Son iki yıl, bizler henüz tam anlamıyla farkına varmasak da hayatımızı değiştirdi. İzmir ve Ege kıyıları, bu değişimin en gözle görünür hale geldiği yer oldu.

2020’de yaşanan deprem, art arda gelen sel baskınlarının dayattığı “kentsel dönüşüm”, nasıl müzmin birer “tüketici” durumuna geldiğimizi yüzümüze vurdu. Yıkıldıktan sonra, yarı yarıya küçülecek olan evlerde saklanan ne varsa ortalığa saçıldı.

Devasa büfeler ve vitrinlerini süsleyen, bardak, fincan, sütlük ve çorba kaseli 12’lik yemek takımları, Alman gümüşü tepsiler, ev halkının kullanımına kapalı tutulan kesme bardak ve kül tablası, şekerlikler, hediye getirildiği için saklanan fırın tepsileri, saklama kapları, çekmeceleri dolduran danteller, örtüler, günlerce süren yorucu ve hüzünlü çalışmaların ardından ayrıştırıldı.

Eğer yeni hayatta, “yük” oluşturmayacaksa en vazgeçilmez birkaçı yeni evlere taşındı, yakın akrabaların çoğu, yer tutmayacak küçük birkaç parçayı anı olarak saklamak üzere aldı. Gelecek hayatta kullanma olasılığı bulunan pek azı depolara kaldırıldı.

Korona salgını metropolleri tehlikeli hale getirdiğinden, imkanı olan, Ege kıyılarının küçük sayfiyelerine sığındı. Salyangoz için kabuğu neyse, en gerekli eşyalarının ancak sığabileceği küçücük evlere taşındılar.

Bu süreçte tarihi boyunca, zaten alçakgönüllü ve sakin bir yaşamın süregeldiği Foça da yeni bir hayat kurmak isteyenlerin gözde yerleşimlerinden biri haline geldi.

Buraya yerleşenler, günün ancak saat öğleye doğru başladığı, yaşam döngüsünün salyangoz hızında ilerlediği bir hayatla tanıştılar. Aceleye, koşuşturmaya ne gerek vardı?

Zaman çoktu Foça’da. Eğer kabuğunuzda kalmaktan sıkıldıysanız, ne zamandır hiç cesaret edemediğiniz şeyleri deneyimleyebilirsiniz burada. Mutlaka rast geleceğiniz dostlarla balığa çıkabilir, 60 yaşından sonra bir koroda şarkı söyleyebilir, resim yapabilir, dikiş dikebilirsiniz. Kusur ve eksiklerine rağmen hiç yadırganmaz hayata bırakacağınız ışıltılı izleriniz.

Burada yazları iki şort, birkaç tişört, kışları eşofman yeterlidir. Bunları, tek tip markaların satıldığı AVM’ler yerine her hafta kurulan pazarlardan alabilirsiniz.

Gerçek balın, zeytinin ve zeytinyağının, domatesin, biberin tadına bakma şansınız hala vardır. Giderek adını zor ezberlediğiniz otların müdavimi olursunuz.

İneğini, akşama kadar mahallelerin içinde hala varlığını sürdüren otlaklara bırakan sütçüden süt, bahçesinde tavuk besleyen komşudan yumurta alabilirsiniz.

İlkbaharda ilk bakışta yılana benzeterek korkuyla irkildiğiniz sürüngenin aslında bir oluklu kertenkele, sonbaharda dağları kaplayan pembe çiçekli çalının kışın arıların yaşama tutunmasını sağlayan püren olduğunu öğrenirsiniz.

Yaşam, sizden ibaret değildir. Çoğu sakini kedi ve köpeklerle dosttur.

Bir akşam üzeri bahçeye giren ürkek tilkinin, hep gelmesi için sevebileceği yiyecekleri bırakan komşularınız olabilir. İçinizden, bazı gecelerde sahile kadar inen irili ufaklı domuz sürüsü beslemek geçer.

Kıyı boyunca sıralanan cafelere giderseniz, mutlaka kendinizi bir sohbetin içinde bulursunuz. Bir iki yıl yaz-kış oturduysanız eğer, her sokağa çıktığınızda mutlaka sizi gülümseyerek selamlayanlarla karşılaşırsınız. Komşuda pişen size de düşer, dost biriktirirsiniz.

İşte bu yüzden, amblemi mitolojide, yaşam döngüsü ve mutluluğun simgesi sayılan salyangoz olan “citta slow” ailesine katılmak en çok kadim bir yerleşim olan Foça’ya yakıştı.

Uzun süredir ölçüsüz ve kirli sanayileşmenin tehdidi altındaki Foça, umarız salyangozun izlerinde yürüyüşünü sürdürür ve eşsiz doğası, kültürel ve tarihi değerleri ile kimliğini koruyarak farklı bir yaşamı inşa etmeyi başarır.