Bültenin gördüğü ilgi, Berliner Zeitung, Zeit ve Spiegel’in de Almanya’daki Türkler için Nalan Şipar’dan Türkçe içerik talep etmesini sağladı. Öyle ki karantina sürecinde Almanya’da Federal Sağlık Bakanlığı dahi Türklere seslenecek videolar üretmek için Şipar’la çalıştı.

Röportaj: Canberk Beygova

Karantina döneminde haber tüketimi zirve yaptı. Uzun zaman sonra ilk defa bir bakanın yaptığı uzun süreli basın toplantılarına ülkenin büyük bir çoğunluğu kulak kesildi; dijital içerik üreticileri arasında gazeteciler haberiyle öne çıktı.

Onlardan biri, Türkiye kökenli Alman gazeteci Nalan Şipar. Berlin’de yaşayan bir serbest gazeteci olan Şipar, karantina döneminde kendi Youtube kanalında1 koronavirüs ile ilgili güncel haberleri haftalık bir bültende Türkçe olarak yayınladı, Almanya’daki Türkler için önemli bir referans kaynağı oldu. Bültenin gördüğü ilgi, Berliner Zeitung, Zeit ve Spiegel’in de Almanya’daki Türkler için Şipar’dan Türkçe içerik talep etmesini sağladı. Öyle ki karantina sürecinde Almanya’da Federal Sağlık Bakanlığı dahi Türklere seslenecek videolar üretmek için Nalan Şipar’la çalıştı. Şipar, aynı zamanda göçmen sorunlarına dayalı çok dilli bir late night show hazırlayıp sunuyor, bunu Almanlar arasında da yapan tek kadın.

Nalan Şipar’la karantina dönemindeki deneyimi başta olmak üzere yeni medyada gazetecilik hakkında konuştuk.

Serbest çalışan bir gazetecisiniz, bir yandan da kendi kanalında haber üretiyorsunuz. İkisi birden nasıl gidiyor?

Zor gidiyor, çok yoruyor ama diğer yandan da geçtiğimiz bu zor dönemde insanlara yardımcı olabilmek çok mutlu ediyor.

Karantina döneminde yaptığınız yayınlar hızlıca abone kazanmanızı sağladı, kısa süre içinde bir topluluk oluşturdunuz. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Almanya’da insanların anadillerinde bilgi alabilecekleri az kaynak olmasına bağlıyorum. Aslında her şey şöyle başladı: Salgının Almanya’da kendini hissettirdiği ilk hafta gazeteci olduğumu bilen ve bu nedenle kendilerinden daha fazla bilgi sahibi olabileceğimi düşünenler beni salgının Almanya’daki seyri, olabilecek senaryolar ve özellikle neredeyse virüsten daha hızlı yayılan yalan haberler hakkında soru yağmuruna tutmuştu.

Türkçe bilgi eksikliğini fark etmemle video üretmeye başlamam bir oldu. Bu bilgi eksikliği kamu sağlığını da ilgilendirdiği için Twitter’da Alman hükümet sözcüsünü mentionlayarak, devlet kurumları tarafından salgın hakkında farklı dillerde bilgi sunulmasını talep ettim ve sonrasında her şey kendiliğinden gelişti.

Berliner Zeitung gibi yerel bir gazeteden Spiegel’e kadar bazı medya kuruluşları ile beraber Türkçe haber içerikleri üretmeye başladık. Aynı zamanda da kendi kanalımda izleyicilerden gelen soru ve ihtiyaçlar ışığında “Koronavirüs nasıl yayılır?”dan, devlet tarafından sunulan yardım paketlerinin detaylarına, hatta “Sınırlar kapandı, Türkiye’de defnedilmek isteyenlerin cenaze nakilleri nasıl olacak?”a kadar uzanan farklı içerikler ürettim. 300 aboneye sahip YouTube kanalım böylece üç ay gibi kısa bir sürede 14.400 aboneye seslenmeye başladı.

