Türkiye'de milyonlarca üreticinin, on binlerce sanayicinin ve 85 milyon tüketicinin kaderini doğrudan etkileyen çiğ süt tavsiye fiyatı, temmuz ayına girilmesine rağmen hala bir muamma. Üretici, sanayici ve kamu temsilcilerinden oluşan Ulusal Süt Konseyi'nin (USK), normal şartlarda her üç ayda bir, artan maliyetleri ve piyasa koşullarını göz önünde bulundurarak belirlemesi gereken referans fiyat, bu dönemde açıklanmadı. USK'nın bu derin sessizliği, zaten zor durumda olan süt ve süt ürünleri sektörünü tam bir belirsizlik girdabının içine itti.
Ahırındaki ineğin yemini, elektriğini, suyunu ve işçilik maliyetini her gün artan fiyatlarla karşılamak zorunda olan üretici, sattığı sütün bir sonraki ay kaç liradan alınacağını bilmeden, adeta karanlıkta yolunu bulmaya çalışıyor. Diğer yanda ise, aldığı süte göre yoğurt, peynir, tereyağı gibi ürünlerin fiyatını belirleyecek olan sanayici, maliyet hesabı yapamıyor ve üretim planlamasında zorlanıyor. Bu belirsizlik ortamı, gıda zincirinin en temel halkası olan süt sektörünün temellerini sarsarken, üreticinin sabrı da tükenme noktasına geldi.
TÜSEDAD’dan kritik hamle: ‘bu bir zorunluluk, lüks değil’
İşte bu belirsizlik ve sessizlik ortamında, sektörün en önemli üretici örgütlerinden biri olan Tüm Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği (TÜSEDAD), inisiyatif alarak masaya kendi fiyatını koydu. Artan maliyetler ve üreticinin içinde bulunduğu darboğaz üzerine detaylı bir çalışma yapan TÜSEDAD, 1 litre soğutulmuş çiğ süt için tavsiye edilmesi gereken fiyatın en az 21 TL olması gerektiğini net bir dille açıkladı.
TÜSEDAD, yayımladığı açıklamada, bu fiyat talebinin keyfi bir artış veya bir "refah vaadi" olmadığının altını önemle çizdi. Açıklamada, "Bu fiyat, tercihe bağlı bir artış değil, artan yem, enerji, işçilik ve bakım maliyetleri karşısında üretimin sürdürülebilirliğini sağlamak adına ekonomik bir zorunluluktur" denildi. Bu ifade, üreticinin artık kâr etmekten geçtiğini, temel amacının "ayakta kalmak" ve "üretimi sürdürebilmek" olduğunu acı bir şekilde ortaya koyuyor. Üreticiler, aylardır maliyetinin altında sattıkları her litre sütle birlikte, sadece zarar etmekle kalmıyor, aynı zamanda geleceğe dair umutlarını ve üretim motivasyonlarını da kaybediyor. TÜSEDAD'ın açıkladığı 21 TL'lik fiyat, işte bu kaybolan umudu ve motivasyonu yeniden canlandırabilecek, üreticiyi yeniden ahırına ve toprağına bağlayabilecek "psikolojik bir eşik" olarak görülüyor.
Maliyet ateşi ocağı sardı: 21 liralık talebin arkasındaki acı tablo
Peki, üreticileri bu rakamı talep etmeye iten temel nedenler ne? TÜSEDAD, bu sorunun cevabını, son bir yılda katlanarak artan girdi maliyetlerinde olduğunu belirtiyor. Üreticinin belini büken temel maliyet kalemleri şunlar:
-
Yem Maliyetleri: Bir ineğin beslenmesi, süt üretiminin en büyük maliyet kalemini oluşturuyor. Özellikle döviz kuruna endeksli olan soya, mısır ve diğer temel yem hammaddelerindeki artışlar, yem fiyatlarını rekor seviyelere taşıdı.
-
Enerji Giderleri: Son dönemde hem elektriğe hem de motorine gelen zamlar, üreticinin maliyet yükünü daha da artırdı. Ahırların aydınlatılması, süt sağım makinelerinin çalıştırılması, sütün soğutulduğu tankların enerji tüketimi ve tarlada kullanılan traktörün mazotu, artık üreticinin kâbusu haline geldi.
