Röportaj/ Sinan KESKİN

Fotoğraflar/ Başak ATİLLA

Koronavirüs salgını son bir yılda birçok işletmeyi derinden sarstı. Hemen hergün gazetelere kapanan şirketler, mesleğini bırakmak zorunda kalanlar, hatta hayatına son veren insanlar yansıyor. Her ne kadar sayın AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kapanan dükkan olmadığını iddia etmiş olsa da caddelerde gördüğümüz manzara bunun tam tersini söylüyor. Özellikle özsermayesi yeterli olmayan, günlük alışverişle işlerini çeviren esnaf bir daha belki de hiç açmamak üzere kepenk indirdi.

Bu zorlu süreçte ayakta durmaya çalışan üç genç girişimci 'birlikten kuvvet doğar' felsefesiyle hareket ederek, kendilerine yeni bir yol haritası belirlediler. İlk bakışta birbiriyle pek ilgisi yokmuş gibi görünen üç farklı iş yapan Canses Özel, Burak Karail ve Orhan Altunsesli bu zorlu süreci oluşturdukları güç birliği ile atlatmaya ve geleceğe yönelik yeni bir iş modeli oluşturmaya karar verdiler.

Üç farklı iş

Üç genç girişimcinin bir ortak noktaları da kurumsal firmalarda çalışırken, değer görmemekten, çok çalıştırılıp az kazanmaktan, artan iş stresinden kaçarak yapmaktan keyif aldıkları işlere yönelmiş olmaları. Burak Karail, uzun yıllar önemli markalarda satış temsilciliği ve restoran müdürlüğü yaptıktan sonra ortaokul-lise yıllarında çıraklığını yaptığı boya-badana, tadilat işlerine yönelmiş. Canses Özel, işletme eğitimi almış, öğrencilik yılları da dahil bir çok işte çalışmış, staj yaptığı son firmada insan kaynakları departmanında kadrolu olarak çalışmaya başlamış ama kurumsal iş hayatının kendisini sömürdüğünü fark ederek bisikletiyle doğada daha çok vakit geçireceği yeni bir iş modeli geliştirmiş. Çalışma hayatının 10 yılını otomotiv firmalarının yedek parça depolarında geçiren Orhan Altunsesli ise, dört duvar arasında mutsuz bir şekilde çalışmaktansa hobilerini mesleği haline getirmiş. Altunsesli, tenis antrönürlüğü ile başlayan spor eğitmeni macerasında şimdilerde plates eğitmeni olarak hem hobisini gerçekleştiriyor hem de geçimini sağlıyor. Bu üç genç şimdi Bostanlı'da aynı mekanda hem içinde bulunduğumuz sıkıntılı süreci birbirlerine destek olarak atlatmaya çalışıyorlar hem de geleceğe yönelik projelerini hayata geçirmek için çalışıyorlar.

