Telif Haber/Hasan Özhan Ünal
Gazeteciler Cemiyeti’nin Avrupa Birliği desteğiyle yürüttüğü Demokrasi için Medya / Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında hazırlanan “Gazetecilerin Mesleki Memnuniyeti 2021 Araştırma Sonuçları” geçtiğimiz Mart ayında yayımlandı. Gazetecilerin ekonomik, siyasal, toplumsal ve teknolojik dinamiklerle hızla dönüşmekte olan mesleklerine ilişkin algılarını ve değerlendirmelerini tespit edebilmek amacıyla yapılan araştırmaya toplam 317 gazeteci katılım sağladı. Ulaşılan örneklemin büyüklüğü ve çeşitliliği açısından bu araştırmanın Türkiye’de gazetecilik alanında son yıllarda yapılan en geniş çalışma olduğu belirtiliyor.

'OLDUKÇA KRİTİK'
Araştırmada gazetecilere demografik özellikleri, çalışma koşulları, haber üretim süreçleri, mesleğe dönük değerlendirmeleri ile sendika ve meslek örgütlerine üyelikleri olmak üzere beş temel kategoride sorular yöneltildi. Öne çıkan sonuçların başında, gazetecilerin çalışma koşullarının oldukça kötüleşmiş olması geliyor. Araştırmanın bulgularına göre günde 9 saat ve üzerinde çalışan gazetecilerin oranı yaklaşık yüzde 70. Türkiye’de gazeteciliğin çalışma sürelerinin yasal çalışma sınırlarını bir hayli aştığını ve fiilen 9-12 bandına yerleştiğini gösteren bu durumun, “gazetecilerin kendilerini fiziksel, toplumsal, bireysel ve mesleki olarak yeniden üretmek için ayıracakları zamanların oldukça azaldığına işaret etmesi bakımından da oldukça kritik” olduğu belirtilmekte. Araştırmanın sonuçlarına göre uzun çalışma sürelerine karşın gazetecilerin aylık ücretleri/gelirleri çok düşük. Araştırmaya katılan her üç gazeteciden ikisi aylık 5000 TL’nin altında bir kazançla yaşamak durumunda kalıyor. Serbest gazetecilerin ise yarısından çoğu en çok 3000 TL’ye kadar gelire sahip olduğunu belirtiyor. Bu durumun “gazetecilerin mesleki ve toplumsal vasıfları üzerinde de baskılayıcı bir etki yarattığı” ifade ediliyor.

ÇOK ÇALIŞIP AZ KAZANIYORLAR
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden Dr. Çağrı Kaderoğlu Bulut'un yürütücüsü olduğu araştırmada bu sonuçların, Türkiye’de gazeteciliğe ilişkin ağır tablonun önemli bir parçasını oluşturduğu ifade edilerek, şunlar kaydediliyor: “Bu durum uzun çalışma süreleri ile birlikte düşünüldüğünde, ülke genelinde gazetecilerin çok uzun sürelerle çalışmalarına karşın oldukça düşük ücretler aldıkları ve asgari geçim olanaklarından yoksun oldukları ortaya çıkmaktadır. Genel olarak, Türkiye’de gazetecilerin çok çalışıp az kazandıkları ve çalışmakla kazanmak arasındaki uçurumun giderek büyüdüğü söylenmelidir. Diğer yandan araştırmaya katılan gazetecilerin çok büyük bir bölümü (yüzde 86,8) işleriyle ilgili gelecek kaygısı taşıdıklarını belirtiyor. İşe dönük en çok kaygı duyulan unsurların başında düzenli ya da tatmin edici ücret alamamak ve mesleği layıkıyla icra edememek geliyor.“Gazetecilerin işlerine dönük gelecek kaygısının yüksekliği bir yandan sektördeki derin güvencesizlik ve işsizlik pratikleriyle, diğer yandan ise mesleğe dönük ağır politik baskılarla ilişkili” olduğu vurgulanan araştırmanın bulgularına göre haber üretim pratiklerinde de olumsuz bir tablo var.

