Bir insanı tanımak istiyorsanız ona; okuduğu kitapları, gittiği tiyatro oyunlarını, takip ettiği müzisyenleri, kaçırmadığı sergileri, katıldığı festivalleri, izlediği gösterileri, filmleri ve dizileri sorun. Opera ve baleye ilgisinin olup olmadığını öğrenin... Sanat, zihnin evrene açılan penceresidir. Tüm bunlara bakış açısı size kültürel düzeyiyle ilgili bir fikir verir. "İlgimi çekmiyor, zaman bulamıyorum..." gibi cevaplar veriyorsa, okumuyor, izlemiyor, takip etmiyorsa, karşınızda algısıyla rahatlıkla oynayabileceğiniz bir insan var demektir.

Bu kişiyi isterseniz; inanmasını istediğiniz şeylere inandırır, nefret etmesini istediğiniz şeylerden nefret ettirir, sevmesini istediğiniz şeyleri sevmesini sağlayabilirsiniz. Bunu pek çok yolla yapabileceğiniz gibi yine sanatı kullanarak da yapabilirsiniz.

Şöyle açıklayayım: 20 yıl süren Vietnam savaşında Amerika'nın 58 bin 175 askeri öldü ve savaşı kaybetti. Ama o kadar çok film çekti ve kahramanlık hikayesi anlattı ki özellikle genç nesil -Amerikalı ya da Türk fark etmez- bugün savaşı Amerika'nın kazandığını düşünüyor.

***

Geçtiğimiz aylarda Ege Üniversitesi öğrencileri üzerine bir araştırma yapıldı. Öğrencilere piyangodan para çıkarsa ne yapacakları sorulduğunda tamamına yakını, bir "villa" ve "Rang Rover" marka bir araba almak istediklerini söylediler. Dikkat edin, ev değil "villa" ve herhangi bir araba değil "Rang Rover" marka bir araba... Bu bize dizilerin dayattığı bir sonuçtur aslında... Sınıf atlama, ülkenin yüzde 1'lik şanslı kesiminin içine girebilme isteğidir bu.

Bir diğer taraftan mimarlar işsizlikten ve niteliksiz iş üretiminden kıvranırken ilkokul mezunu bir müteahhit, "Yanımda çalışan mühendis benim BMW'den almış. Nasıl alır?" diye soruyorsa zaten işler hepten karışmış demektir.

Kadın mafya liderini oynayan bir kadın oyuncuyu sokakta gören gençler, üstlerini başlarını düzeltiyor ve onun elini öpmeye çalışıyorlarsa, bu kültür seviyemizin hangi noktada olduğunun bir göstergesidir.

Bu toplum elbette Recep İvedik'i sever... Çünkü Recep İvedik onlardan daha aptal ama daha cesurdur. Zekası karşında egosunu okşayanlar, yırtmak için cesaretinden ilham almaya çalışırlar.

***

Şarkıcılarımız "toplumun seviyesine inerek müzik yapalım" derken hepten yeni ve güzel işler üretilmez oldu. Bu nedenle ısıtıp ısıtıp eski şarkıları önümüze koyuyorlar. Beyin ilginç bir yapıya sahip. Beğenileriniz oturmadıysa, müzik zevkiniz gelişmediyse, kültürel seviyeniz yetersizse, bildiğiniz söz ve müzikler beyni "Ben bunu biliyorum" diye uyardığında mutlu oluyorsunuz. Beyin her sözü ve her notayı bildikçe, salgıladığı mutluluk hormonu artıyor. Siz şarkıya eşlik ettikçe, daha çok keyif alıyorsunuz. Sizin eğlendiğinizi gören müzisyen de yeni bir şarkı yaparak risk almak istemiyor. Bilindik şarkılar bu nedenle insanları daha fazla çekiyor. Çünkü yaşayacağı hem maddi hem de manevi bir kayıp olacak. İşte bu kolay yol, müzisyenlerin önümüze yeni bir şey koymama sebebi.

Sanatçılarda yetersizlik algısı yaratan, daha iyisini yapmanın risk olduğunu gösterenler, "halkın seviyesi inin" diyenler kim? Toplum mühendisleri...

Bugün rap müzik, hepsi aynı tezgahtan çıkmış gibi duran pop şarkılarının önüne geçiyorsa, bunu aynı zamanda çıkış bulmaya çabalayan gençlerin tepkisi olarak da görmeliyiz.

Özet olarak şunu söyleyebilirim, biz de her şey -mış gibi yapılıyor. Bu sanatta da böyle... İçi boş filmler, müzikler, televizyon programları dayatılıyor... Eğer Recep İvedik'ten hiç bir şey öğrenmeden çıkıyor ve "Ben zaten gülmek için gitmiştim" diyorsanız, birileri de sizin bu halinize gülüyor, unutmayın.

Gelişmiş bir toplumda yaşama hayalimiz varsa bunu dünyanın ilgisinin çekecek başarılı eserler yaratacak sanatçılar yetiştirerek yapabiliriz. Ya da gülmeye devam ederiz, gülünecek halimize.