Haber / İhsan BİRGÜL

Bir insanın fiziki olarak eksik olması insani ve yurttaşlık haklarından mahrum olacağı anlamına gelmez. Gerek yerel yönetimler olsun gerekse merkezi yönetimler, sağlıklı yurttaşlarına tanıdığı hak ve imkanları engelli yurttaşlarına da sağlamakla mükelleftir.

Yüzde 15'lik oranıyla dünya nüfusunun en büyük azınlığını oluşturan engelliler, dünyanın diğer geriye kalan nüfusu gibi her türlü haklarına sahipler. En başta da sağlık, eğitim ve sosyal yaşam. Bu haklarından ne kadar faydalandıkları ise tartışmaya en açık konuların başında gelir...

Malesef ülkemiz de bu konularda diğer ülkelerden pek farklı değil, hatta daha kötü de diyebiliriz.

Türkiye İstastik Kurumu 2011 verilerine göre  ülkemizdeki engelli sayısı yüzde 6.6 (2 milyon 85 bin erkek, 2 milyon 792 bin kadın) olarak açıklanırken, gayrı resmi kaynaklara göre bu yüzde 12'leri aşkın. Bu rakamsal tutarsızlık bile engellilerin aslında nasıl engeller ile karşı karşıya olduklarının en açık  göstergesi.

Bu rakamlara karşın, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler bakanı Zehra Zümrüt Selçuk'un Mayıs ayındaki bir açıklamasına göre; istihdam edilen engelli işçi sayısı 117 bin 734, memur sayısı ise 55 bin 196 kişidir. Kıyaslama yaptığımızda aradaki uçurum çok büyük. Buna evli olan engellileri ve ailelerini de kattığımızda ise aradaki makas daha da genişliyor.

Yine “Engelsiz Yaşam Derneği” verilerine göre her 4 engelliden ancak biri yardım alabiliyor.

Kabul etmek etmek zorunda olduğumuz başka bir nokta da; engelliler, yönetimsel ihmaller ile beraber çeşitli toplumsal ayrımcılık ve dışlanmalara da maruz kalıyorlar.

Biz de genellikle kimi özel günlerde akıllara gelen engelli yurttaşlara bir nebze de olsa tercüman olabilmek ve bir gönül penceresi açabilmek için sözü her biri ayrı bir engel durumuna sahip üç yurttaşımıza bıraktık...

Kadın engelli olmak

30 yıl önce geçirdiği kaza sonrası tekerlekli sandalye kullanan Müzeyyen Işık, kadın engelli olmanın ikinci bir dezavantaj olduğunu dile getirerek, yöneticilerin ilgisizliği konusunda şunları söylüyor: “Aslında biz engellileri şöyle düşünün; bizler hayatın her alanında dezavantajlı birer koşucu gibi müsabakaya iki adım geriden çıkan yarışçılar gibiyiz. Kadın engelli ise dört adım geriden gelir. Çok fazla örnek var ama basit bir örnekle izah edeyim. Benim yaşadığım ilçede tek başına bir çay bile içeceğim bir yer yok. Asansör ve engelli rampası yok denilecek kadar az. Sandalyem ile binebileceğim bir belediye otobüsü olmadığı için, şehir içi taksiye binmek zorunda kalıyorum. Bu da ayrı bir masraf. Yerel yönetimlerin bu konuda ciddi ve göstermelik olmayan adımlar atması lazım.”

Her ne kadar medyaya eleştirileri olsa da, seslerinin duyulmasında en büyük imkanın medya olduğunu ve daha çok destek beklediklerini dile getiren Işık “Örneğin; dizi ve filmlerde olumlu engelli tiplemelerinin olması, toplumun bize bakış açısında pozitif değişikliğe yol açar. Takdir ederseniz toplumumuz neredeyse medyaya göre hareket ediyor. Bundan dolayı medyanın iyi gösterdiğine iyi, kötü gösterdiğine kötü der. Bazı aileler otizmli çocuklarını okullara "Mucize Doktor" dizisi örnek göstermeye başladı. Bunu olumlu sonuçlara örnek olarak gösterebiliriz” diyor.

