bakanlığı tarafından Unesco Yaşayan İnsan Hazinesi Ödülü’ne layık görülen Aşık Ali Rıza Ezgi, yaşadığı geçim sıkıntısı nedeniyle 10 yıl gecikmeli olarak aldığı ödülüne sevinemiyor. Ezgi, “Yaşayan İnsan Hazinesi Ödülü aldım ama bizi yaşarken unuttular. Ne emekli maaşım ne de sağlık güvencem var. Eşimin emekli maaşı ile geçinmeye çalışıyoruz. Verilen sözler tutulsun, devletimiz bize sahip çıksın” diyor.

Anadolu’nun kültürel belleğinin yanı sıra kültürel çeşitlilik ve zenginliğinin de önemli bir ifadesi olan Âşıklık geleneği; yüzyılların deneyimlerinden süzülerek biçimlenmiş, şiiri, müziği ve hikâye anlatımını içeren çok yönlü bir sanat olarak tanımlanıyor. Kendine özgü geleneği ve icrası olan âşıklık geleneğinin en önemli niteliği, döneminin yaşayış ve hayata bakış tarzını yansıtarak geniş halk kitlelerine hitap edebilmesi olarak kabul ediliyor. Bu sanatın temsilcileri, usta âşıkların yanında uzun yıllar çıraklık yaparak yetişiyor.

12 yıl boyunca Aşık İlhami’ye çıraklık eden ve Aşıklık beratı alan Ali Rıza Ezgi de unutulmaya yüz tutmuş bu geleneğin son temsilcilerinden biri.

Sazı dertli çalıyor

Aşıklar diyarı Kars’ın Arpaçay ilçesinde 1949 yılında dünyaya gelen Ali Rıza Ezgi, 12 yıllık çıraklığın ardından kazandığı Aşıklık ünvanını 60 yıldır yaşatmaya çalışıyor. Bugün 71 yaşında olan Aşık Ali Rıza’nın halk hikayeleri ve atışmalarla Kars’ta başlayan sazlı, sözlü yaşamı, şehir şehir, köy köy dolaşarak sürüp gitmiş. Popüler kültürünün de etkisiyle aşıklar ve aşıklık geleneği günden güne unutulurken Türkiye’de bugün sayıları 450’yi geçmeyen diğer aşıklar gibi Ali Rıza Ezgi için de ayakta kalma mücadelesi başlamış. Geçmişte üretmek, ustalarından öğrendiği halk hikayelerini diyar diyar anlatmak için çaba sarfeden Aşık Ali Rıza Ezgi’nin bugün tek derdi; geçim sıkıntısını gidermek.

Kültür Bakanlığı tarafından verilen Unesco Yaşayan İnsan Hazinesi Ödülü’ne 2010 yılında Aşık Maksut Koca ile birlikte layık görülen Ali Rıza Ezgi, 10 yıl gecikmeyle aldığı ödülüne bugün sevinemiyor. Emekli maaşı ve sağlık güvencesi olmayan Aşık Ali Rıza Ezgi’nin sazı dertli çalıyor, sözleri dertli çıkıyor. Eşinin emekli maaşı ile geçinmek zorunda kalan Ali Rıza Ezgi, devletin kendisine sahip çıkarak ödül aldığında kendisine verilen sözlerin tutulmasını istiyor.

Devletten yardım bekliyor

“Yaşım yetmiş bir. Aşıklık geleneğini yaşatmak için davet gelirse hala çalıp, söylemeye çalışıyorum ama ekonomik sıkıntılardan dolayı üretemiyorum. Ne emekli maaşım var ne de sağlık güvencem. Eşimin eline bakıyorum. Beni ‘Yaşayan İnsan Hazinesi’ olarak onurlandıran devletimizden yardım bekliyorum” diyen Ali Rıza Ezgi, pandemi sürecinde sanatçıları desteklemek adına Cumhurbaşkanlığı tarafından düzenlenen konserlerde Türk kültürünün önemli değerlerinden aşıklara yer verilmemesinden de dert yanıyor.

Hastaneye gidemiyorum

Aşıklık geleneğinin ölüm döşeğinde olduğu benzetmesini yapan ve Türkiye genelinde sayıları 450 olan aşıklara el uzatılması gerektiğini ifade eden Ali Rıza Ezgi, şöyle devam ediyor:

“Toplam usta ve çırak ile 450 tane aşık var. Artık Aşık yetişmiyor. Bizim maddi sıkıntılarımızı gören yeni nesil Aşık olmak istemiyor. Ben 12 yıl çıraklık yaptım sonra Aşık oldum. Kendim de dört çırak yetiştirdim. Kültürümüzü yaymak ve yaşatmak için sekiz ülkeye gittim. Almanya’nın Berlin şehrinde ödül aldım. Aldığım ödüllerin sayısı 750’yi buldu. Ama gel gör ki neye yarar? Bugün maddi sıkıntılarla boğuşuyorum. Yaşımla beraber hastalıklarım da arttı ancak sağlık güvencem olmadığı için hastaneye dahi gidemiyorum. Eşimin emekli aylığı ile geçinmeye çalışıyorum. Düzenli gelirim yok. Bir yerden davet gelirse gidiyorum ve çalıp, söylersem para kazanabiliyorum.

