Röportaj / Kardelen BUĞDAY

İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin Köy Tiyatroları biriminin eğitim verdiği tiyatro toplulukları, mart ayı boyunca Tarihi Bıçakçı Han'da gösterilerini sahneliyor. Yakın geçmişte kent tarihinde önemli bir iz bırakan ve kent yaşamına kazandırılan Bıçakçı Han, yeniden hizmete girdiği günden beri birçok etkinliğe ev sahipliği yaptı. Bu etkinliklerden sonuncusu ise Köy Tiyatroları'nın  mart ayı gösterileri oldu. Ürkmez Kadın Tiyatrosu'nun "Kız Çocuğu" oyunu ile başlayan etkinlik, bir hafta sonra Ulamış Köy Tiyatrosu ile devam etti. Ulamış'ın sakinlerinden oluşan ekip, "Köyün Hanımları" oyununu sahneledi.

İstanbul mart ayının başından beri "meşhur 1987 kışı"nı yaşarken, İzmir de bu kıştan nasibini aldı. Herkes ilkbaharın gelmesini, havaların ısınmasını beklerken, kış havası bir süre daha hayatımızın sahnesinde yer almaya devam ediyor. Alışkın olduğumuz hava normalleri -İzmir için söylüyorum- bu sene de yaşansaydı, meyve ağaçları pembe beyaz çiçekler açan, denizinin ve gökyüzünün mavisi en güzel tonlara çalan İzmir, özellikle köyleriyle seyre değer bir tabloya dönüşürdü. Aslında İzmir ve Ege yine bu tabloya dönüştü ancak soğuk hava nedeniyle haftasonlarını bir yerlere kaçmak için değerlendiremeyenler bu tabloyu seyretmeye pek fırsat bulamadı. İzmir Köy Tiyatroları da kanımca, "siz bize gelemiyorsanız, biz size gelelim" demiş olacak ki, ay boyunca en güzel gösterilerini Tarihi Bıçakçı Han'da her hafta ücretsiz sahneledi. Etkinlikte sahne alan ikinci topluluk olan ve Ulamış Köyü'nün üreticilerinden oluşan Ulamış Köy Tiyatrosu ve tiyatronun yönetmeni Vedat Murat Güzel ile "Köyün Hanımları" oyununu sahneledikleri Tarihi Bıçakçı Han'da bir araya geldik. Ulamış Köy Tiyatrosu prova yaparken Vedat Murat Güzel ile İzmir Büyükşehir Belediyesi bünyesinde çalışmalarına devam eden İzmir Köy Tiyatroları'nı ve Ulamış Köy Tiyatrosu'nu konuştuk.

BERABER ÇALIŞTIK

Vedat Murat Güzel, Ulamış Köy Tiyatrosu'nun 5 yıl önce kurulduğunu, ekibin kuruluş aşamasında köylülerle birlikte yeri geldiğinde pazarda yeri geldiğinde tarlada ve bahçede çalışıp, onlara yardım ettiğini söyledi: "Tabii her köyde olduğu gibi insanların aklında olmayan bir çalışma bu. Birdenbire katılım sağlamak kolay değil. Tiyatro, biraz ulaşılması zor bir sanat olarak da gözüküyor. O anlamda ilk önce onlara sevdirmek gerekiyordu. O nedenle pazar tezgahlarında onlarla beraber çalıştık. Sonra tarlada onlara destek olup, işin ucundan tutup evin yabancısı olmadığımı, onların erkek kardeşleri, çocukları yeri geldiklerinde ağabeyleri olduğumu hissettirmem gerekiyordu."

Konuşmamıza devam ederken, 'Köy tiyatroları hareketi kırsalda yaşayan, şehir merkezine ya da  belirli olanaklara ulaşma imkanı olmayan kişilerde de sanatın belli bir kesime ait olduğu düşüncesini yıktı diyebilir miyiz?' diye sordum. "Tabii ki" diyerek cevaba başladı.

"Bizde genel bir tiyatro algısı var, o algı da salonun içine kilitlenmiş ve belirli bir elit kesimin gittiği ve o kesim arasındaki kısır döngü üzerinden ilerleyen klasik anlamda, dekoruyla, kostümüyle, ışığıyla sunumlar yapan bir tiyatro."