Bunlara ek olarak kimi dizi ve sinema filmlerinde engelli karakterlerin  sunmasında bir hassasiyet gözetilmesinin olması gerektiğini vurgulayan Işık, sözlerini şöyle bitiriyor: “Bir engelli olarak bir filme veya bir diziye konu olduğumuz zaman bazen çok dramatik ele alınıyor, bazı zamanlarda da çok acımasız veya canından bezgin bir karakter olarak yansıtılıyoruz. Yani ortasını bulamıyorlar bir türlü... Bir engelliyi anlatabilmek için, öncelikle bir engelliyle yaşamak lazım diye düşünüyorum. Ya çok uçtan bir yaklaşımla bizi ekrana yansıtıyorlar, ya da çok sıradan, bizimle alakalı olmayan bir tip ile. Bu konuda RTÜK'den de hassasiyet bekliyoruz.. Ayrıca bizler öcü değiliz. Bizi hayata küstüren, engellerimizden ziyade yetersiz hayat koşulları ve gerektiği kadar olmayan farkındalık ve empati...”

Mahallemiz değil, dünya görsün

Onlarca televizyon kanalının olduğu ülkemizde, sadece engellilere hitap eden bir kanalın olmamasının büyük boşluk olduğunu vurgulayan 18 yaşındaki down sendromlu Berhan Elban'ın annesi Seyhan Elban: “Çocuklarımızda özgüven oluşması için onlara özgü bir kanalın olması onlar kadar bize de moral olacak. Örneğin; benim oğlumun resim, aşçılık ve yüzme konusunda başarı ve birincilikleri var. Biz bunu sadece sadece mahallemiz veya İzmir değil tüm dünya duysun/görsün istiyoruz” diyor.

Kendi izole etmiş engelli bireylerin bunu aşmasında medyanın en büyük etki sahibi olacağını (engellilere özel bir televizyon kanalı vurgusunu tekrarlayarak) söyleyen Seyhan Elben sözlerine şunları da ekliyor: “Eğer kendisi ile barışık ve başarılı işler yapmış engelli bireylerin haberleri sık sık ekranlara yansırsa bu binlerce engelli birey ve ailelerinin topluma karışmasına vesile olur. Toplumda bunlar da yapar, bunlar da başarır algısı oluşur. Bunu da bir lütuf değil de insanı bir tavır olarak yansıtmalarını istiyoruz.”

Merhamet değil hakkaniyet

Kendisi aynı zamanda engelli bir şair de olan "Silvan Engelliler Derneği" eski yöneticisi M.Halit Akçara ise, sadece 3 Aralık Dünya Engelliler Günü'nde hatırlanmanın kendilerini incittiğine dikkat çekerek şunları belirtiyor: “Bunun yerine engellilerin yaşam koşulları, sorunları, günlük  hayattaki yaşadıkları zorlukları  daha görünür hale getirecek politikalar, bu toplumda empati ve duyarlılık oluşturur. Aksi halde bu duyarsızlığa ve empati kurmamaya çanak tutar.”

Bir milyar engellinin olduğu dünyada, ülkemizde hem resmi hem de gayri resmi kuruluşlardan net bir engelli istatistiğinin olmadığına dikkat çeken Akçara, şu bilgileri veriyor: “Bugün  etrafında toplanabileceğimiz net  bir engelli istatistiği yok. Neredeyse her kurum ayrı bir istatistik sunuyor. Ülkemizin en muğlâk konularından biridir toplam engelli sayısı. Bu bile  tek başına engelli yurttaşlara karşı olan duyarsızlığı anlatmaya yeterli.”

Acınacak bireyler değil, fiziki mahrumiyet ile beraber yetersiz yaşam koşullarının mahrumları olduklarını söyleyen Akçara, yetkililere şu çağrıyı yapıyor: “Biz engelliler acınacak, deyim yerindeyse zavallı bireyler değil, dezavantajlı yurttaşlarız. Her yurttaş gibi bizim de haklarımız var ve bunların teslim edilmesini talep ediyoruz. Eksik yanlarımızla beraber yeteneklerimizin, başarılarımızın ve yaşama tutunma inadımızın da görülmesini istiyoruz. Şartlar sunulduğunda diğer insanlardan farklı olmadığımızı görmeleri ve imkan tanımaları bize karşı olan samimiyet ve hakkaniyetin göstergesi olur...”

Temsiliyette de adaletsizlik olduğunu dile getiren Akçara, şu örnekle sözlerini bitiriyor: “600 sandalyeli bir mecliste, 3'ü iktidar partisi, 2'si de muhalefet partilerinden olmak üzere 5 engelli vekilin olması ve bir engelli bakanlığının olmaması aslında her şeyin özetidir.”