Kültür Bakanlığının ve Unesco’nun vermiş olduğu ‘Yaşayan İnsan Hazinesi’ ödülünden dolayı aldığım kart ile otobüse bile binemiyorum. ‘Yaşayan İnsan Hazinesi’ kartımı gösteriyorum. O kart geçersiz diyorlar. Paran varsa bakarız diyorlar. Hiçbir geçerliliği yok sadece anı olarak cüzdanımda saklıyorum. Ben yaşayan insan hazinesi değilim o zaman. Devlet bizlere maddi olarak yardım sağlayamıyor. Devlet maddi olarak yardım ederse hiçbir problemim kalmaz ben de halk kültürüne yönelirim. Öğrendiklerimi gelecek kuşaklara aktarmaya çaba sarf ederim. Geçim derdinden hiçbir şey yapamıyorum. Hastaneye gittim kapıdan kovdular. Sazımdan, sözümden başka hiçbir şeyim yok. Sazım çalarsa eve ekmek götürebiliyorum.”

Dernek kurduk ama

Yaşayan İnsan Hazinesi Ödülü’ne İzmir’den layık görüldüğünü söyleyen Aşık Ali Rıza Ezgi, bu kültürü yaşatmak için İzmir’de bir dernek kurduklarını ancak dernek merkezinin kirasını dahi ödeyemediklerini dile getiriyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve yerel yönetimlerin kendilerine sahip çıkmasını beklediklerini anlatan Ezgi, “Ben 60 senedir bu işe hizmet ediyorum. Sazımla anlattığım halk hikayeleri dört dile çevrildi. Ege Üniversitesi’ne verdiğim hikayeler Kültür Bakanlığı tarafından ‘Aşık dilinden halk hikayesi’ diye 6 hikayem yayınlandı. Ancak bu hikayelerden maddi olarak hiçbir fayda göremedim. Kahvehanelerde düzenlenen etkinliklerden ve konserlerden ancak para kazanabildim. Ancak o da kalktı artık. Aşıklık artık ölüm döşeğinde. Devletimiz bize el uzatmıyor, belediyelerimiz sahip çıkmıyor. Bu işe gönül verenlerle İzmir’de bir dernek kurduk. Konak’ta Aşıklar Derneğimiz var. Kirasını bile ödeyemiyoruz. Hiçbir kurumdan yardım yok ortada kaldık” diyor.

Aşık Ali Rıza Ezgi sözlerini, “Aşıklara, ozanlara, bu ülkenin kültür taşıyıcılarına devletimiz sahip çıksın” diyerek tamamlıyor.

60'lık çırak

Aşık Ali Rıza Ezgi ile sohbetimize yetiştirdiği çıraklardan biri olan İskender Yıldırım da dahil oluyor. Halk Ozanı bir babanın evladı olarak dünyaya gelen İskender Yıldırım, 60 yaşında olmasına rağmen babasından gördüklerini Aşık Ali Rıza Ezgi’nin yanında çıraklık yaparak pekiştirmeye çalışıyor.

Yakın zamanda Aşıklık Beratı almayı bekleyen İskender Yıldırım, “Babamda halk ozanıydı. Adı Mustafa Yıldırım’dır. İlk olarak İstanbul’da düğünlerde halk müziği söyleyerek başladım. 5 yıldır da aşıklık mesleğini ustamın yanında gezerek, dinleyerek anlamaya çalıştım. Aşıklık kültürü uzaktan bakmak ile olmuyor. Ustamın yanında geziyorum. Aşıklık geleneğini hikayeler ile atışma ve koşmaları ile öğrendim. Bana aşıklığı öğretti. Ben genç değilim 60 yaşındayım. Daha önce aşıklığa talep vardı. Geçinmek için inşaatlara gidiyorum. 2-3 yıl önce belediyelerden işlere gidiyorduk. Şimdi o da kalktı. Televizyonlarda da yer bulamıyoruz. Bu kültürü yaşatmak için çabalayan kalmadı. 55 yaşında ustamın yanına çırak oldum. Ben de aşıklığı ustamdan alıp devam ettireceğim” diyor.