Klasik tiyatro anlayışının yanında tiyatronun insanları ve toplumu dönüştüren bir yapsının olduğunu vurgulayarak devam etti: "Bu çok değerli bir şey sanat için, tiyatro için ama tiyatronun toplumu dönüştüren, iyi gelen bir yönü de var. İnsanların cesarete, yüreklendirilmeye ve organizasyona ihtiyaçları var. İşte orada biz dokunuyoruz diye düşünüyorum"

ENSTİTÜ MODELİ

Konuşmamız eğitim çalışmaları, üretimin devamı, köylerdeki yapılanma, bilinçlenme üzerinden ilerledikçe, Köy Tiyatroları çalışması ile Köy Enstitüleri arasındaki benzerliği sordum tiyatronun yönetmeni Güzel'e, şunları söyledi: "En büyük ilham kaynağımız köy enstitüleri. Onların açtığı, yarattığı durum, enerji... Hâlâ konuştuğumuz, imrendiğimiz, özlediğimiz bir durum. O yüzden bizim için çok değerli. Oradaki üretimin benzerini yapmaya çalışıyoruz biz de bir yerde, sanat yoluyla dönüştürerek yapmaya çalışıyoruz ve gittiğimiz her yerde çok güzel sonuçlar verdiğini görüyoruz."

Köy enstitülerinin yanında cumhuriyet tarihinin ilk köy tiyatrosu olma özelliğini taşıyan Bademler Köy Tiyatrosu'nun da kendileri için önemli bir model olduğunu ekledi.

SAHNE ZAMANI

Hazırlıklar devam ederken bir yandan da Ulamış Köy Tiyatrosu'nun oyuncularıyla konuştum. Bir yandan sahne kuruyorlar bir yandan da birbirleriyle şakalaşıyorlardı. Ekipteki erkekler dekorları taşırken kadınların kimisi küçük parçaları taşıyor kimisi de benim yanımda ya da güneşin vurduğu  sıcak bir yerde oturuyordu. Dekorları taşınırken -ki dekor da en sade eşyadan oluşuyor; sandalye, masa ve paravan...- yardım edilecek bir şey var mı diye sordum. "Yardımlık bir şey yok, zaten kostümlerimiz de üzerimizde" dediler. Hepsinin üzerinde günlük hayatta bir köy yaşamında görebileceğimiz kıyafetler vardı. Gösterişten uzak ama en renkli, en desenli kumaşlardan dikilmiş elbiseler giymiş ve renkli aksesuarlar takmışlardı. Her şey bir yana samimiyet vardı. Bu samimiyet yaklaşık bir saat sonra sahnede oynadıkları oyunda da kendini gösterdi. Oyuncularla konuşmaya önce Sebahat Başaran ile başladım. Seferihisar'da memur olduğunu, emekli olmak için gün saydığını, emekli olduktan sonra tiyatro çalışmalarına daha çok ağırlık vereceğini söyledi. Ekibe katılalı yaklaşık bir yıl olmuş.

Başaran, "Tiyatroyu gönlümde bir çiçek olduğu için yapıyorum. Kameralara alışkınım ama bu tiyatro bir başka, şimdi izleyenler falan her gören Ulamış Tiyatrosu'nda oynayan siz misiniz diyor, hoşuma gitmiyor değil. Çok hoşuma gidiyor" dedi.

Başaran'dan sonra Aslı Esenli ile konuştum. Ulamış'ta yaşayan ve üreticilik yapan Esenli, aynı zamanda yeğenine de bakıyor. Seferihisar'a yeğenini kurslara götürürken Vedat Murat Güzel ve Seferihisar'daki tiyatro çalışmalarından haberdar oluyor. Ulamış Köy Tiyatrosu kurulunca, bir süre iş yoğunluğu nedeniyle tiyatroya gidemiyor. Ancak 2 ay sonra çalışmalara başlıyor. Çalışmalara katılmadan önce Vedat Murat Güzel ile olan konuşmasını bana şöyle anlattı: "Ben emekçi bir kadınım, çalışmak zorundayım, çiftçilik yapıyorum, yeğenime bakıyorum, yapabilir miyim diye karar veremedim. Sonra Vedat Hoca ile karşılaştım. 'Seni de bekliyorum' dedi. 'Hocam' dedim, 'Çok zor... Pazara çıkıyorum, bahçe işi yapıyorum, yeğenime bakıyorum' ', 'Sen bütün zorlukları aşarak Seferihisar'a gelmiş bir insansın. Burayı mı yapamayacaksın, yaparsın' dedi. Onlar kısa bir oyun çıkardılar önce… Ben o dönemde gitmedim. Bir iki ay sonra falandı... Tekrar arkadaşlarım da yazılmaya başlayınca ben de yazıldım. O gün bu gündür, beş yıldır tiyatro oynuyorum. Şehir şehir geziyoruz,Türkiye'de gitmediğimiz yer kalmadı."

