Röportaj/ Didar Demirci

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır ile Kemeraltı’nda hem esnafı ziyaret ettik hem de pandemiyle katmerlenenen ekonomik krizi konuştuk. Kemeraltı sokaklarında bir yandan esnafın sesine kulak verip bir yandan da sorularımıza cevap veren Vekil Sındır, ekonomik krizin asıl nedeninin pandemi olmadığının altını çizerek, Türkiye’deki ekonomi politikalarının üretime değil tüketime dayalı bir sistem olduğunu söyledi. Sındır, “Üretimi teşvik eden, üretimi, yüksek teknolojik ürünleri, katma değeri yüksek ürünleri artırmayı teşvik eden bir üretim politikası yok. Yani doğrudan yatırımlara teşvik uygulayan, istihdam yaratan ve ülkeyi sağlam temelleriyle kalkındıracak bir ekonomi politikasından ziyade sıcak para politikası, Türkiye’ye giren sıcak paranın ekonomideki yarattığı büyük yükün sonucu” dedi.

Dükkanların parası ödenmeli!

Pandemiyle birlikte ekonominin büyük bir darbe aldığını dile getiren Sındır, “Sadece esnaf değil, sanayici ve özellikle çiftçi üzerinde çok büyük sıkıntılar yarattı. Pandemi süreci bir yıkım oldu. Ölümle ekonomi arasında bir tercihtir pandemi. Doğal olarak önce hayatta kalabilmenin gereği yapılmalıdır. Yani sağlık anlamında bir bilim kurulu oluşturulması ve bilim kurulu kararıyla yol alınması doğrudur. Herkes kafasına göre böylesi daha iyi, aman şu açılsın bu kapansın dememelidir. Bu bilimin ön gördüğü çerçevede, akıl ve bilimin ön gördüğü çerçevede iş yapılması gerekir. O nedenle sağlık bilim kurulunu bu anlamda önemsiyorum. Fakat bilim kurulu pandeminin yayılmasını önleyici veya koruyucu tedbirleri ortaya koyar. İşin ekonomisiyle ilgilenmez. İşin ekonomisi devletin sorumluluğundadır. Bilim kurulu diyorsa esnaflara lokantalar kapanacak, devlet zoruyla bir işletme, ki biliyorsunuz o bir anayasal özgürlüktür. Herkes dilediği gibi iş yerini açabilir, kapatabilir. Ama devlet zoruyla bir işyeri kapatılıyorsa, devlet onun maliyetini karşılamakla mükelleftir” açıklamasını yaptı. Avrupa’da pandemi sürecinde vatandaşa ayrılan süresiz destek paketlerine de değinen Sındır, “Bizde ne oldu? Şu ana kadar toplamda verilen nakdi destek 2020 yılı içerisinde 8 milyar lirayı bulmamıştır. Yani onun da büyük bir kısmı yerine ulaşmadı. Peki ne verildi? Esnafa kredi verildi. Borçlandırıldı! Faiziyle verildi. Çiftçiye, sanayiciye kredi verildi. Çalışanlar için ne oldu? Kısa çalışma ödeneği aldı. Ama çalışma ödeneği ve ücretsiz izin ödenekleri de bütçeden karşılanmadı. Onlar da İşsizlik Sigorta Fonu'ndan karşılandı. Bu fon bütçe dışı bir kaynaktır. Ondan yararlanmaya kalktılar. Yani ona el attılar” şeklinde konuştu.

Tarım yönetilemiyor

Türkiye’de tarımın yönetilemediğini; üretimi artırıcı, teşvik edici, üretimi planlayan, tüketicinin ihtiyacı olan gıda arzını sağlayacak, güvence altına alacak, iç talebi karşılayacak aynı zamanda büyüyerek ihtiyacı da büyütecek bir tarım göremediğimizi ifade eden Sındır, “Tarımsal üretimde herkes bir şey söylüyor da gerçeği görmek lazım. Yani çiftçi üretebilmesi için, tohum alacak, gübre alacak, mazot alacak bunlar üretim girdileri, elektriği var suyu var… Bu girdilerde dışa bağımlıyız. Yani mazot, tarım ilaçları, gübre, tohumluk... Şimdi bu girdilerdeki fiyatlar da Avrupalı, Amerikalı çiftçinin ödediği fiyatların 2-3 misli. Bu girdi maliyetleri altında ezilen üreticinin ürettiği ürünü pazarda satmak istediğinde alıcıların karşısında eziliyor. Alıcıları denetleyen bir devlet yok! Çiftçisine sahip çıkıp onu alıcılar karşısında ezdirmeyecek bir devlet yok. Alıcılar kendi aralarında bir fiyat belirliyorlar. O fiyatın üzerine çıkmıyorlar. Bunu önlemesi gereken Rekabet Kurulu, önlem almıyor. Bakın ülkede Gıda ve Tarımsal Ürün Fiyatını İzleme ve Değerlendirme Komitesi diye bir komite kuruldu. Bu komite en son Eylül, Aralık ve Ocak aylarında toplandı. Toplantıda ne sonuç çıktı bilmiyoruz. Çay kahve içtiler herhalde kendi aralarında. Onun dışında önlem alınan bir şey yok ortada” dedi.