“Çok düşündüm”

Aynı dönemde Almanya Göç, Mülteciler ve Uyum Bakanlığı'yla Sağlık Bakanlığı ile bir ortak çalışma gerçekleştirdiniz. Bakanlıklar Türkçe seslenmek için sizi tercih etti. Peki Almanya'da bu tarz iş birlikleri nasıl gerçekleştiriliyor, gazetecilerin kamu kurumlarıyla ilişkileri nasıl?

Almanya’da bağımsız gazeteci niteliğine değer veren meslektaşlarım genelde devlet kurumları ile aralarına profesyonel bir mesafe koyar, ki ben de bunun böyle olması gerektiğini düşünüyorum. Bu yüzden Sağlık Bakanlığı’ndan Türkçe bir kamu spotu hazırlama yönündeki teklif geldiğinde çok düşündüm. Bir devlet kurumu adına hazırlanan kamu spotunda konuşuyor olmamın bana gazeteci olarak duyulan güveni zedelemesinden çok endişe ettim. Ama tüm dünyayı ilgilendiren böylesine tehlikeli bir durumda devlet tarafından paylaşılan bilgilerin herkese ulaşması gerekiyordu. Kamu spotunda kullanılacak metni tamamen kendim yazmam şartıyla teklifi kabul ettim. Spotta da zaten gazeteci kimliğimin altını çizerek sözlerime başladım. İnsanların doğru haber alabilecekleri kaynakları açıkladım ve yalan haberlere itimat etmemelerini, bunları paylaşmamalarını rica ettim. Bu şekilde olunca ortak çalışmada bir beis görmedim.

Sürekli yeni şeyler deniyorsunuz. 2 yıl önce Facebook'ta canlı yayın yapıyordunuz, şimdilerde ise bir talk show, bir de haftalık bülten var. Neden sürekli yeni format deniyorsunuz?

Aslında sürekli yeni format deneme gibi bir amacım yok. Şimdiye kadar geliştirdiğim formatları bir format geliştirmek adına yapmadım. Beni mutlu ettiği için yaptım. Kazandığım tecrübeler ve dijital gazeteciliğin gidişatına dair aklımda oluşan fikirler kendiliğinden farklı süzgeçlerden geçiyor ve sonra bir formatta somutlaşıyor. Zaten gündelik yaşamımda beni meşgul eden, eksik olarak gördüğüm noktalara kendimce çözümler getiriyorum. Hepsi bu.

Doğru ve güvenilir haber

Nasıl format geliştiriyorsunuz?

Aslında bu süreç bir gözlem ya da teknik, dijital bir yenilik ile başlıyor. “Gazeteci olarak bunu nasıl kullanabiliriz acaba?” diye soruyorum kendime. Mesela saatlerce süren tartışma programlarından bıkanlar için, iki farklı fikri savunan kişilerin gerçek bir boks ringinde tartıştığı ve sadece 15 dakika süren bir Facebook Live formatı olan “Nalan’la Ringdeyiz” ortaya çıktı.

Donald Trump’ın uluslararası kurumlara getirdiği bazen haklı bazen haksız eleştiriler ilk başlarda insanları irite ediyordu. O eleştiriler sonrası ortaya çıkan tartışmalara bakınca aslında bu tartışmaların kamuoyunun sorgulama becerisini diri tuttuğunu fark ettim. Sorgulamadan kabul ettiğimiz her kurumun ya da siyasi kararın aslında tartışmaya açılması gerekir. Demokrasiler sadece bu şekilde canlı kalabilir. Bu fikirden yola çıkarak her şeyi sorgulayan “ECHT?!” (“Hadi ya?”) formatı ortaya çıktı.

Daha sonra Snapchat’te nasıl gazetecilik yapabileceğine dair formatlar geliştirdim. Gazeteci olarak ulaşmak istediğim kitle sosyal medyada. O platformların kendine özgü dinamiklerini de göz önünde bulundurarak, bu alanlara yaratıcı fikirler üretmek eğlenceli oluyor.

Haber içeriklerine bakıldığında yeri geliyor çok ciddi bir dil, yeri geliyor gayet esprili, sosyal medyaya uygun bir dil tercih ediyorsunuz. Sizce gazetecinin rolü ne olmalı, nasıl tepkiler alıyorsunuz?