Boyacı satış temsilcisi

Benim bu gençlerle tanışmama Burak Karail vesile oldu. Burak ile ben Dokuz Eylül Üniversitesi İMYO Turizm ve Otelcilik bölümünde aynı sınıfta okumuştuk. 23-24 yılı bulan tanışıklığımız var. Üniversiteden sonra yüz yüze pek görüşemesek de sosyal medyadan iletişimimiz hep sürdü. Burak, mezun olduktan sonra kısa bir süre Hilton'da çalıştı. O dönem işletme eğitimini de tamamladı. Askere gidip geldikten sonra kendine yeni bir yol çizdi. Satış pazarlama alanına yöneldi. Uzun yıllar farklı firmalarda satış temsilcisi olarak çalıştı. Birkaç yıl önce boya-badana tadilat işlerine başladığını öğrendim. Kariyerindeki bu keskin dönüşümü kendisi şöyle anlatıyor: “Askere gidip geldikten sonra Coca Cola'ya girdim. Bodrum'da 5 yıl satış temsilciliği yaptım. Daha sonra babamın rahatsızlığı nedeniyle İzmir'e döndüm. Burada Temizocak restoranında müdürlük yaptım. Eski eşimle tanışıp evlendikten sonra Adnan Menderes Havalimanı'nda çalışmaya başladım. 2016'da bir ekonomik buhran yaşadım ve eşimin memleket olan Bilecik Bozhüyük'e taşındım. Orada önce Eti'de ardından Doğuş Çay'da satış temsilcisi olarak çalıştım. O dönem eşimle anlaşmazlık yaşıyorduk, ayrıldık ve ben tekrar İzmir'e döndüm.” Burak'ın kurumsal iş hayatından kopuşu da bu döneme denk geliyor. Burak, “Baktım belli bir yaşın üstündeyim artık kurumsal firmaların modern köleliğe döndüğünü uzun yıllar çalışarak gördüğüm için kendi işimi kurmaya karar verdim. 2018 yılıydı. Daha önce de ek işler yapıyordum. Anlaştığım bir marangoz vardı, puro kutusu, kişiye özel mobilyalar yaptırıp internetten satıyordum. Onun çok öncesinde, ortaokul ve lise yıllarımda yazları bir boyacının yanında çıraklık yapmıştım. İş cephe, dış cephe her türlü boya işi yapmıştım. Kendi işimi yapmaya karar verdiğimde temel eğtimini aldığım işe giriştim. Yavaş yavaş kendi ekibimi oluşturdum. İş aldıkça ihtiyaca göre benim yapamadığım kısımlar için iş birlikleri yapmaya başladım” diyor. Kurumsal iş hayatını modern kölelik olarak tanımlayan Burak, “En başta 18 saat emek sarf ediyorsunuz, şirketinize yüksek miktarlarda para kazandırıyorsunuz size verdiği maaş asgari ücret. Çalıştığınızın karşılığın alamıyorsunuz. İkincisi mobbing ve stres yükleme çoğaldı artık. Piyasa darladığı için bütün yöneticilerin üstüne yük biniyor o yükü de direk size yüklüyorlar. Bu da aşırı bir strese neden oluyor. İnsanların borcu harcı var, bir yerlere kıpırdayamıyorlar. Mecburen çalışmak zorunda kalıyorlar. Kendi işimi yapmaya başladıktan sonra psikolojim düzeldi. Tabiki kendi çapında stresi oluyor ama kendi işinde o kadar özgüvenli o kadar özgür oluyorsun ki işine odaklanıp en iyisini yapıyorsun. Yaptıktan sonra da o kadar güzel bir haz alıyorsun ki, bunu ben yaptım diyorsun” diye anlatıyor.

Sel baskını

Canses ile tanışma ve birlikte aynı mekanda çalışma hikayesini de söyle anlatıyor Burak, “Biz Canses'le bir yıldır tanışıyorduk. Birkaç ay önceki sel olayında bu dükkanı su bastı. Yardım etmeye geldim. Burayı temizledik, boyadık, toparladık. Ben daha önce ekonomik kriz nedeniyle dükkanımı kapatmış serbest çalışıyordum. Yer arıyordum. Birlikte çalışmayı teklif ettim. Kabul etti. Burada hem kendi işlerimi takip ediyorum hem de birlkte ileride yapacağımız projeleri şekillendiriyoruz. Birlikte bir sinerji yarattık. Benimle aynı dönemde Orhan hocada bize katıldı. Masrafları üçe bölüyoruz. Tek başımıza üç ayrı yer tutmaktansa bir arada birbirimize destek olarak güzel bir iş birliği oluşturduk.”

