Haber/ Emrah Bakır

Hayvan Hakları Yasası üzerine defalarca tartışılmasına rağmen, hayvanların yaşam ve tanınma hakkı meclisten bir türlü geçmek bilmiyor. Her defasında hayvanlar, onlara yapılan kötü muamelelerin haber konusu yapılmasıyla ya da yılda bir hatırlanarak gündemde tutmaya çalışılıyor. Hayvanları nesne olarak gören yasalar, onları ne zaman özne olarak kabul edecek? Hayvan Hakları Yasası ile ilgili tasarıda tepki çeken düzenlemelerle ilgili Marmara Hayvan Hakları Konfederasyonu Başkanı ve Haykonfed Başkan Yardımcısı Nihal Kasa, Patiliköy Doğayı Hayvanları Koruma ve Yaşatma Derneği Başkanı Volkan Koç ve Avukat Rojda Kuruş ile konuştuk.

Sohbetimizi 8 ana başlık altında topladık.

1- Anayasada hayvanların yaşam hakkı düzenlenmeli

Avukat Rojda Kuruş, Hayvanları Koruma Kanunu’nda, hayvanların yaşam hakkının hukuksal bir statü içinde uygulamada karşılığının olmamasını kaygı verici buluyor ve şöyle ekliyor: “Hayvanların halen mal statüsünde görülmesi ve şiddet faillerinin hiçbir cezai yaptırımla karşılaşmaması oldukça adaletsiz bir durum.”

Volkan Koç da, hayvanlara ilişkin taleplerin bunlarla sınırlı kalmaması ve tüm canlıların eşit olması gerektiğini ifade ediyor. Koç, “Bizlerin doğada yaşam hakkı olduğu kadar diğer canlıların da yaşam hakkı var ve saygı duyulması gerekiyor. Yasada hayvanlar mal olmaktan çıkıp can olarak kabul edilmelidir” ifadelerini kullanıyor.

“Yasada, tür ve ırk ayrımı yapılmadan, hiçbir hayvana yasaklı tanımı getirilmeden, tüm hayvanların yaşam hakkı korunmalıdır” diyen Kasa şunları söylüyor: “Üreten, ticaretini yapan ve dövüştürenlere ağır cezalar getirilerek, denetim mekanizması olacak bir düzenleme olmalıdır. Barınaklarda halen esir olan mevcut kanunda yasaklı olarak tanımlanan hayvanların hepsinin sahiplendirilebileceği, dövüşten ve üreticiden kurtarılmış ve sahibi olmayan hayvanların STK’lar ve devlet işbirliğinde oluşturulacak yeni yaşam merkezlerinde ekolojik ihtiyaçlarına uygun koşullarda bakılacakları ve süreç içerisinde sahiplendirilebilecekleri bir düzenleme yapılmalıdır.”

2- Hayvan hakları ihlalleri kanun kapsamına alınarak yaptırıma tabi tutulmalı

“5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu, 2004 yılında yasalaşan ve doğrudan hayvan haklarından bahsetmeyen ve hayvanları süs, ev, deney ve kesim hayvanı olarak kategorize eden yasa. Hayvana yönelik kötü muamele ve işkenceyi ‘kabahat’ olarak değerlendiriyor ve bu fiilleri suç kapsamına almıyor” diyen Kuruş, şöyle devam ediyor: “Türkiye’de hayvanların hukuki bir statüye sahip olduğunu ve haklarının yasalarca gözetildiğini maalesef söyleyemem. Hayvanlar neredeyse sadece ticari metalar olarak görülüyor, onlara herhangi bir kişilik veya yaşamsal ve öznesel değer addedilmiyor. Hayvan hakkı ihlallerinde başvurabileceğimiz, 2004 yılında yürürlüğe giren 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu var. Fakat bu kanun mevcut haliyle hayvanları korumak gibi bir maksat taşımıyor. Kanunda doğrudan hayvan haklarından bahsedilmiyor ve hayvanlar süs, ev, deney, kesim hayvanı olarak kategorize edilip metalaştırılıyor. Sokakta yaşayan hayvanlara uygulanan fiziksel şiddet, cinsel şiddet, kötü muamelenin karşılığının sembolik para cezaları olması ve kabahat sayılması şiddet faillerini cesaretlendiriyor ve hak ihlallerinin yaygınlaşmasına sebep oluyor. 5237 Sayılı TCK’da da hayvan haklarının korunmasını doğrudan ilke edinen bir kanun maddesi yok. İlgili kanunda da malvarlığına yönelik suçlarda hayvanlardan bahsediliyor ve hayvanlar insana ait eşya statüsünde değerlendiriliyor. Dolayısıyla kanun maddesindeki amaç hayvanın çıkarını korumak değil, hayvan sahibinin çıkarını ve mülkiyet hakkını korumak. Hayvana eşya statüsü biçen kanunda sadece hayvan sahibinin çıkarları korunmuş olduğu için hayvana yönelik cinsel şiddet, hayvan ciddi anlamda bir zarar görmediyse –ki burada da zarar konusunda hayvan sahibinin maddi menfaati gözetiliyor- suç kabul edilmiyor. Çünkü değerinde herhangi bir azalma olmadığı belirtiliyor.”