Ekibin en renkli kişilerinden Aslı Esenler, hem kişilik olarak hem de tarz olarak... O, çalışmalara devam edeceğini anlatırken, "Renkli bir kişiliğiniz de var anladığım kadarıyla" dedim. Gülerek başladı konuşmaya, "Evet renkli giyinmeyi de severim. Renkli şeyleri çok severim. Koyu şeyler içimi karartıyor. Elimden geldiğince de tiyatroyu bırakmayı düşünmüyorum" dedi.

Konuşmaya Rukiye Sezen ile devam ettim. Sezen, Ulamış'ta yaşayan bir ev hanımı. Tiyatroya 5 yıldır devam ediyor. Rukiye Sezen'in eşi çiftçilik yapıyor. Tiyatro çalışmalarına devam ederken eşinden çok büyük destek görmüş Rukiye Sezen. Sezen, Ulamış Köy Tiyatrosu sayesinde pek çok yer görmüş. Sahneye ilk çıktıkları İstanbul, onun unutulmaz anlarından birisi.

Gönül Özdemir, Ulamış Köy Tiyatrosu oyuncularından. Seferihisar Belediyesi'nden emekli olmuş. Ulamış'ta bulunan Kadın Emeği Evi'nde görev yapmış. Ulamış Kadın Emeği Evi, Ulamış Köy Tiyatrosu için de önemli bir konumda, ekibin buluşma noktası. Özdemir, kadınların toplumsal hayatta baskıya maruz kaldıklarının altını çizdi. Bu baskıyı kırmak, insanlarının bilinçlenmesini sağlamak için tiyatronun önemli bir yerinin olduğunu söyledi. Tunç Soyer ve Vedat Murat Güzel ile çalışmanın kendisini için büyük bir şans olduğunu belirterek, "Burada ben kendimi çok şanslı hissediyorum çünkü Tunç Başkanımın sanata değer vermesi, kadın emeğine değer vermesi bizim için çok büyük bir şans. Aynı zamanda Vedat Hoca ile çalışmak müthiş. Aydın bir insan, disiplinli bir insan gerçekten onlarla gurur duyuyorum" dedi.

Ekipten son konuştuğum kişi, Huriye Delen, 40 yıl kuaförlük yaptıktan sonra emekli olan Delen, yıllardır Ulamış Köy Tiyatrosu ile sahneye çıkıyor. Huriye Delen kendisini anlatmaya başladı: Çiftçilik yapıyorum, zeytin topluyorum, pazarcılık yapıyorum…

"10 parmağınızda 10 marifet yani" dedim. Gülmeye başladı, şöyle devam etti: "Evet elimden gelen her şeyi yapmayı çalışıyorum. Yani kovuğuma çekilip de bir şeyler gelsin diye beklemiyorum. Elimden geldiğince kendim yapmaya çalışıyorum. Yani 70 işi bitmiş demeyelim de artık. Bundan sonra mücadele etmekte fayda var diyorum. Zinde kalmak için çalışmak çalışmak çalışmak diyorum. Bu arada tiyatro tiyatro tiyatro… Gelenleri bekliyoruz"

Saat 19.30 gibi Ulamış Köy Tiyatrosu Bıçakçı Han'da sahne aldı. "Köyün Hanımları" oyunlarıyla köyde çalışan bir doktor ve köylüler arasında geçen komik bir hikayeyi sahnelediler. Sahneye çıkan oyuncuların her birinde ayrı bir yetenek ve her şeyden önce sahnede gösterişten uzak, samimi bir hava vardı. Oyuncular oyun başlamadan önce izlemeye gelenleri tek tek karşılayıp selamladı. Enerjisi hiç düşmeyen oyunun sonunda, bütün ekibin sahnede oyun havalarıyla oynaması, Bıçakçı Han'da şenlik havası yaratmış, bahar bir nebze de olsa köy tiyatroları sayesinde ısınmaya direnen İzmir'de kendini göstermişti.