Dünya Sağlık Örgütü, geçen hafta sessiz sedasız SARS-Covid- 2 Pandemisinin bittiğini açıkladı…

Gerek ülkemizdeki PCR pozitif vaka sayılarının bin bantlarına inmesi ve ölüm vakalarının 10’ların altına doğru seyretmesi, gerekse dünya verileri artık pandemi sonrası günlere hazırlık dönemine geldiğimize yönelik kuvvetli kanıtlar olarak izleniyordu.
Nihayetinde, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus, son noktayı koydu ve "Kovid-19 Pandemisinin dünya için bir tehlike olmaktan çıktığını" açıkladı...Birkaç ay önce de "Kovid-19 bu yıl bitebilir” demişti zaten ve üç senaryoyu “2023 yılunda Kovid-19 Küresel Acil Durumunu Bitirmek için Stratejik Hazırlık ve Mücadele Planı”nı kapsamında ortaya koymuştu: ‘Ya bir hayli az vakanın görüldüğü ve pandeminin sönümlendiği bir süreç ya virüsün evrim geçirmeye devam edeceği ama aşılamalarla ağır hastalık oranının azalması ve son olarak da virüsün daha şiddetli ve bulaşıcı varyantlarının çıkarak yeni pandemiye yol açması!’ şeklinde dile getirmişti... Görünen o ki ilk seçenek realize oldu ve insanlık derin bir nefes aldı..

Diğer yandan, Avrupa’da geçen sene %50’lere çıkan vaka serisinin nedeni olarak gündeme gelen ve ‘secret omicron’ kod ismi ile anılan BA.2 varyantı endişeleri biraz artırmıştı ama pandemiyi nakavt eden faktörün aşı olduğunu insanlık unutmayacaktır… Dünyada  aşılama oranları istenilen düzeyde değilse bile ülkemiz bu konuda bir hayli iyi bir performans göstermiş ve standart aşı algoritmini tamamlayanların oranı 18 yaş sonrası için % 85.32 düzeyine ulaşmıştı…
Pandemiye en çok kayıp veren ülkeler, beklenenin aksine gelişmiş batı ülkeleri oldu. ABD bir milyon insanını kaybetti. Bu rakamlar İngiltere için 174 bin, İtalya 168 bin, Fransa 151 bin ve  Almanya 138 bin şeklinde. Bu kısmen ülkelerin demografik yapısının ileri yaş profilinden kaynaklanıyor. Tahmin edileceği gibi yaşlılıkla beraber kronik hastalıklar artıyor. Ayrıca ülkelerin sağlık altyapılarının eski ve yetişmiş insan gücünün bu sektördeki kısmi yetersizliği de diğer bir faktör. Zaten bu ülkeler hızlı bir şekilde sağlık politikalarını yeniden revize etmeye başladılar. Küresel sağlık politikaları revize edilirken birçok yaşamsal tıbbi malzemenin Çin’de  üretildiği ve son dört yüz yıldaki 10 büyük pandeminin çoğunun  Çin kaynaklı olduğu da tıp literatürüne önemle kaydedildi!

Bir yandan da pandemi, kuşaklar arası çatışmanın derinliğini ve küreselleşmeyi ciddi bir şekilde de travmatize etti. Toplumun salgından daha çok etkilenen savunmasız yaşlı üyelerinin korunması ile hastalığı hafif atlatan gençlerinin yaşam tarzlarının kısıtlamacı değişimine isteksizlikleri ciddi bir nesiller arası krize yol açarken kapatılan havaalanları ile ülke ve evlerine hapsedilmiş bireylerin izole hayatları, küreselleşmenin temellerini dinamitledi. Bunun sosyoekonomik etkilerini önümüzdeki yıllarda göreceğiz. Kim bilir belki de bugün yaşadığımız vahşi küreselleşme, daha adil ve sistemi değil insanı odaklayan bir küreselleşmeye yerini bırakır.

Öte yandan, küresel boyuttaki bu salgında, politik ve toplumsal algının, konunun uzmanlarını dolayısı ile de bilime ve bilim adamlarına güvenme şeklinde pozitif bir açılım yaptığını gördük. Herkes çok sevdikleri karizmatik dijital dünyanın liderlerini değil bilim kurullarını dinlemeyi öncelerken, TV’lerde de her derde deva ‘ot ve çorba’ tarifli programlar yerini tıp otoritelerinin açıklamalarına bıraktı!
Ekonomistler, Principles of Political Economy (1848) kitabında John Stuart Mill’in durağan devlet ekonomisi dediği ‘üretim ve tüketimi artırmak birincil hedef olmaktan çıkacak, insan nüfusundaki artış yavaşlatılacak’ şeklindeki görüşlerinden, Schumpeter’in “yaratıcı yıkım” (creative destruction) diye  kavramlaştırdığı teoriler arasında yolunu bulmaya çalışacaktır. Bu noktada Keynes’in şu sözünü de anımsamadan geçmeyelim: İktisatçılar, okyanusun fırtınalı olduğu günlerde er geç okyanusun yine durgun olacağını söylemek gibi fazlasıyla kolay ve yararsız bir görev yaparlar!
Ama sözü edilen bu fırtına gezegeni dev bir laboratuvara dönüştürdü! Bireyler hasta olsun ya da olmasın, evler, şehirler ve ülkeler birer istatistik veri kaynağı halindeler. Bu veriler, pandemi sonrası, siyasetçileri ve bilim insanlarını pandemi süresinin katları kadar bir zaman meşgul edecek malzemeyi topladı.
Kovid pandemisinin tıp tarihinin istisnai bir dönemi mi yoksa kronik enfeksiyon tehdidinin bir başlangıcı mı olduğunu hep beraber göreceğiz. Diğer değişiklikler için liberal kapitalizmin iflası ya da  tarihi bir dönüşüm gibi ‘büyük laflar’ için zaman erkense de üretim ilişkilerinin değişeceği ve şirketlerin işlevleri dahil tüm devlet kurum ve kurullarının yeniden yapılanma gereksinimi içinde olacağı kesin!