Herkes üç maymunu bilir ama bir de beş maymun hikayesi vardır... Nedir peki bu beş maymun? Bir kafese beş maymun koyarlar. Ortaya bir merdiven ve tepesine de iple bağlı bir salkım muz asarlar. Her bir maymun merdivene çıkıp muza ulaşmak istediğinde dışarıdan üzerine soğuk su sıkarlar… Her maymun aynı denemeye giriştiğinde buz gibi soğuk su ile ıslatılır. Bütün maymunlar bu denemeler sonunda ıslanmayı tecrübe etmiş olurlar. Bir süre sonra muzlara yönelen maymunlar diğerleri tarafından engellenmeye başlanır. Suyu kapatıp maymunlardan biri dışarı alınır, yerine yeni bir maymun konur. Yeni maymunun ilk yaptığı iş muzlara ulaşmak için merdivene tırmanmak olur. Fakat diğer dört maymun buna izin vermez ve yeni maymunu döverler. Daha sonra ıslanmış maymunlardan biri daha kafesten alınır ve yerine yeni bir maymun konur. Ve merdivene ilk yaptığı atakta dayak yer.
Bu ikinci yeni maymunu en şiddetli ve istekli döven ilk yeni maymundur. Islak maymunlardan üçüncüsü de değiştirilir. Üçüncü yeni gelen maymunda ilk atağında cezalandırılır. İlk gelen iki maymunun yeni geleni niye dövdükleri konusunda bir fikirleri yoktur ama dövmektedirler.
Son olarak da kafesteki ıslanan son maymun olan dördüncü ve beşinci de değiştirilir. Tepelerinde bir salkım muz asılı olduğu halde artık hiçbir maymun merdivene yaklaşıp muzları almak için hamle yapamamaktadır.

***

İnsanlar da aynı maymunlar gibi soru sormadan, nedenlerini ve nasıllarını araştırmadan pek çok konu hakkında peşin hükümlerle yaşıyorlar. Şimdi siz o "muzun yerine" dini, siyaseti, özellikle tabuya dönüşen herhangi durumu ya da konuyu rahatlıkla koyabilirsiniz... Sorular üzerine kurulu olduğu için ben hep bilimin yanında olmayı tercih etmişimdir, sosyal zekam daha çok gelişeceği ve zevk aldığım için de gazeteci oldum. Ama sorulamayan soruları gördükçe, mesleğimin bugün bulunduğu durumu yaşadıkça ve meslektaşlarımın başına gelenleri duydukça büyük üzüntü duyuyorum. Ve her seferinde neden diye soruyorum... Neden? Neden son 15 yılda yüzlerce gazeteci işsiz kaldı? Neden pek çok gazeteci hapiste? Neden kimisinin pasaportlarına ve kimisinin basın kartlarına el konuldu? Bu soruların cevaplarını benim gibi başkaları da merak ediyorlar ve aralarından sadece şanslı olanlar sorabiliyorlar...

Mesela DW’nin Conflict Zone programının sunucusu Tim Sebastian... Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın, gazeteci Tim Sebastian ile müthiş bir söyleşi yaptı. Her iki taraf da dersine iyi çalışmıştı. Ortaya çok başarılı bir program çıktı. Böyle programlar sadece gazetecinin kariyerine olumlu etki yapmaz, siyasetçinin zor soruların içinden sıyrılması da onu daha iyi bir noktaya taşır. Conflict Zone, ortaya konan sorular ve cevaplar yüzünden günlerdir konuşuluyor.

Peki, Türkiye'de böyle bir program yapılabilir mi?

Ben, Mehmet Ali Birand'ın sunduğu 32. Gün, Uğur Dündar'ın sunduğu Arena, Banu Avar'ın sunduğu Sınırlar Ötesi, Mithat Bereket'in sunduğu Pusula gibi programları izleyerek büyüyenlerdenim... Bugün artık bu ve buna benzer programlar yapılamıyor.

Yapılamıyor ama izlenmediği için mi bu böyle? Tabi ki hayır... Peki neden?

Günün birinde şöyle bir yazı yazmayı çok isterim: “İfade özgürlüğünde Türkiye diğer dünya ülkelerini geride bıraktı. Ülkemize gelen ve Türk gazetecilerle bu konuda sohbet eden yabancı meslektaşları, Türkiye'de termik ve nükleer santraller yerine güneş ve rüzgar enerji santrallerinin kurulmasını da gözlemleyerek bir başarı hikayesi olarak kendi medya organlarında yazdılar. Yazılarında Türk insanın, hak ve özgürlüklere, doğaya duyduğu saygı ile özveriyi de dile getirdiler.”

Ve hayaller, hayaller... Yarın başka bir gün olsun...

Bugünden çok daha iyi, sevgili okur.