3. Belediyelere eleştiri

Nihal Kasa, belediyeler üzerinde idari yaptırım yetkisinin olması ve kısırlaştırma yapmayıp yasayı uygulamayan, hayvanlara vahşet uygulayan belediye görevlilerinin soruşturma izni aranmaksızın TCK ile yargılanması gerektiği görüşünde. Hayvanları büyük barınaklara götürme bahanesi ile kendi sınırları dışına çıkarıp bir kısmının başka ilçe, köy ve kırsal alanlara atıldığını, bir kısmının da öldürüldüğünü ya da canlı canlı gömüldüğünü savunan Kasa, “Başka yerlere atılan hayvanlar üremeye devam ettiğinden özellikle kırsalda ve köylerde sahipsiz hayvan sayısı katlanarak artıyor. Bu katliam ve üreme döngüsü yıllardır devam ediyor. Yeni yasada her belediyenin kendi sınırları içinde kısırlaştırma ve tedavi merkezini kurarak, belediye sınırları dışına hayvan çıkarması kesinlikle yasaklanmalıdır. Büyükşehir olmayan il, ilçe, belde ve köylerdeki hayvanlar için il özel idare tarafından Kısırlaştırma ve Tedavi Merkezleri oluşturulması kanunda yer almalıdır” diyor.

Volkan Koç da “Hayvan hakları konusunda gelişmiş ülkelere kıyasla daha geride olduğumuz bu dönemlerde mecliste hayvan hakları yasasının konuşuluyor olması başta hayvan dostları olmak üzere birçok kurumda heyecan yarattı. Tasarının maddelerinden biri olan belediyeler ile ilgili düzenleme, belediyelerin hayvanlara olan yaklaşımlarına dair yaptırıma gidileceğini gösteriyor” ifadesini kullanıyor. Koç devamında ise şunları söylüyor: “Meclis bu konuda ciddi çalışmalar yaptı. Kanunun şu anlamda iyi olacağını düşünüyorum; görevini yapmayan ve yasanın çıkmasını çok istemeyen, hayvanları katletmekte acımayan belediyeler ceza kapsamına alınacak. Bir dernek olarak tüm hayvanların korunması, zarar görmemesi, tok ve kendi yaşadıkları bölgede yaşamaları temennimiz.”

4- Canlı hayvan ticareti yaşam hakkı ihlalidir

Tasarıyla petshoplarda hayvan satışının tamamen sonlandırılması gerektiğini söyleyen Rojda Kuruş, beklentilerini maddeler halinde şöyle sıralıyor:

*Gittikçe görünür hale gelmekte olan şiddetin, vahşetin ivedi olarak son bulması için hayvanlara bir an önce hukuki statü tanınması.

*Hayvana yönelik şiddetin suç kapsamına alınması, para cezasına ve seçenek yaptırımlara çevrilemeyecek nitelikte olması.

*Belediyelere yönelik denetim mekanizmaları oluşturularak belediyelerin denetlenebilir hale gelmesi, hak ihlalinde bulunan belediye personellerinin kamu personeli kimliğiyle sorumluluktan caymasının önlenmesi.

*Hayvana yönelik şiddetin şikayete bağlı olmaması, hayvan hakları örgütlerinin, baroların davalara kolaylıkla müdahil olabilmesi.

