Hazırlayan/ Havva Çuştan

Ekoloji aktivisti Cemil Aksu, “Salgının sebebi yaratılan ekolojik kriz. Bunu karşısında tek kullanımlık plastik, pet kullanımı, kağıt ve ıslak havlu/mendil kullanımı gibi öneriler çözüm değil. Plastik kullanımı zaten büyük bir kirlilik yaratmış durumda. Devletlerden plastik eldiven değil ücretsiz su, enerji hakkı talep etmek gerekir” dedi.


 

Korona virüsün yeni bir türü olan “COVİD-19” ismiyle bilinen virüs salgını dünyanın her yerinde gündemde. Dünyada yüzbinlerce insan salgına yakalanmışken, on binlerce insan salgın yüzünden hayatını kaybetti. Salgının sadece insana değil, doğaya ve çevreye de verdiği zarar var. Salgının oluşmasının yaşanan ekolojik krizle ilişkini, bu salgın sonucu doğada oluşacak zararların neler olduğunu ekoloji aktivisti Cemil Aksu ile konuştuk.

‘Virüs kapitalizmin yarattığı bir felaket’

Koronavirüsü salgınının ortaya çıkışına birçok şey neden olmuş olabileceğine vurgu yapan Aksu, “Hatta bunun laboratuvarda üretilmiş bir virüs olma ihtimali bile konuşuldu. İster bir strateji unsuru olarakx ister kendiliğinden ortaya çıksın, karşı karşıya olduğumuz gerçeklik aynı. Bu gerçeklik, iki yüz yıllık kapitalizmin yarattığı bir felaket gerçekliğidir” dedi.

Salgının bu kadar etkili olmasının temel birkaç nedeni olduğunu belirten Aksu, nedenleri şöyle sıraladı:

“Birinci olarak, iklim krizinin kritik eşiği aşmak üzere olması, biyoçeşitliliğin yok oluşunun hızının her geçen gün artması gibi ekolojik yıkımın geldiği boyut. Özellikle 70’lerden beri kapitalizmin gelişmesinin aldığı biçim itibariyle su, orman, yaban hayatın enerji, maden, turizm ve endüstriyel tarım şirketleri tarafından küresel olarak mal edilmesi ekolojik yıkımı kısa sürede derinleştirdi. Dünya üzerindeki canlı yaşam birçok ekosistemin bütünlüğünden oluşur. Bu ekosistemlerin birinde kırılma, bozulma meydana geldiğinde bütünde etkisini gösterir. Dünyanın birçok yerinde, bu arada, virüsün ilk görüldüğü Çin’in Wuhan kentinde de, yaban hayata müdahale had safhada, yabani hayvan ticareti yasal ve yasadışı bir şekilde akıl almaz boyutlarda sürdürülüyor. Dolayısıyla hayvandan insana bulaşan virüs vakalarının ortaya çıkması normal. Ayrıca iklimsel ve biyoçeşitliliğin değişme de bütün canlı türlerini zorunlu evrimsel değişimlere, yeni oluşan ortamlara uyum sağlamaya zorluyor. Dolayısıyla virüsler de evrim geçiriyor ve insanlardan daha hızlı evrim geçiriyor. Velhasıl her şeyin değiştiği öngörülemez, belirlenemez bir felaket çağına girmiş durumdayız.

İkinci olarak da yine küreselleşme ile oluşan yeni dünya düzeninde, üretimin emeğin ve doğanın ‘ucuz’ olduğu bölgelere yoğunlaşması temelinde bir uluslararası işbölümü yapılması. Bu yüzden bütün şirketler Çin’i, Uzak Asya ülkelerini, Brezilya, Arjantin, Türkiye gibi ülkeleri tercih etti. Bu sistem içinde bazı ürünler bir yerde üretilip dünyaya dağılıyor. Çin, Kore, Tayvan vb. teknoloji, ara-mallar başta olmak üzere her şeyin üretildiği yerler oldu. Brezilya, endüstriyel tarım şirketlerinin Amazonları yağmaladığı bir yer haline geldi. Türkiye, inşaat, enerji ve maden şirketlerinin üssü haline geliyor.

Gıda da böyle bir küresel sistem var. Endüstriyel tarım şirketleri Cargill, Monsato, Uliver, Nestle gibi şirketler, dünyanın gıdası yönetiyor. Endüstriyel tarım için ormanlar yok ediliyor, Brezilya’da Amazonlar’da aylarca süren yangını hatırlayalım.

Bütün bunlar dışında, sağlığın, eğitimin, vb. her şeyin şirketlerin eline terk edilmesinin, her şeyin piyasalaştırılmasının yarattığı toplumdaki eşitsizlikler, adaletsizlikler var. Bütün bunlar bir araya çok özel olarak koronavirüs salgının da bir araya gelmiş durumda. Ve bu geçici bir durum değil.”