18 yılda 35 milyon dönüm arazi azaldı

İthal etmediğimiz bir ürünün olmadığını vurgulayan Sındır, “Son 18 yılda tarım topraklarımız 35 milyon dönüm azaldı. 3.5 milyon hektar. Trakya tarım alanlarının 3,5 katı. Tarım alanları 2002 de varken bugün yok artık. Neden yok, çiftçi üretim maliyetlerini karşılayacak ve kendini geçindirecek gelir elde edemeyince üretimi bırakıyor. Böyle bir tarım büyüyebilir mi, üretim arta bilir mi, siz dünyada birinci olabilir misiniz? Olamazsınız! Desteklemenin birinci amacı üretimi planlamak. Yani ülkede buğday üretim rekoltesinde düşüş mü oldu. Buğdaya biraz daha fazla prim verirsin üreticiyi buğdaya teşvik edersin. Onu kalkındırırsın. Ülkede örneğin patateste bugün olduğu gibi üretim fazlası mı var. Patatese alternatif bir ürün üretmeye teşvik edersin, üretici patates yerine o sene onu eker. Üretimin ürün deseni değimiz tüketicinin ihtiyaç duyduğu, Türkiye’deki vatandaşların bir gıda ürünü pazarlaması desteklemeyle olur. Destek, üretimi artırmaya teşvikle olur. Kaliteyi artırmak için destek verirsin. Üreticinin sosyal yaşamını refahını sağlayacak destek de var bunun içinde. Tarımsal desteklemeye de böyle bakmak lazım. Çiftçiye böyle bakmayıp, sanki ona yoksul yardımı, fak fun fon yardımı yapılıyormuş gibi, algılanırsa bu ülkeyi yönetenler böyle düşündükleri için tarımsal desteklemenin de hiçbir faydası da olmuyor, ülkenin gıda arzına gıda güvenliğine de hiçbir faydası da olmuyor” açıklamasını yaptı.

“Çalakalem gidiyoruz”

Sındır, gıda fiyatlarındaki artışa da değindi. Sındır, “Fiyat dediğimiz şey, arz ve talebin belirlediği olgudur. Arz yüksek, talep düşükse o zaman piyasada ondan çok fazla vardır demektir. O zaman fiyat düşürürsün, yani piyasalar böyle belirlenir fiyatlar bu şekilde oluşur. Arz ve talebin dengesinde. Türkiye’de bu piyasayı kontrol edecek, piyasadaki gıda arzını dengeleyecek ve talebi karşılayacak üretimi sağlayamazsan ve buna yönelik bir tarım politikasını ortaya koyamazsan gıda arzında sorun yaşarsın, kimi ürünlerde sıkıntı yaşarsın, kimi ürünlerde bolluk olur üretici zarar eder, enflasyonun temel nedeni budur” diye konuştu. Tarıma ayrılan bütçenin 2020 yılında 22 milyar olduğunu kaydeden Sındır, “Türkiye allak bullak neyin ne olduğu belli değil. Türkiye ekonomik politikalarında bir planlama yok. Çalakalem gidiyoruz. Bütçe hacmi büyüdü. Geçen sene 22 milyar veriyoruz dediler bu sene yine 22 milyar veriyoruz diyorlar. Bütçe büyümesinin oranı kadar tarıma da destek vermediler” dedi.

Ülke ekonomisi ekside

Türkiye’de reel sektörün döviz açığının 158 milyar doları bulduğunu, Merkez Bankası’nın net rezervinin eksi 45,5 milyar dolar olduğunu, KOBİ’lerin bankalara olan borcunun 844 milyar liraya ulaştığını ve zamanında ödeyemediği kredi borçlarının da 58,5 milyar lira olduğunu, bankalara olan çiftçi borcunun 125.4 milyar dolara yükseldiğini belirten Sındır, “Öte yandan, vatandaşın bankalara olan borcun 836 milyar liraya yükseldiği. Bunun 691 milyar lirası tüketici kredisi, yaklaşık 146 milyar lirası da kredi kartlarına olan borç. Pandemi nedeniyle işini kaybeden, ya da geliri düşen azalan, zorunlu izne çıkan vatandaşlar temel ihtiyaçlarını karşılamak için bankalara borçlandılar. Bu nedenle 2020 yılında borçlanma yüzde 41 oranında artı. Evine ekmek götürmek zorunda olan esnaf kredi çekiyor” dedi.