Türkiye'nin demografik yapısını ve toplumsal refah düzeyini anlamak için en önemli göstergelerden biri olan doğuşta beklenen yaşam süresi verileri, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından kamuoyuyla paylaşıldı. "Hayat Tabloları, 2022-2024" başlıklı rapor, Türkiye'de yeni doğmuş bir bireyin, mevcut ölümlülük riskleri altında ortalama kaç yıl yaşayacağına dair güncel bir projeksiyon sunuyor.

Çankaya'da CHP'nin yeni başkanı belli oldu
Çankaya'da CHP'nin yeni başkanı belli oldu
İçeriği Görüntüle

Açıklanan verilere göre, Türkiye'de doğuşta beklenen yaşam süresi, 2021-2023 dönemine kıyasla artış göstererek 77,3 yıldan 78,1 yıla yükseldi. Bu artış, sağlık hizmetlerindeki gelişmeler, beslenme koşullarındaki iyileşmeler ve genel yaşam standartlarındaki yükselişin bir yansıması olarak yorumlanıyor. Rakamlar, Türkiye'nin gelişmiş ülkelerin yaşam beklentisi ortalamalarına bir adım daha yaklaştığını gösterse de, raporun detaylarında gizli olan diğer veriler, toplumsal sağlık ve yaşam kalitesi hakkında daha derin ve düşündürücü bir tablo çiziyor.

Kadınlar daha uzun yaşıyor, aradaki makas 5 yılı aşıyor

TÜİK'in raporu, cinsiyetler arasındaki yaşam süresi farkının devam ettiğini ve hatta belirgin bir şekilde korunduğunu bir kez daha teyit etti. Türkiye'de genel olarak kadınlar, erkeklerden daha uzun bir ömre sahip. 2022-2024 dönemi verilerine göre;

  • Erkeklerde doğuşta beklenen yaşam süresi 74,7 yıldan 75,5 yıla,

  • Kadınlarda ise 80 yıldan 80,7 yıla çıktı.

Bu rakamlar, kadınlar ile erkekler arasındaki ortalama yaşam süresi farkının tam 5,2 yıl olduğunu gösteriyor. Bu fark, sadece Türkiye'ye özgü bir durum değil; dünya genelinde de gözlemlenen biyolojik ve sosyolojik bir eğilim. Uzmanlar bu durumu, genetik faktörlerin yanı sıra, erkeklerin daha riskli mesleklerde çalışması, sigara ve alkol gibi zararlı alışkanlıklara daha yatkın olması, trafikte daha fazla risk alması ve sağlık kontrollerini ihmal etme eğilimleri gibi yaşam tarzı farklılıklarına bağlıyor. Bu veri, toplum sağlığı politikaları geliştirilirken, cinsiyete özgü risk faktörlerinin dikkate alınması gerektiğini bir kez daha ortaya koyuyor.

Diplomanın ömre etkisi: Eğitimli daha uzun ve sağlıklı

Raporun en dikkat çekici ve sosyolojik açıdan en anlamlı bulgularından biri, eğitim düzeyi ile beklenen yaşam süresi arasındaki güçlü ve doğrudan ilişki oldu. Verilere göre, bireylerin eğitim seviyesi yükseldikçe, beklenen yaşam süreleri de anlamlı bir şekilde uzuyor. Düşük eğitimli bireylerin ortalama yaşam beklentisi daha düşük kalırken, yükseköğretim mezunları daha uzun bir ömre sahip oluyor.

Bu durum, her iki cinsiyet için de geçerli. TÜİK, özellikle 30 yaşındaki bireyler üzerinden yaptığı karşılaştırmada, bu farkın ne kadar net olduğunu gözler önüne serdi. 30 yaşındaki bir birey için, ortaöğretim altı (ilkokul, ortaokul) bir eğitim seviyesine sahip olanlarla, yükseköğretim (üniversite) mezunu olanlar arasında, beklenen kalan yaşam süresi farkı yaklaşık 5 yılı buluyor.

Bu farkın arkasında, karmaşık bir sosyoekonomik mekanizma yatıyor. Yüksek eğitim düzeyi, genellikle daha yüksek bir gelir, daha iyi çalışma koşulları ve daha düzenli bir hayat anlamına geliyor. Eğitimli bireylerin, sağlıkla ilgili konularda daha bilinçli oldukları, koruyucu sağlık hizmetlerinden daha fazla yararlandıkları, daha sağlıklı beslenme ve spor yapma alışkanlıklarına sahip oldukları ve sağlık sorunları karşısında doğru adımları atma olasılıklarının daha yüksek olduğu biliniyor. Bu veri, eğitime yapılan yatırımın, sadece bireyin ekonomik geleceğine değil, aynı zamanda fiziksel sağlığına ve yaşam süresine de yapılmış bir yatırım olduğunu kanıtlıyor.

Asıl soru: Ne kadar uzun yaşadığımız mı, ne kadar sağlıklı yaşadığımız mı?