ÖZGÜRLÜK YOK
Araştırmaya katılan gazetecilerin yaklaşık dörtte üçü mesleğini özgürce yapamadığını vurguluyor. Mesleğini özgürce yapabildiğini söyleyenlerin oranı ise yüzde 11 olarak saptandı. Haber üretim sürecine ilişkin önemli bulgulardan bir diğeri de haber faaliyetlerinin sansüre uğrayıp uğramadığı oldu. Araştırmaya katılan her beş gazeteciden üçü haber faaliyetlerinin sansüre uğradığını söylüyor. Haber üretim sürecinde sansür kadar önemli bir diğer olgu ise otosansür olarak belirlendi. Yine araştırmanın sonuçlarına göre otosansür, neredeyse sansür kadar yaygın ve ciddi bir problem olarak ortaya kondu.

Araştırmanın sonuçlarına dair görüşlerine başvurduğumuz Dr. Çağrı Kaderoğlu Bulut, “Bu tablo medyanın içinde bulunduğu baskı ortamının derinliğini gösterdiği kadar baskı, sansür ve otosansür pratiklerinin doğallaşması tehlikesine de işaret ediyor” diyor ve ekliyor: “Dolayısıyla siyasal baskı ve baskının içselleşmesi gibi kilit bir süreçten bahsetmek mümkün. Bu koşullar haber üretiminin önündeki engellerin ne kadar katmerlenmiş olduğunu da belirginleştiriyor. Bu tablonun yalnızca gazetecilerin haber üretim pratiklerini değil, halkın haber alma hakkını da zedelediğini belirtebiliriz. Siyasal baskının yanı sıra güvencesiz koşullarda çalışma pratikleri de gazetecileri yıpratan bir başka unsur. Mesleğin özgürce yapılamaması yalnızca siyasal baskıyla değil, çalışma ilişkilerindeki güvencesizlikle de gerçekleşiyor. Bu süreçte gazetecinin haberini savunma gücü ve refleksi de büyük oranda darbe alıyor.” Bu tablonun gazeteciler için oldukça yıpratıcı sonuçlar doğurduğunu vurgulayan Çağrı Kaderoğlu Bulut, “Gazetecilerin mesleğe olan inançları yıpranıyor. Mesleklerini özgürce yapamadıklarını hissettikçe, mesleğe yükledikleri anlamlar dönüşüyor ve erozyona uğruyor. Bu da gazeteciler için değersizleşme hissinin artması gibi kritik bir sonuca yol açıyor. Toplumun aktüel bilgisini üreten gazetecilerin böylesi bir değersizleşmeyi deneyimlemeleri toplumsal olarak da yıkıcı sonuçlar yaratabiliyor” diye belirtiyor.

Karanlık tablodan çıkış için neler yapılmalı?
Dr. Çağrı Kaderoğlu Bulut, bu tablonun düzeltilmesi ve gazetecilerin mesleklerini özgürce sürdürebilmesi için yapılması gerekenlere dair ise şunları söylüyor: Bunun birkaç boyutu olduğunu söyleyebiliriz. Öncelikle ülkenin mevcut koşullarında siyasal bir dönüşümün ciddi bir ihtiyaç olduğundan bahsetmeliyiz. Fakat medyanın ve gazetecilerin zorlu koşullarının düzeltilebilmesinin bu dönüşümle sınırlı kalamayacağını da vurgulamamız gerek.

Bir diğer boyut, medyanın ticari ve finansal yapılanmasının yeniden düzenlenmesi. Medya sermayesinin sınırlanması, gazetecileri koruyacak ve koşullarını iyileştirecek ekonomik, sosyal ve siyasal güvencelerin geliştirilmesi bu konuda yapılabileceklerden bazıları. Yanı sıra ifade özgürlüğü alanının yeniden genişletilmesi, gazetecilik örgütlenmesinin önündeki engellerin kaldırılması gibi politikalar da oldukça önemli. “Tablonun düzeltilebilmesinin bir başka boyutu ise gazetecilerin içsel koşullarıyla ilgili. Gazeteciler arasındaki yalnızlaşmanın giderilmesi, gerçek dayanışma ilişkilerinin tesis edilmesi ve örgütlenme faaliyetlerinin geliştirilmesi bu noktada çok kritik görünüyor. Genel olarak, gazetecilik mücadelesinin demokratik toplum mücadelesiyle iç içe olduğunu ve bu süreçlerin birbirlerini karşılıklı olarak geliştirdiğini vurgulamamız mümkün. Bu mücadele geliştikçe şu anda öngöremediğimiz yeni talepler ve düzenlemeler de elbette söz konusu olacaktır.”