-
İşçilik ve Bakım: Asgari ücrete yapılan artışlar ve sosyal güvenlik primleri, işçilik maliyetlerini yükseltirken; veterinerlik hizmetleri, ilaçlar, aşılar ve çiftlik ekipmanlarının bakım-onarım giderleri de enflasyonist ortamda sürekli artış gösteriyor.
Tüm bu maliyetler alt alta konulduğunda, mevcut durumda 1 litre sütün üretim maliyetinin, açıklanan resmi satış fiyatının oldukça üzerine çıktığı görülüyor. Bu da, üreticinin sattığı her litre sütten zarar ettiği ve bu durumu ancak öz kaynaklarını eriterek veya borçlanarak sürdürebildiği anlamına geliyor. 21 TL'lik fiyat talebi, işte bu sürdürülemez denklemi yeniden dengeye oturtma çabasının bir sonucudur.
Sadece üretici değil, tüm zincir tehlikede
TÜSEDAD, yaptığı açıklamada, meselenin sadece bir "çiftçi sorunu" olmadığının, aksine tüm gıda tedarik zincirini ve 85 milyonluk ülkenin tamamını ilgilendiren bir "ulusal mesele" olduğunun altını çizdi. Dernek, bu durumu, çarpıcı bir zincirleme reaksiyon senaryosuyla açıkladı:
"Unutulmamalıdır ki: Üretici üretmezse, Gıda sanayi işleyemez, Lojistik sektörü taşıyacak ürün bulamaz, Perakende zincirleri raflarını dolduramaz, Tüketici sağlıklı ve yerli gıdaya erişemez, İthalat zorunluluğu artar, Ekonomik denge bozulur."
Bu senaryo, hayvancılık sektörünün ve süt üretiminin, bir ülkenin ekonomik ve sosyal yapısı için ne kadar stratejik bir öneme sahip olduğunu gösteriyor. Eğer üretici, artan maliyetler karşısında pes eder ve ineklerini kesime göndermeye başlarsa (ki son yıllarda bu durum sıkça yaşanıyor), bu durumun domino etkisi, kısa sürede market raflarında hissedilecektir. Önce sanayicinin işleyeceği süt miktarı azalacak, bu da yoğurt, peynir gibi temel gıda ürünlerinde arz sıkıntısı ve fahiş fiyat artışlarını beraberinde getirecektir. Uzun vadede ise, Türkiye'nin kendi kendine yeterliliğini kaybetmesi ve süt ile süt ürünlerinde dışa bağımlı, yani ithalatçı bir konuma düşmesi riski bulunmaktadır. Bu da, sadece daha pahalı ürünler tüketmek anlamına gelmez, aynı zamanda ülkenin gıda güvenliğinin de tehlikeye girmesi demektir.
'Bu bir denge fiyatıdır': ortak sorumluluk çağrısı
TÜSEDAD, önerdikleri 21 TL'lik fiyatın, sadece üreticinin değil, aynı zamanda sanayicinin ve tüketicinin de geleceğini güvence altına alacak bir "denge fiyatı" olduğunu vurguladı. Bu fiyatın, üreticinin ayakta kalmasını, sanayicinin hammaddeye düzenli erişimini ve tüketicinin de yerli ve güvenli süt ürünlerine makul fiyatlarla ulaşımını sağlayacak bir orta yol olduğunu belirtti.
Açıklamanın sonunda, hem hükümete hem de sanayicilere yönelik bir "ortak sorumluluk" çağrısı yapıldı. "Bu adım, aynı zamanda devletimizin, sanayimizin ve tüketicimizin, bu ülkenin üreten çiftçisinin arkasında olduğunu gösterme fırsatıdır. Bizler üretmeye devam etmek istiyoruz. Üretmek, yalnızca çiftçinin değil; toplumun, sanayinin ve devletin ortak sorumluluğudur" denilen açıklama, meselenin çözümü için tüm paydaşların elini taşın altına koyması gerektiğini ifade ediyor.
Şimdi gözler, USK'nın bu çağrıya nasıl bir yanıt vereceğinde ve Tarım ve Orman Bakanlığı'nın, üreticiyi korumak ile gıda enflasyonunu kontrol altında tutmak arasındaki bu hassas dengeyi nasıl kuracağında. Ancak bir gerçek var ki, ahırdaki ineğin geleceği, aslında mutfaktaki tencerenin ve ülkenin gıda güvenliğinin de geleceğini belirliyor.