Röportaj/ Sinan KESKİN

Gülsin Onay, ünü 5 kıtada 80 ülkeye yayılmış, Venezüella‘dan Japonya‘ya kadar neredeyse dünyanın her yerinde konserler vermiş ülkemizin yüz akı sanatçılarının başında geliyor. İstanbul Erenköy’de bir köşkte Alman bir baba ile Türk bir annenin kızı olarak dünyaya gelen Gülsin Onay müziğin içine doğmuş şanslı insanlardan biri. Annesi Gülen Erim piyanist, babası Joachim Reusch ise kemancıdır. Müzisyen bir aileden gelen Gülsin Onay‘ın ilk piyano hocası ise annesidir. İlk konserini altı yaşında TRT İstanbul Radyosu’nda veren Onay, iki yıl Mithat Fenmen ve Ahmet Adnan Saygun tarafından Ankara‘da özel eğitim aldı. 12 yaşında Ulvi Cemal Erkin vasıtasıyla harika çocuklardan biri olarak, yasayla Paris Konservatuarı’na gönderildi. On altı yaşında konservatuarını piyano ve oda müziği dallarını birincilikle bitirdi. Avrupa’da ilk konserini 18 yaşında verdi. Paris yıllarında amatör olarak tiyatro ile de ilgilendi. Konservatuar öğrenimini tamamladıktan sonra bir kaç yıl Almanya‘da Hannover Yüksek Müzik Okulu’nda Bernard Ebert ile çalışarak repertuarını ve üslubunu zenginleştirdi. 10 yıl Fransa‘da, 10 yıl Almanya‘da, 10 yıl İngiltere‘de yaşadığı için üç dili de ana dili gibi aksansız konuşuyor.

Gülsin Onay, gerek konser programlarından gerekse kayıtlarından eksik etmediği Ahmed Adnan Saygun'un eserlerini önemli orkestralar eşliğinde sayısız ülkede seslendirdi. Sanatçı, kendisine adanmış olan Saygun’un 2. Piyano Konçertosu ile Stuppner ve Tabakov’un konçertolarının dünya prömiyerlerini gerçekleştirdi. Saygun’un yanı sıra Hubert Stuppner 2. Piyano Konçertosunu, Jean-Louis Petit Gemmes ve Muhittin Dürrüoğlu-Demiriz Bosphorus isimli piyano eserlerini Gülsin Onay’a ithaf ettiler. Ünlü virtüöz Marc-Andre Hamelin Gülsin Onay için Prelude ve Denis Dufour ise Avalanche’ı bestelediler.

 Gülsin Onay ayrıca, uluslararası alanda istisnai bir Frederic Chopin icracısı kabul ediliyor. Hatta Polonya Hükümeti Gülsin Onay’ı Chopin yorumları nedeniyle Polonya Devlet Nişanı ile onurlandırdı. Onay, Bodrum Klasik Müzik Derneği tarafından düzenlenen Uluslararası Gümüşlük Klasik Müzik Festivalinin Sanat Danışmanlığının yanı sıra Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Solisti olup, Bilkent Üniversitesi‘nin de sürekli sanatçısıdır.

Her fırsatta gençlerle bir araya gelen ve yetenekli gençleri destekleyen Gülsin Onay geçtiğimiz ay Buca Işılay Saygın Güzel Sanatlar Lisesi öğrencileriyle buluştu. Öğrencilerin merak ettiği soruları yanıtlayan Onay, aynı zamanda mini bir konser de verdi. Konserin ardından bir araya geldiğimiz Gülsin Onay ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Gülsin Hanım yaptığınız söyleşi ve konuşmalarda sıklıkla şanslı bir çocukluk geçirdiğinizi, şanslı bir insan olduğunuzu vurguluyorsunuz. Sizin çocukluğunuzda yetenekli çocuklara devlet desteğiyle nitelikli eğitim imkanı tanıyan Harika Çocuk Yasası uzun zamandır işletilmiyor. Bu açıdan baktığınızda şimdiki çocukların şanssız olduklarını söyleyebilir miyiz?