Bir gazetecinin rolü her zaman doğru ve güvenilir bilgi vermek olmalı. Bunun haricindeki her detay forma göre adapte edilebilir. Konuya göre ciddi ya da daha esprili bir üslup seçilebilir. O yüzden videolarımı büyük bir titizlik ve hassasiyetle hazırlıyorum. Videoları çekmeden önce hangi konuyu nasıl anlatabileceğimi, o konunun izleyenler tarafından nasıl algılanabileceği hakkında kafa yoruyorum. Örneğin içinde bulunduğumuz salgın birçok insanın psikolojisini de olumsuz yönde etkiliyor. Bu nedenle felaket tellallığı yapmaktansa yapıcı gazeteciliği tercih ediyorum. Mesela artan vaka sayılarından bahsederken, tedavi sonrası tekrar sağlığına kavuşan insanların rakamlarını vermekle ya da aşı tedavisindeki gelişmeleri anlatıyorum.

Aldığım tepkiler çok olumlu. Kimileri onlara komşularının kızı gibi geldiğimi söylüyor. Onlarla bu samimiyeti yakalamak, güvenilmek hem çok güzel hem de çok ciddiye aldığım büyük bir sorumluluk. Geçenlerde Berlin sokaklarında bir izleyicim ile karşılaştık. Videolarımı yatmadan önce mutlaka izlediğini ve rahatladığını söyledi. Anlattığım konunun aslında ciddi bir tehlike olduğunu göz önünde bulundurunca anlatım tarzımın onları rahatlatması aslında bu videolara başlarken hep bahsettiğim noktanın doğru bir çıkış noktası olduğunu gösteriyor: İnsan sadece bilmediği şeyden korkar. Bilgi sahibi insan ölçer, tartar, aklını kullandıkça endişesi kaybolur. Benim gazeteci olarak görevim de onlara bu bilgileri sunmak.

Nalans Late Night Show sizi Almanya'nın tek kadın late night show sunucusu yaptı. Bu program da haber bazlı, haberin bu şekilde sunulması neler kazandırıyor?

Sosyal medya platformlarının hayatımıza girmesiyle bilgi tüketim tarzımız da yeniden biçimlendi. Artık daha çok görsele hitap ediyoruz. Haberi anlatım temposu daha hızlı. Hatta bazı içerikler estetik, sanatsal boyutlar taşıyor. Program, haberleri eğlenceli bir şekilde tüketmek isteyen genç bir kitleye hitap ediyor. En önemli amacı da insanların eğlenceli bir şekilde bilgi edinebilmelerini sağlamak. Kökeni, eğitim seviyesi ne olursa olsun bilgi almak herkesin hakkı. Bu bilgiyi onların anlayabileceği bir şekilde sunmaya çalışmak da bizim görevimiz.

Bültenle şovun izleyicileri ayrışıyor mu, kimlere hitap ediyorsunuz?

Bu sorunun cevabını ben de merak ediyorum. Çünkü koronavirüs krizi başladığında, her gün bülten yapmak zorunda kaldığımdan şova ara vermek zorunda kaldım. Ama Eylül sonunda şov programı tekrar başlayacak. Bakalım nasıl olacak.

İlerisi için başka projeleriniz var mı?

İlerisi için çok hayalim var. YouTube kanalımı iki dilli bir kanal haline getirmek istiyorum. Ayrıca burada yaşayan Türkiye kökenli gençlerin ana akım medyaya girmesinin önünü açacak adımlar atmak istiyorum. Benim yaşadığım zorluklardan geçmemeleri için tecrübelerimi onlarla paylaşarak profesyonel kariyerlerinde daha hızlı ilerlemeleri için elimden geleni yapmak isterim.

Nalan Şipar kimdir?

Nalan Şipar 1984 yılında Türkiye'de doğdu, 2000 yılnda Almanya'ya giden Şipar burada gazeteciliğe başladı. Almanya Duisburg Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü mezunu Nalan Sipar, Deutsche Welle, WDR, Spiegel Online ve ARD'de çalışan Sipar, 2013'de ABD Duke Üniversitesi DeWitt Wallace Medya ve Demokrasi Merkezi'nde burslu olarak eğitim aldı. Halen serbest gazeteci olarak çalışıyor.