*Hayvan ticaretinin tamamen yasaklanması, hayvan satan pet shopların ve hayvan üretim çiftliklerinin kapatılması, av ticaretine son verilmesi, yunus parklarının, hayvanat bahçelerinin, sirklerin kapatılarak hayvanların rehabilite edilip doğal ortamlarına salınması, doğal yaşama ayak uyduramayacak durumda olanlar için hayvanat bahçelerinin bakımevlerine dönüştürülmesi.

*Yasaklı ırklar tanımlamasının kaldırılması, hayvan dövüşlerinin cezai yaptırıma tabi tutulması, kürk ticareti ve üretiminin yasaklanması, sadece Adalar’da değil tüm Türkiye’de fayton eziyetine ve atlı taşımacılığa son verilmesi.

*Deneylerde alternatif metotlar geliştirilerek laboratuvarlardaki tüm hayvanların özgürlüğüne kavuşturulması, üniversitelerde eğitim adı altında hayvanların katledilmesine son verilmesi ve hayvan hakları konusunda bilgilendirici yayınlar, eğitimler, yuvalandırma kampanyaları yapılması.

Yapılan açıklamalarda petshoplarda hayvan bulundurulamayacağının; katalog üzerinden satış ve barınaklar üzerinden sahiplendirme yapılacağının telaffuz edildiğini belirten Kasa, bu durumun barınaklardaki kedi ve köpeklerin petshoplar üzerinden deneylere yollanmasına yasal zemin hazırlayabileceğini söylüyor. Kasa “Şu an yönetmelik olmadığı için üretim çiftlikleri ruhsatsız olarak her türlü denetimden uzak yerlerde faaliyet göstermektedir. Üretim çiftliklerine değil girmek, yaklaşılmasına dahi izin verilmez. Hayvanlar dehliz gibi yerlerde işkence altında ölümüne üretilirler. Üretim çiftliklerinin hangi kurum tarafından nasıl denetleneceği ve çalışma koşullarını içeren bir yönetmelik yok. Ruhsatsız üretim çiftlikleri denetlenmiyor. Tarım Bakanlığı bile nerede, kaç tane üretim çiftliği olduğunu kesinlikle bilmiyor. Yasada petshoplarda hayvan bulundurulmayıp, katalog üzerinden satış yapılması sorunu çözmeyeceği gibi, hayvanların üretim çiftliklerinde ve merdiven altında gözden uzak işkence altında üretimlerini daha da artıracaktır. Bakımevlerindeki kedi ve köpeklerin petshoplar üzerinden sahiplendirilmesi söylemi ise barınaklardaki hayvanlarının deneye gideceğinin örtülü ifadesidir. Kesinlikle kabul edilemez. Buna yönelik öncelikli önerimiz ilk olarak 5 yıl boyunca çiftliklerde üretim tamamen yasaklanmalıdır. Sonrası için yönetmelik hazırlanmalı, denetimler maliyeciler ve kolluk kuvvetleri ile birlikte sıkı biçimde yapılmalıdır. Halen tamamen kontrol ve denetim dışı olan üretim çiftlikleri ciddi koşul ve yaptırımlar ile kontrol altına alınmalıdır. İkincisi petshoplarda, barınaklardan sahiplendirme yapılması ve katalog üzerinden satış telaffuz dahi edilmemelidir. Katalog üzerinden satış üretimi artıracağından hayvan üretim ve satışları tamamen yasaklanmalı, evcil-yaban hayvanlarının ithalatı ve petshoplarda egzotik kanatlı kuşların satışı yasaklanarak büyük cezalar uygulanmalıdır. Son olarak internet ve sosyal medya üzerinden on binlerce sayfada yoğun olarak yapılan üretim, satışlar ve dövüş için bakanlık bünyesinde ayrı bir ‘teknik takip tespit bilişim ekipleri’ oluşturulmalı, ağır cezalar verilmeli ve maliye- kolluk kuvvetlerinin denetimleri ile üretim ve satış engellenmelidir” diyor.