TÜİK raporunun belki de en sarsıcı ve üzerinde en çok düşünülmesi gereken verisi, "toplam yaşam süresi" ile "sağlıklı yaşam süresi" arasındaki devasa uçurum oldu. Sağlıklı yaşam süresi, bir bireyin günlük hayattaki faaliyetlerini ciddi şekilde kısıtlayacak bir sağlık sorunu olmadan yaşaması beklenen yıl sayısını ifade ediyor.

Verilere göre, Türkiye'de doğan bir bebek için ortalama yaşam beklentisi 78,1 yıl iken, bu ömrün "sağlıklı" geçmesi beklenen kısmı sadece 57,6 yıl olarak hesaplandı. Bu şok edici rakam, ortalama bir Türkiye vatandaşının, ömrünün son 20,5 yılını, yaşam kalitesini düşüren, hareketlerini kısıtlayan ve sürekli tedavi gerektiren kronik bir veya birden fazla sağlık sorunuyla geçirdiği anlamına geliyor.

Bu durum, "uzun yaşamak" ile "iyi yaşamak" arasındaki farkı acı bir şekilde ortaya koyuyor. Modern tıp ve teknolojinin, insan ömrünü uzatma konusunda büyük başarılar elde ettiği, ancak bu uzayan ömrün kalitesini aynı oranda artırmakta zorlandığı görülüyor. Yaşam süresinin artması sevindirici olsa da, son yılların hastalıklarla, hastane koridorlarında ve hareket kısıtlılığıyla geçmesi, hem bireylerin hem de ailelerinin yaşam kalitesini düşürüyor. Ayrıca bu durum, sosyal güvenlik sistemleri ve sağlık hizmetleri üzerinde de giderek artan bir yük oluşturuyor.

Sağlıklı yaşamda erkekler kadınları geride bıraktı

Raporun en ilginç paradoksu ise, sağlıklı yaşam süresi verilerinde ortaya çıktı. Toplam yaşam süresinde kadınlar açık ara öndeyken, iş "sağlıklı" yıllara gelince durum tersine dönüyor.

  • Erkeklerin sağlıklı yaşam süresi ortalama 58,9 yıl olarak hesaplanırken,

  • Kadınların sağlıklı yaşam süresi ise 56,3 yıl ile daha düşük kaldı.

Bu, erkeklerin kadınlara göre ortalama 2,6 yıl daha uzun bir süreyi, ciddi bir sağlık sorunu olmadan geçirdiği anlamına geliyor. Peki, daha kısa yaşayan erkekler, nasıl daha "sağlıklı" yaşıyor? Uzmanlar bu durumu, "hastalık raporlama" ve "hastalık türü" farklılıklarıyla açıklıyor. Kadınlar, genellikle diyabet, hipertansiyon, romatizma gibi ölümcül olmayan ancak yaşam kalitesini düşüren kronik hastalıkları daha fazla rapor etme eğiliminde. Bu durum, onların sağlıklı yıllarını daha erken sonlandırıyor. Erkekler ise, daha çok ani kalp krizleri, kazalar veya kanser gibi daha hızlı ve ölümcül sonuçlanan sağlık sorunlarıyla karşılaşıyor. Dolayısıyla, erkekler daha erken hayatını kaybetse de, ölene kadar geçirdikleri sürenin göreceli olarak daha "sağlıklı" olma ihtimali bulunuyor. Bu veri, cinsiyete dayalı sağlık politikalarının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösteriyor.

Emeklilik sonrası hayat: 65 yaşındakileri ne bekliyor?

Rapor, emeklilik çağına gelmiş bireylerin geleceğine dair de önemli projeksiyonlar sunuyor. Türkiye'de 65 yaşına ulaşmış bir kişinin, ortalama olarak önünde daha 18 yıllık bir yaşam süresi bulunuyor. Bu süre, erkekler için 16,3 yıl, kadınlar için ise 19,6 yıl olarak hesaplandı.

Ancak bu 18 yıllık emeklilik sürecinin, sağlıklı yaşam süresinin ortalama 57,6 yılda bittiği gerçeğiyle birleştirilmesi, düşündürücü bir sonuç ortaya koyuyor. Bu, 65 yaşındaki bireylerin, kalan yaşamlarının büyük bir bölümünü, hatta tamamını, kronik sağlık sorunlarıyla mücadele ederek geçireceği anlamına geliyor. Bu tablo, hem bireylerin emeklilik planlarını yaparken sağlık giderlerini mutlaka hesaba katmaları gerektiğini, hem de devletin sosyal güvenlik ve sağlık politikalarını, yaşlanan ve giderek daha fazla bakıma ihtiyaç duyan bir nüfusun gerçeklerine göre yeniden tasarlaması gerektiğini acil bir gündem maddesi olarak önümüze koyuyor. TÜİK'in bu rakamları, sadece birer istatistik olmanın ötesinde, Türkiye'nin sosyal, ekonomik ve sağlık alanındaki geleceğine yön verecek kritik bir yol haritası niteliği taşıyor.

Kaynak: HABER MERKEZİ