‘Korona paketinde şirketler var’

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıkladığı koronavirüs salgınına karşı ekonomi paketine de değinen Aksu, bu pakette doğaya ve çevreye ayrılan bir bütçe olmadığına dikkat çekti. Aksu, sözlerine şu şekilde devam etti:

“AKP’nin 20 yıllık bütün icraatının temelindeki enerji ve inşaat sektörleri üzerinden birikim yaratma modeli, hem metropol kentlerde hem de taşrada büyük bir çevresel ve ekolojik yıkıma neden oldu. HES projeleri başta Karadeniz olmak üzere Anadolu’nun her yerinde vadilerin, ormanların tahrip edilmesine neden oldu. Termik santraller, barajlar, ‘double yollar’, vb. hepsi böyle sonuçlar yarattı. Geçmişte yaptıkları bir yana, korona salgını olduğu bu günlerde, 16 Mart 2020 günü Cumhurbaşkanlığı bir kararname yayınlayarak koruma altına alınmış doğa alanlarının da maden ve turizm şirketlerine kullandırılmasına izin çıkardı. Aynı şekilde, iktidarın yayınladığı ‘kurtarma planı’nda, korona ile hiçbir alakası olmayan bir madde vardı: 500 bin liranın altındaki konutlarda kredilendirilebilirlik miktarı yüzde 80’den yüzde 90’na çıkartılmasıyla ilgili… Yani iktidar her durumda inşaat şirketlerinin derdinde. Kanal İstanbul Projesi de öyle. İstanbul’un ormanlarını, su alanlarını da yapılaşmaya açarak, 1,5 milyonluk bir yeni kent kurmak.”

Korona yüzünden sermaye karakterini değiştirmez, insanlığı ve doğayı esas yok oluşa sürükleyen virüs de sermaye virüsü. Biz koronadan bir şekilde kurtulacağız ya da şirketler yeni aşı bularak bu işten de kar elde etmeyi başaracaklar.”

‘Salgından yoksul kesim korunamıyor’

Virüsün boyutları, etkileri hakkında hâlâ kamuoyunun yeterli bilgiye sahip olmadığını ifade eden Aksu, “Ama özellikle Türk Tabibler Birliği gibi kurumların uyarılarına önem vermek gerekir. Fakat; eldeki veriler, kişisel temel bakım ve temizlik ihtiyacının karşılanması bakımından milyonlarca insanın yoksunluk içinde olduğunu gösteriyor. Resmi verilere göre 5 milyon işsiz var. Nüfusun yüzde yirmiden fazlası açlık sınırının altında, yüzde altmıştan fazlası ise yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Şimdi bu verilere göre ne yapılmasına karar vermek lazım. Fabrikalardan işçilerin seslerini duyuyoruz, ‘sosyal mesafelenme’ önerisi fabrikalarda, şantiyelerde nasıl uygulanacak? Tersine korona salgınını da şirketler fırsata çevirerek ya işçileri ücretsiz izne gönderiyor ya da bu tehditle devletten teşvik koparmaya çalışıyor” dedi.

‘Plastik eldiven değil ücretsiz su çözüm’

Virüsten korunmak için önerilen birçok uygulamanın kendisinin de aslında doğaya zarar verecek yöntemler olduğuna da dikkat çeken Aksu, sözlerini şu şekilde sonlandırdı:

“Tek kullanımlık plastik, pet kullanımı, kağıt ve ıslak havlu/mendil kullanımı gibi öneriler… Bunlar gerçekten akla zarar. Plastik kullanımı zaten, bilim insanlarının ‘antroposen çağı’ adını verdiği büyük bir kirlilik yaratmış durumda. Devletten plastik eldiven değil ücretsiz su, enerji hakkı talep etmek gerekir. Ücretsiz sağlık hakkı, özel hastanelerin kamulaştırılmasını talep etmek gerekir. Yoksa korona ve buna benzer küresel felaketler karşısında bizi maskeler, eldivenler koruyamaz. Ne yapılması gerektiği konusunda özellikle gençlerin rolüne dikkat çekmek istiyorum. Çünkü; bu virüs gençlere önemli bir etkisi olmuyor; başkaca bir sağlık sorunu yoksa. Koronanın geçici bir durum olmadığını düşünürsek, gençlerin, toplumun diğer kesimlerinin taleplerini sahiplenme, yeni teknolojiler öğrenerek yeni doğayla uyumlu yaşam biçimlerini geliştirmede öncülük etmemeliler.”

