Türkiye ekonomisinin nabzını tutan haftalık para ve banka istatistikleri, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından kamuoyuyla paylaşıldı. 20 Haziran ile biten haftayı kapsayan verilere göre, bankacılık sektörünün toplam mevduatı, bir önceki haftaya göre 12 milyar 600 milyon 517 bin lira artarak 23 trilyon 780 milyar 722 milyon 109 bin liraya ulaştı. Bu artış, ilk bakışta basit bir rakamsal yükseliş gibi görünse de, alt kırılımları incelendiğinde, ekonomi yönetiminin son dönemdeki politikalarının somut bir yansıması olduğu görülüyor.
Toplam mevduattaki artışın lokomotifi, Türk Lirası (TL) cinsi mevduatlar oldu. Aynı dönemde bankalardaki TL cinsi mevduatlar, yüzde 0,3'lük bir yükselişle 13 trilyon 174 milyar 978 milyon 834 bin liraya çıktı. Bu durum, özellikle son aylarda uygulanan yüksek mevduat faizlerinin, tasarruf sahiplerini dövizden uzaklaştırarak Türk Lirası'na yönlendirdiğini gösteriyor. Enflasyonla mücadele kapsamında uygulanan sıkı para politikasının bir sonucu olarak, TL'nin cazibesinin artması, hem dolarizasyonla mücadelede hem de finansal istikrarın sağlanmasında önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Vatandaşların ve şirketlerin, tasarruflarını TL'de tutma eğiliminin artması, Merkez Bankası'nın "beklentileri çıpalama" stratejisinin de piyasada karşılık bulmaya başladığının bir işareti.
Dolarizasyon çözülüyor mu? yurtiçi yerleşiklerin döviz hesaplarında sınırlı düşüş
TL mevduatlarındaki artışa paralel olarak, yabancı para (YP) cinsinden mevduatlarda ise sınırlı da olsa bir gerileme yaşandı. Bankalardaki YP mevduatları, bir önceki haftaya göre yüzde 0,1'lik bir azalışla 7 trilyon 638 milyar 426 milyon 650 bin liraya indi. Ancak bu veriyi daha anlamlı kılan, yurt içi yerleşiklerin döviz hesaplarındaki hareketlilik oldu.
20 Haziran itibarıyla bankalarda bulunan toplam YP mevduatı, 232 milyar 929 milyon dolar düzeyinde gerçekleşti. Bu tutarın 193 milyar 654 milyon doları, yurt içinde yerleşik kişilerin hesaplarında toplandı. Parite etkisinden arındırılmış veriler göz önünde bulundurulduğunda, yurt içi yerleşiklerin toplam YP mevduatında 477 milyon dolarlık bir azalış yaşandığı görüldü. Bu düşüş, miktar olarak büyük olmasa da, yönü itibarıyla dolarizasyonun çözülme eğiliminde olduğuna dair önemli bir sinyal veriyor. Tasarruf sahiplerinin, yüksek TL faizlerinin de etkisiyle döviz hesaplarını bozdurarak Türk Lirası'na geçiş yaptıkları yorumu yapılabilir. Bu eğilimin önümüzdeki haftalarda da devam edip etmeyeceği, ekonomi yönetiminin kararlılığına ve piyasalardaki güven ortamının sürdürülebilirliğine bağlı olacak.
Sıkı para politikasının etkisi: tüketici kredilerinde sert fren
Haftalık verilerin en dikkat çekici ve sıkı para politikasının etkilerini en net şekilde gösteren bölümü ise tüketici kredilerinde yaşandı. Bankacılık sektöründe yurt içi yerleşiklerin tüketici kredileri, geçen hafta yüzde 0,9 gibi belirgin bir oranda azalarak 4 trilyon 489 milyar 169 milyon 111 bin liraya geriledi. Bu düşüş, Merkez Bankası'nın yüksek faiz politikasıyla iç talebi soğutma ve enflasyonu kontrol altına alma stratejisinin, hanehalkı harcamaları üzerinde etkili olmaya başladığını gösteriyor.
Tüketici kredilerinin alt kalemlerine bakıldığında, bu daralmanın tüm alanlara yayıldığı görülüyor:
-
Konut Kredileri: 579 milyar 351 milyon 571 bin lira
-
Taşıt Kredileri: 59 milyar 6 milyon 454 bin lira
-
İhtiyaç Kredileri: 1 trilyon 694 milyar 258 milyon 941 bin lira
-
Bireysel Kredi Kartları: 2 trilyon 156 milyar 552 milyon 145 bin lira
Yüksek faiz oranları, vatandaşların konut, taşıt ve ihtiyaç kredisi kullanma iştahını belirgin şekilde azaltmış durumda. Özellikle bireysel kredi kartlarındaki büyümenin de yavaşlaması, kredi kartıyla yapılan harcamaların da kontrol altına alınmaya çalışıldığını gösteriyor. Bu durum, enflasyonla mücadele için gerekli bir adım olsa da, aynı zamanda iç piyasada bir yavaşlamaya ve belirli sektörlerde (otomotiv, konut, beyaz eşya vb.) daralmaya işaret ediyor. Ekonomi yönetimi, bu süreçte enflasyonu düşürürken, ekonomik aktiviteyi tamamen durdurmayacak ince bir dengeyi gözetmek zorunda.
Kredi muslukları kime akıyor? toplam kredi hacmi artışını sürdürdü
Tüketici kredilerinde yaşanan bu sert frene rağmen, ekonomideki kredi hacminin genelinde ise bir artış yaşanması, tablonun bir diğer ilginç yönünü oluşturuyor. Bankacılık sektörünün TCMB dahil toplam kredi hacmi, 20 Haziran ile biten haftada 78 milyar 203 milyon 868 bin lira artarak 18 trilyon 588 milyar 686 milyon 675 bin liraya yükseldi.
Bu veri, akıllara "Eğer tüketici kredileri daralıyorsa, bu kredi artışı nereden geliyor?" sorusunu getiriyor. Bu durum, ekonomi yönetiminin seçici bir kredi politikası izlediğini gösteriyor. Yani, bir yandan iç talebi ve tüketimi kısmak için tüketici kredilerinde frene basılırken, diğer yandan da üretim, yatırım ve ihracatı desteklemek amacıyla ticari ve kurumsal kredilerin akışının devam etmesi sağlanıyor. Bu, Türkiye'nin yeni ekonomi modelinin temel dinamiklerinden biri olan "üretim odaklı büyüme" stratejisinin bir yansıması. Kredi muslukları, tüketime değil, daha çok sanayiye, ihracata ve stratejik yatırımlara yönlendirilerek, enflasyonist baskı yaratmadan ekonomik çarkların dönmesi hedefleniyor.