Ekibin en genci

Canses Özel, ekibin en genci. Henüz 28 yaşında. Celal Bayar Üniversitesi'nde İşletme eğitimi almış. Okurken, en çok duyduğu cumle, 'işletme mi okuyorsun, o zaman sen işsizsin' olmuş. Henüz 2. sınıftayken biri ona, 'Mezun olduktan sonra hiçbir baltaya sap olmayacaksın' demiş ve o da çalışma hayatına erkenden girmeye karar vermiş. Eğlence sektöründe, inşaat sektöründe, turizm sektöründe, düğün sektöründe, gıda sektöründe farklı farklı işler yapmış. Canses, bu kadar farklı sektörde çalışmasının sebebini şöyle açıklıyor, “Çünkü işletme, her alanda çalışabileceğiniz, öngöremediğiniz çok geniş bir konu. Mezun olduğunda, bir diş hekimi gibi, ne olacağım belli değil. O nedenle ne yapmak istediğimi, nelerden keyif aldığımı keşfetmeye çalışıyordum. Eğlenmeyi sevdiğimi fark ettim ama 15-16 saat çalışıp sonrasında elimde çok ufak paraların kalmasından pek hazzetmediğimi fark ettim. Bir ara palyaçoluk yaptım. 12 saat çalıştığımda bana 50 lira veriyorlardı. Dedim bu iş böyle olmaz. Bunu benim başka bir şekilde yapmam lazım dedim, kendi işimi kurdum. 3 saat çalışıp 450-500 lira kazanmaya başladım. Aslında ruhumda girişimcilik varmış ama ben farkında değilmişim.” Canses'in hikayesinin detaylarını ilerleyen günlerde ayrıca yazmayı planlıyorum. O nedenle şimdi bisiklet eğitmenliğine başlama sürecine ve Pedelanka'nın kuruluş hikayesine geçelim isterseniz.

Kiralık bisikletle başladı

Mezun olduktan sonra, staj yaptığı firmada kadrolu çalışmaya başlayan Canses, kısa sürede kurumsal iş hayatında olmayı istemediğini fark ediyor. Öğrencilik yıllarında içinde bulunduğu sivil toplum örgütlerinden, katıldığı seminerlerden edindiği tecrübe ile kendine yeni bir yol çizen Canses, o günleri şöyle anlatıyor: “Kurumsal hayatta mutlu olamadım. Çok mobbing de yaşadım. Net olarak karar verdiğim şey şuydu. Sosyal fayda üzerine bir iş yapacaktım. İlk aklıma gelen iş restoranların atık malzemelerini dönüştürüp, gübre haline getirip ihraç etmekti. Ama bunun için bir ekip ve yatırım olması gerekiyor. Bisikleti çok seviyorum, liseden beri turlara gidiyordum. Sonrasında internetten, bisikletle ilgili işler nedir diye aradım. İnsanların bisiklet sürüş eğitmenleri için yurt dışına gittiğini gördüm. Sonra karşıma 'bisiklet sürerek para kazanmak ister misiniz' diye diye bir ilan çıktı. Hemen formu doldurdum, aradılar. Anneme de; 'Bu iş İzmir'de, Türkiye'de yok. Bu iş başka bir iş. Ben bu işe girmek istiyorum' dedim. Bir süre bu ilanı veren kişiyle çalıştım ama hayata ve işe bakış açımız pek uyuşmadı. Bu işi kendim yapacağım diye ayrıldım. Türkiye Bisiklet Federasyonu'nda eğitime katılıp bisiklet antrenörlüğü belgesi aldım. 2018 yılında şirketimi kurdum. İlk başlarda kiraladığım bisikletlerle eğitim veriyordum. Zaman içinde kendi biskletlerimi aldım.” Artık sadece bisiklet sürüş eğitimi vermediğini, bisiklet turları da düzenlediğini anlatan Canses, “Bu iş Türkiye için henüz çok yeni. Ben başladığımda önümde fazla örnek yoktu. Genellikle bisiklet satan firmalar bu eğitimleri veriyor. Kendime yeni bir iş ve yeni girişimciler için yeni bir iş modeli yararttım. Şimdi temel bisiklet eğitiminin yanı sıra, ileri sürüş teknikleri eğitimi veriyorum, bisiklet turları düzenliyorum. Orhan hocayla birlikte Pedalanka Spor Kulübü'nü kurmaya karar verdik. Önümüzdeki süreçte yeni porjelerimizi hayata geçireceğiz. Hem yurt içi hem yurt dışı bisiklet turizmine yönelik işler yapacağız” diyor. Pandemi dönemi bir çok işi derinden etkilese de, toplu ulaşım araçlarından kaçış, doğada vakit geçirme isteği bisiklete olan ilgiyi artırmış. Canses, son bir yılda talebin çok arttığını dile getiriyor.