5- Hiçbir köpek ırkı doğuştan saldırgan değildir

Mecliste kamuoyundan ve STK’lardan gizli olarak yapılan yasa tasarısı çalışmalarında hayvanlar için felaket olabilecek maddelerin de görüşüldüğüne yönelik duyumlar alındığını ifade eden Nihal Kasa, “Süreç şeffaf ilerlemeli ve fikrimiz alınmalı” diyor ve ekliyor: "Mecliste, sokaklarda agresif ve saldırgan olan hayvanların alınması ve sokağa bırakılmayıp barınaklara kapatılması ile ilgili görüşmeler olduğunu duyuyoruz. Bir hayvanın saldırgan olup olmadığının bilimsel bir parametresi yoktur. Hayvan varlığından ve sayısının çokluğundan şikayet eden herkes saldırgan oldukları gerekçesi ile şikayet eder. Belediyeler de saldırgan oldukları bahanesi ile hayvanları toplar ve yok eder. Böyle bir söylemin amacı tüm hayvanların toplanarak ölüm kampı barınaklarda, dağda taşta yok edilmesi demektir. Aynı zamanda bu söylem 6. maddenin tamamen yok olması demektir.''

6- Mobil kısırlaştırma yasaklanmalı

Tasarıda mobil kısırlaştırmanın yasaklanacağına dair muğlak açıklamaların varlığından söz eden Kasa, "Türkiye’de şimdiye kadar belediyelerin kısırlaştırma yapmaması ve sahipsiz hayvanların sayılarının milyonlara ulaşmasının ana sebeplerinden birisi mobil kısırlaştırmadır. Bütün belediyeler, senede bir mobil kısırlaştırma getirtmiş, az sayıda köpeği göstermelik olarak kısırlaştırıp yasanın gereğini yerine getirmiş görünmek için mobil klinikler ile göstermelik olarak az sayıda kısırlaştırma yapmışlardır. Sonraki dönemde gene hızla üreyen hayvanları şehir dışına atıp yok etme uygulamasını sürdürmüşlerdir. Mobil kısırlaştırmanın yanı sıra belediyeler özel firmalarla kısırlaştırma bahanesi ile öldürtme anlaşmaları yapmaktadır. Hayvanların toplanması, bakımevlerindeki tedavi ve kısırlaştırılmaları, alındığı yere bırakılması hizmetleri dolaylı ve dolaysız olarak hiçbir özel kuruluşa verilmemeli. Doğrudan doğruya belediyeler ve resmi kurumlarca yapılmalıdır. Belediye ve devlet kurumu dışında hiçbir kurum ve özel kuruluşa kısırlaştırma görevi verilmemesi kanunen hükme bağlanmalıdır” açıklamasında bulunuyor.

7- Yük hayvanları bakım merkezine alınmalı

At, eşek, katır gibi yük hayvanlarının durumuna yönelik bir düzenlemenin olmadığını ifade eden Kasa "At arabalarının sahiplerine devlet desteği verilerek at arabası kullanımının zaman içinde yasaklanması, bu süreçte bu hayvanların yaşam koşulları ve sağlıklarının İl Tarım Müdürlüğü veteriner hekimlerince düzenli olarak kontrol edilmesi, mağdur ve yaşlı olanların kasaplara gitmesinin önlenmesi için yük hayvanlarının bakım merkezine alınmasının sağlanması yasada yer almalıdır" diyor.

8- Nüfusu 20 binin altında olan yerlerde hayvan sağlığı için birimler oluşturulmalı

“Tasarıda, Nüfusu 20 binin altındaki belediyelere kısırlaştırma merkezi kurma zorunluğu getirilmiyor” diyen Kasa, hayvan popülasyonunun kırsal denilen ve nüfusu 20 binin altında olan yerleşim alanlarında çok daha fazla olduğunu belirtiyor ve sözlerine devam ediyor: "Bu durum nüfusu 20 binin altında olan belediyelerin 17 yıldır olduğu gibi kısırlaştırma bahanesi ile topladıkları hayvanları birbirine atmasına yasal zemin hazırlayacaktır. Aynı zamanda diğer belediyeler de nüfusu 20 binin altında olan belde ve köylere hayvan atmaya devam edecektir. Buna yönelik çözüm önerimiz Büyükşehir olan ve nüfusu 20 binin altında olan yerlerde kısırlaştırma ve tedavi istasyonlarının Büyükşehir Belediyeleri tarafından oluşturmasıdır. Büyükşehir olmayan yerlerde ise İl Özel İdare tarafından oluşturulmalı ve hayvanlar hiçbir suretle belediye sınırları dışına taşınmamalıdır.”