Hazırlayan/ Meltem SUAT

Deri Tekstil ve Kundura İşçileri Dayanışma Derneği Başkanı Yalçın Yalık’a göre sigortasız bir işte çalıştırılan Mülteci sayısı ise 25 bin kişi. İzmir’de yaşayan Mültecilerin sorunlarını mülteci dernekleri temsilcileri Muhammed Salih ve Yalçın Yalık’ ve Beril Eski’ye sorduk.

“Savaş bitti, dönün”

Suriyeli Mültecilerle Dayanışma Derneği Başkanı Muhammed Salih’e göre İzmirli Mültecilerin en büyük sorunu Türkler tarafından yapılan ‘savaş bitti evinize dönün’ baskısı. Salih, “Savaş bitince ertesi gün ülkemize dönebileceğimizi sanıyorlar' diyor ve devam ediyor: “Dil konusunda özellikle hastanelerde zorluk yaşıyoruz. Bazı hastanelerde tercüman bulunuyor. Mülteci eğer İzmir nüfusuna kayıtlıysa sağlık hakları konusunda zorluk görmüyoruz. Ancak pahalı ilaçlar ve engellilerin ihtiyaçları devlet tarafından karşılanmıyor. İşsizlik mülteciler için büyük bir sorun. Hem çalışma izni ve sigortası olmadığı hem de mülteci oldukları için iş bulamıyorlar. İşverenler tarafından bugün var yarın yok olarak görülüyorlar. Çalıştıkları zaman kendilerine ‘savaş bitti niye buradasınız’ diyenler oluyor. Zannediyorlar ki savaş bitti ertesi gün Suriye’ye dönebiliriz. Suriye’de bazı bölgelerde savaş bitti ama elektrik, su, sosyal hizmetler vb yok. O yüzden mülteciler ülkelerine dönemiyorlar.”

“İşçilik yaşı 11”

Deri Tekstil ve Kundura İşçileri Dayanışma Derneği Başkanı Yalçın Yalık’a göre İzmir’de kaçak olarak çalışan 25 bin Suriyeli mülteci var. Yalık mültecilerin sorunlarını şu sözlerle anlattı:

“Mültecilerin en büyük problemlerinden biri sağlık hizmeti. Biz Türkler nasıl sağlık hizmeti alıyorsa onlarında alabilmesi için çalışma başlattık. İzmir’e ilk gelen mülteciler 1 sene boyunca çalışmadılar. Daha sonra önce Suriye’de meslek sahibi olanlar iş aramaya başladı. Türkmenler Türkçe bildikleri için Kürtlerde Kürtçe bildikleri için kolay iş buldular. Önce gençler hurdacılık ve kağıt toplayıcılığı yapmaya başladı. Yaşlı olanlar dil bilemediği için iş bulamadılar. Mesleği olanlar ayakkabıcılar sitesine yönlendirildiler. Oradaki işçiler mültecileri dışladı. Bu işverenin işine geldi ve mültecileri sigortasız, çalışma izni olmadan çalıştırmaya başladı. İzmir’de 25 bin sigortasız çalışan Suriyeli var. Sadece Suriyeli mülteciler çalışmak istiyor. Gelen Afganlar Yunanistan’a kaçmak için İzmir’e geliyorlar. Suriyeliler Işıkkent Ayakkabıcılar Sitesi’nde çalışmaya başladıkları zaman oradaki Türk işçiler mültecileri istemedikleri için yürüyüş yaptılar. Sadece Işıkkent’te değil tekstil sektöründe çalışan mültecilerde var. Türklerden daha ucuza ve kaçak çalıştırılıyorlar.

Kadın mülteciler tekstil sektöründe çalışıyor. Mülteciler arasında çalışma yaşı 11’den başlıyor. Kadınlar çalıştıkları zaman çocuklarını en büyük çocuğa bırakıyor. Devletten destek alabiliyorlar. Kimliği İzmir’de olmayanlar genellikle ‘’Dom’’ denilen Suriye Çingeneleri. Onlar yerleşik yaşamıyor ve hurdacılık dışında bir iş yapmıyorlar’’

Türkiye'de iltica sistemi toplumsal cinsiyete duyarlı değil

Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Basın Koordinatörü Beril Eski’ye göre Türkiye'de iltica sistemi toplumsal cinsiyete duyarlı değil. Eski Maalesef kadın mülteciler de binbir zorlukla çıktıkları yolculukların sonunda Türkiye'de güvenli ve hassasiyetlere duyarlı bir karşılama mekanizması bulamıyorlar diyerek kadın mültecilerin sorunlarını şu sözlerle anlattı:

‘’Türkiye'de iltica sistemi toplumsal cinsiyete duyarlı değil. Maalesef kadın mülteciler de binbir zorlukla çıktıkları yolculukların sonunda Türkiye'de güvenli ve hassasiyetlere duyarlı bir karşılama mekanizması bulamıyorlar. Kayıt yaptırdıktan sonra kendilerine herhangi bir sosyal yardım veya barınma imkanı sunulmuyor. Sunulduğu koşullarda da bu yardımlar ya belli koşullara bağlı oluyor veya geçinmeye yetecek miktarda olmuyor. Erkek mültecilerin, özellikle de Orta Doğu ve Afrika ülkelerinden gelenlerin Türkiye'de bir çevresi oluyor ya da bir çevreye daha kolay kabul ediliyor. Oysa yalnız kadınların göçmen çevrelerinde kabul edilmesi de zor oluyor, genellikle kendi başlarının çaresine bakmak durumunda bırakılıyorlar. Elbette koşullar şehirden şehire değişiyor. Kayıt yaptırdıktan sonra sığınmacılar kısıtlı da olsa sağlık hakkına, eğitim hakkına ve diğer sosyo-ekonomik haklara sahip oluyor. Ancak bu hakların devamı için gönderildikleri uydu şehirlerde yaşamaları ve haftada bir veya iki haftada bir imza vermeleri gerekiyor.

Özellikle yalnız kadınların küçük ve muhafazakar Anadolu şehirlerinde barınmaları çok zor, iş bulmaları da neredeyse imkansız. Dolayısıyla bu kadınlar büyük şehirlere göç ediyor ve haftada bir veya iki haftada bir kayıtlı olduğu şehre giderek imza veriyor ki dosyası düşmesin, elindeki hakları kaybetmesin. Ama bu çok yorucu ve pahalı bir süreç, dolayısıyla çoğu bir noktada pes ediyor ve dosyaları düşüyor. Kağıtsızlık, aslında her an sınırdışı edilme tehdidi demek. Yine polis kontrolleri arttığı dönemlerde uydu şehirlere gitmeleri zorlaşıyor, bu nedenle de dosyaları düşebiliyor. Eğitim ve sağlık haklarına da ancak yaşamaları söylenen uydu şehirlerde erişebiliyorlar. Maalesef kadın göçmenlerin toplumsal cinsiyete dayalı sorunları yeterince görünür kılınmıyor, bu konuda yeterli destek sunulmuyor. Kadınlar da bir nevi kendi hayatta kalma mekanizmalarını geliştiriyor. Örneğin Afrikalı kadınlar, kendi aralarında bir kız kardeşlik dayanışmasıyla birbirlerine sahip çıkıyorlar.”