Kişisel hijyene dikkat etmek yeterli değil

TMMOB’a bağlı Çevre Mühendisleri Odası ise konuya ilişkin yaptığı açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan bilgilendirmeye göre; COVID-19‘a neden olan virüsün yüzeylerde ne kadar süre hayatta kaldığı kesin olmamakla birlikte diğer koronavirüsler gibi davranmaktadır. Çalışmalar, koronavirüslerin (COVID-19 virüsü hakkında ön bilgiler dahil) farklı koşullar altında değişiklik göstermekle birlikte yüzeylerde birkaç saat veya birkaç güne kadar devam edebileceğini göstermektedir.

Virüsün insanı enfekte etmesi için ise belli miktarda virüse maruz kalması gerektiğidir.

Bu noktada kişiden kişiye bulaşma için sosyal mesafe sınırlandırması ve kişisel hijyenin önemli olduğu tüm otoritelerce ifade edilmektedir. Ancak sadece sosyal mesafe sınırlandırması ve kişisel hijyene dikkat etmek yeterli değildir. Toplum sağlığını ilgilendiren bu salgın süreci, aynı zamanda sağlıklı ve temiz bir çevrenin önemini, işçi sağlığının dikkate alınması gerektiğini de açıkça göstermiştir.”

‘Virüs atıklarda da canlı kalıyor’

“Virüsün canlı kaldığı ortamlar sadece yaşam alanlarımız değil aynı zamanda atıklarımızdır. Biliyoruz ki atık toplama, aktarma, geri kazanım bertaraf süreçlerinde belli bir yol alınmış olmasına karşın henüz gerçek bir atık yönetimi sağlanamamaktadır. Toplama ayırma, geri kazanım ve geri dönüşüm tesislerinde, atık aktarma istasyonları ve düzenli atık depolama sahalarında, atıkların üzerinde COVID-19 virüsünün bulunması olasıdır.

Yaşamakta olduğumuz süreçte atık sirkülasyonunun, çalışma ortam ve biçiminin uygun şekilde organize edilmesi, denetlenmesi gerekmektedir. Yaşadığımız gerçekler ile olması gereken doğruların uyuşmadığı yazık ki görülmektedir. Gerçek olan şu ki atıkları kaynağında ayırmıyoruz. Atık ithalatı halen devam etmektedir. Özellikle toplama ve ayırma sürecinde bulunan sokak toplayıcıları kaynakta ayırmanın olmaması nedeni ile doğrudan ciddi bir maruziyet riski altındalar.”

‘Atık çalışanlarının maruz kalma süresi en aza indirilmeli’

Atıkların kaynağında ayrılması, toplama sistemlerinin virüsün hayatta kalma süreleri de göz önüne alınarak çalışanların maruziyetini en aza indirecek biçimde organize edilmesi gereklidir.

Bu süreçte ihtiyatlılık ilkesi kapsamında; virüs ile kontamine olan (bulaşan) her türlü malzeme (koruyucu maske, eldiven, enfekte kişinin kullandığı kişisel atıklar) tıbbi atık olarak değerlendirilmelidir.

Kent içi atık toplama sistemlerinin halk sağlığı ve atık sektöründe çalışan işçi sağlığı gözetilerek bu süreçte, en az üçlü toplama sistemi ile yürütülmesi sağlanmalıdır. Yerel yönetimler bu konuda gerekli çalışmaları hızla organize etmelidir.

Konutlar için üçlü ayırma sistemi en azından geri dönüştürülebilir atıklar, organik atıklar ve tıbbi atıkları içermelidir. Cam ve diğer tehlikeli atıklar için kent merkezlerinde atık toplama noktaları oluşturulmalıdır.”

‘Halkımızı atıkları ayırmaya çağırıyoruz’

“Tüm atık sektöründe çalışanların maske, kesici-delicilere karşı güvenli iş eldiveni, koruyucu gözlük takması ve iş elbisesi giymesi sağlanmalıdır. Aksi koşullarda çalışılmaması gerekmektedir.

Çevre Mühendisleri Odası olarak bu süreçte ;

· Belediyelerimizi salgının hızını kontrol altına alacak olan gerekli atık yönetim yaklaşımını ve çalışma ortamını oluşturarak bir an önce uygulamaya çağırıyoruz.

· Halkımızı atıkları kaynağında ayırmaya, atıklarını tehlikeli atıklar hariç olmak üzere; geri dönüştürülebilir atıklar, organik atıklar ve tıbbi atıklar olarak en az 3 sınıfta ayırmaya davet ediyoruz.

· Atık ithalatının durdurulması gerektiğini düşünüyoruz.

· Bu sürecin en önemli Covikişisel hijyen ürünü su ve sabun. Suyu tasarruflu kullanmamız gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyoruz.

Biliyoruz ki temiz bir çevre olmadan insan ve halk sağlığı korunamayacaktır.”