Ben şanslı olduğumu söylerken sadece o açıdan söylemiyorum. Annemin ve babamın müzisyen olması, karşılaştığım hocalarımın yeteneği açısından şanslı olduğumu düşünüyorum. Ama tabiki gördüğüm destek de çok önemli. Küçücük yaşta Adnan Saygun gibi dev bir müzik insanıyla çok yoğun bir çalışma yapmış olmam benim kariyerimde en büyük şanslarımdan biridir. Mithat Fenmen gibi bir hocamı olması muhteşem bir şans. Sonra Nadia Boulanger'ın son öğrencilerinden biriyim. Nadia Boulanger dünyada ne kadar büyük müzik adamı varsa onları yetiştirmiş olan bir isim. Tabiki sizin değindiğiniz konu da çok önemli. Fakat orada şunu söyleyebilirim; kendini yetiştirmek için çaba sarfeden ve her engeli aşan çocuklarımız da mutlaka bir yere gelirler diye düşünüyorum. Yani o içinden gelen tutkuyu, aşkı, müziğe adanmışlığı kendisi de bir yola kanalize edebilir. O zaman devlet tarafından gelmeyen destek başka kurumlardan gelir. Şuanda klasik müziğe bizim zamanımzda olmayan özel kuruluşların desteği var. Koç, Sabancı, Eczacıbaşı, Borusan ve Arkas gibi şirketler o dönemlerde bugünki kadar destek vermiyorlardı. Şimdiki yetenekler yola çıktıklarında bir şekilde onlara destek olacak özel şirketler var. Şanslarımdan biri de babamın inanılmaz bir pedagog olmasıdır. Benim hiçbir zaman zor, stresli bir çocukluğum olmadı. Çalışmalara severek, isteyerek, keyifle devam ettim. Kimse vazgeçmesin. Kararlılıkla çalışan mutlaka yolunu bulur. Evet ben çok şanslıydım ama o şansı kendiniz de yaratabilirsiniz.

Az önce Işılay Saygın Güzel Sanatlar Lisesi öğrencileri ile birlikteydiniz. Gençleri çok heyecanlı gördüm. Sizin izinizden gitmek isteyen gençlere neler önerirsiniz?

Profesyonel virtüöz olma hedefi olanlar varsa çok önemli bir çalışma programı ve disiplini uygulamaları gerekiyor. Ben o yaşlarda günde 8 saat çalışırdım. Bazen 6'da kalkıp akşama kadar piyano çalışıp akşam da çok sevdiğim amatör tiyatro grubuna katılırdım.

Tiyatroda da oldukça başarılıymışsınız. Tiyatro kariyeriniz ne kadar sürdü? Neden bıraktınız?

Ben bütün ömür devam etmek isterdim ama çok az sürdü. Müthiş bir grubumuz vardı. Tiyatroda son oyunumda başrol oynuyordum. Başarılı bir iş çıkarıyorduk. Grubumuza yurtdışından davetler gelmeye başlamıştı. Cannes, Lyon ve Bordeaux'dan davet aldık. Ben bu turnelere katılamadım ve gruptan ayrılmak zorunda kaldım. Gruptaki arkadaşlarım çok ilerlediler ve grup profesyonel oldu.

Dünyanın birçok ülkesinde, hatta haritada Türkiye'nin yerini bile bilmeyen insanlara konserler verdiniz. Konserlerinizden sonra Türkiye için ne düşünüyorlar?

Demekki Türkiye'de herkes böyle diye düşünüyorlar. Hatta St. Petersburg'da verdiğim bir konser sonrasında 'Türkiye'de müthiş bir piyano ekolü var' demişlerdi.

Yoğun konser programınızın yanı sıra bulduğunuz her fırsatta gençlerle masterclass çalışmaları yapıyorsunuz. Sizden bayrağı devralacağını düşündüğünüz yetenekli isimler var mı?

Birkaç müthiş yetenek var, birlikte de çalışıyoruz. İsim vermeyeyim, şımarmasınlar, diğerleri de üzülmesin. Yakın zamanda herkes onların isimlerini duyacak. Gençlerle çalışmayı çok seviyorum. Her zaman onlara elimden geldiği kadar zaman ayırmaya çalışıyorum.

Türkiye'nin en önemli bestecilerinden Ahmed Adnan Saygun ile çok özel bir iletişimizi vardı. Onunla çalışan son inasanlardan birisiniz. Şimdi onun adını taşıyan sanat merkezinde konser vermek nasıl bir duygu?

Benim için İzmir deyince Saygun, Saygun deyince İzmir geliyor aklıma. Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi'ni onun ismini taşıdığı için ayrı seviyorum.

Gülsin Hanım Ahmed Adnan Saygun ileri yaşında yazdığı ikinci konçertosunu sizin için yazmış. Bu çok bilinmeyen bir konu sanırım. Bunu ilk öğrendiğinizde neler hissettiniz?

Adnan Saygun'un ikinci piyano konçertosunu bana adaması benim hayatımın en önemli olayıdır. Yıl 1985'ti, hocamın yaşı çok ilerlemişti. Birgün ona 'hocam bir konçerto yazdınız keşke bir tane daha olsaydı' dedim. Şöyle bir baktı, 'bir bakayım' dedi. Aradan birkaç ay geçti, birgün bana, 'Gülsin ikinci konçertoyu yazmaya başladım, senin için yazıyorum' dedi. O an bayılacak gibi oldum. O kadar çok heyecanlandımki ondan sonrasını hatırlamıyorum.