Doğan Göçmen

Mobbing dünya çapında sürekli şikâyet konusu yapılmaktadır. Mobbing çalışma hayatında ve iş dünyasında ve mahalle baskısı gibi benzer ilişkiler genel olarak neredeyse tüm toplumsal ilişkilerde kaygı hatta korku verici bir hal almış durumda. Bu konuda yasal olarak yapılması gereken hala çok şey vardır. Fakat öyle görünüyor ki bu konuda yasal düzenlemeler tek başına yetmemektedir. İş güvenliği ve sağlı kapsamında iş müfettişleri uygulaması gibi daha etkin sosyal kontrol ve müdahale yöntemleri geliştirilmek zorundadır.

Mobbing kavramı Latince kökenli “mobile vulgus” sözcüklerinden gelmektedir. Hareketli insanlar, şiddet eğilimli kalabalık, topluluk anlamlarını taşımaktadır. “Mob” teriminin Latincede “çete”, İngilizcede ise “topluca saldırmak”, “rahatsız etmek”, bayağı kalabalık anlamlarına gelmektedir.

Türk Dil Kurumu mobbing sözcüğünü Türkçede “bezdiri” kelimesi ile karşılamayı uygun görmüştür. Söz konusu olan bezdiri iş yerlerinde, okullarda vb. topluluklar içinde belirli bir kişiyi hedef alıp, ilk etapta çalışmalarını sistematik bir şekilde engelleyip huzursuz olmasına yol açarak yıldırma, dışlama, gözden düşürmeyi amaç edinmektedir.

Mobbing, çalışma yaşamında bireylere amirleri, iş arkadaşları ve astları tarafından sistematik olarak uygulanabilir. Bezdirmeyi amaçlayan her türlü uygulama, her türlü bıkkınlık veren muamele, tehdit, aşağılama, küçük görme, şiddet gibi tüm davranışları ifade eder. Mobbing her şeyden önce psikolojik şiddet demektir. Psikolojik şiddet, “mahalle baskısı” yoluyla yapılır. Sürekli rahatsız ederek, sıkıntı vererek iş yaşamını mağdurlar için dayanılmaz kılmayı amaçlamaktadır.

Mobbing ile Mücadele Derneği’nin internet sayfasında şöyle bir açıklama bulunmaktadır mobbing hakkında: “Kelime olarak psikolojik şiddet, baskı, taciz, rahatsız etme, sıkıntı verme anlamlarına gelen mobbing, çalışma yaşamında bireylere üstleri, eşit düzeydeki çalışanları veya astları tarafından sistematik biçimde uygulanan her tür kötü muamele, tehdit, şiddet, aşağılama gibi davranışları ifade eden anlamlar taşımaktadır.”

Özetleyecek olursak: Mobbingçiler doğrudan insanın duygu dünyasına saldırıdır. İnsanın duygu dünyasını parçalamak, onu yaşama bağlayan her şeyden koparıp mahrum bırakmak anlamına gelmektedir. Mobbingi uygulayanlar yaşa, etnik kökene, cinsiyete bakmaz. Kurban olarak seçilmiş kişiye yönelir psikolojik şiddet.

Mobbing kişiyi iş yaşamından dışlamak amacıyla kasıtlı olarak yapılır. Kişinin saygısız ve zararlı bir davranışın hedefi olmasıyla başlar. İşyerinde ima ve alayla kişinin toplumsal itibarını düşürmeye yönelik saldırgan bir ortam yaratılarak kişiyi işten “gönüllü” olarak ayrılmaya zorlanır. İş yerlerinde uygulanan mobbingin asıl amacı budur.

Kişiyi idari organizasyondan, iş yaşamından, giderek tüm sosyal çevreden dışlamak amacıyla uygulanan mobbingi, psikolojik terörü, duygusal şiddeti, tacizi haklı göstermek için, mağdur, uydurma hikâyelerle ve yanlış söylemlerle her türlü kötülüğün sebebi olarak gösterilmeye çalışılır. Mobbingçiler, uyguladıkları bezdirme, bıktırma ve yıldırma politikasını gizlemek, kamuoyunun algısını yanıltmak için Nazizmin ürünü olan Goebbelsçi faili mağdur gösterme taktiğini uygulayarak kendilerini mağdur ve asıl mağduru ise mobbingçi fail olarak göstermeye bile kalkarlar.

Uygulanan mobbing belli bir safhadan sonra sistematik bir düzene ve kurumsal yapıya bürünür. Mobbingçiler uyguladıkları mobbingi gizlemek ve eğer gizleyemezlerse kamuoyunda haklı göstermek için planladıkları mobbing uygulamasını “halkla ilişkiler” yanıyla beraber düşünürler. Hukuçu danışmanları bile vardır. İşyerinde yönetici olmak, akademik kariyer yapmak, hak edilen unvanı almak, sorumluluk üstlenmek, bir mevki elde etmek sıkça mobingçilere karşı sadakati, gerekirse onların “tetikçisi” olabileceklerini kanıtlamaktan geçmektedir.

Mağdura saldırmak idareciler tarafından ödüllendirildiği için, örneğin akademide öğretim programlarına girmeye çalışan ve akademik mevki elde etmek isteyen herkes için mağdur öncelikli “saldırı hedefi” haline gelir. Bu nedenle kariyer, mevki, unvan beklentisi içinde olan “işbirlikçiler” gönüllü olarak kamuoyunda mağdura karşı karalama kampanyası yürütür; toplumda önemli kilit noktalarda bulunan kişilere ulaşacak kanallar üzerinden mağdur hakkında yalan yanlış “bilgi” yayılır. Böylece mağdura karşı canice uygulamalarında rahat davranabilirler.

Mağdurun kamuoyunda etkinlik alanını daraltmak için kendisiyle ilişkilenen herkes telefonlarla aranır veya mesajlarla mağdur hakkında yalan yanlış bilgiler yayılır. Böylece mağdur yalnızlaştırılmaya çalışılır. Bu yöntemlerin etkili olmaması durumunda ilgili kişiler gerekirse tehdit edilir, şiddete maruz bırakılır.

Mağdura karşı uygulanan psikolojik terör karşısında bir yandan kamuoyu böylelikle ilgisizleştirilip atıllaştırılırken, diğer yandan bu yolla söz konusu mobbing uygulaması hakkında haber gerekirse tüm topluma yayılarak kendiliğinden işleyen kitlesel sanal veya gerçek bir linç mekanizmasına dönüştürülebilir.

Mobbing uzmanı Kanadalı sosyolog Kenneth Westhues, kamuoyunun, yayılan dezenformasyon nedeniyle mağdurun acıklı “kaderi” karşısında ilgisizleşip atıllaşmasını Almanca “Todschweigen” (sessizlik yoluyla öldürme) sözcüğüyle betimliyor. Sosyolog Orlando Patterson, “linç etmeyi yamyamca bir kan ritüeli” olarak analiz etmektedir. Bu nedenle ben mobbingi “temiz cinayet” planı ve uygulaması olarak tanımlıyorum.

Fakat mobbing kendisini yalnızca işyerlerinde göstermez. Mahallede, kentte, hatta tüm ülke çapında yaşamın her alanında hâkimiyet kurmuş, tekel oluşturmuş kişi ve gruplar tarafından da yeni ve farklı olanlara karşı da itibarsızlaştırmayı amaçlayan dedikodu yayarak, iftira atarak ve kara çalarak uygulanmaktadır.