Bu bir hediye

Canses, üç farklı işin aynı mekanda olmasını ise şöyle değerlendiriyor: “Kolektif çalışmaya sıcak bakıyoruz. Burayı sel bastı. Biz deniz yataklarımızla yüzdük. Burası çamur içerisindeydi, Burak pırıl pırıl yaptı. Sonrasında bu alanı beraber kullanabilir miyiz dedi. Eşyalarının olduğunu söyledi. Ben de sıcak baktım. Çünkü bizim gibi neşeli, içten insanlara ihtiyacımız var. Aslında her yaşanan kötü olayın ardından öfkelenmek, isyan etmek yerine hediyesine bakmak lazım.”

İlginç bir tesadüf

Röportaja giderken Orhan Altunsesli'yi tanımıyordum. İsmi de hiç tanıdık gelmemişti. Ama sohbet ederken aslında aynı dönemde aynı üniversitede aynı bölümde olduğumuzu fark ettik. Hatta, başta söylediğim gibi Burak'ta bizimle aynı sınıftaydı. İşin ilginç tarafı aylardır birlikte çalışmalarına rağmen ne Burak ne Orhan üniversiteyi birlikte okuduklarının farkında değillerdi. Bu röportaj 23-24 yıllık sınıf arkadaşlarını birbiriyle tanıştırdı diyebilirim.

Otomotivden platese

Evet, Orhan Altunsesli de turizm otelcilik eğitimi aldı fakat turizm sektörünün kendisine göre olmadığını erken fark ederek otomotiv sektörüne yönelmiş. “Üniversiteden önce motor meslek lisesinde okumuştum. Turizm sektörünün bana göre olmadığını anladığımda otomotivde çalışmaya karar verdim. Yaklaşım 10 yıl boyunca Volkwagen ve Mercedes bayilerinin yedek parça depolarında çalıştım. Tüm günüm dört duvar arasında geçiyordu. Yaptığım işi hiç sevmiyordum. Bu döngüden spor yaparak kendimi kurtarmaya çalışıyorum. Spor hayatımın her döneminde vardı. Uzun yllar basketbol oynadım. Sonrasında tenise yöneldim. İlk evliliğimde sıkıntılı günler yaşadığım süreçte spor benim için bir kaçış noktasıydı. O dönemde Türkiye Tenis Federasyonu'ndan antrönürlük belgesi aldım. Karşıyaka Tenis Kulübü'nde 9 ay boyunca hiç para almadan staj yaptıktan sonra 3 yıl altyapıda ders verdim. Daha sonra farklı kulüplerde eğitim vermeye devam ettim. Bu süreçte plates ve bisikletle tanıştım, hayatıma yoga girdi. Yogayla birlikte hayata bakışım değişti” diye anlatıyor o günleri. Plates eğitmeni olan ikinci eşi ile birlikte Gaziemir'de bir spor salonu kuran Orhan, bisiklet tutkusu vasıtasıyla Canses ile tanıştıklarını ve frekanslarının tuttuğunu ifade ediyor. Orhan, artık haftanın üç günü Bostanlı'da, Cansen ve Burak'ın da işlerini yürüttüğü mekanda plates eğitimleri veriyor.

Orhan'ın spor salonu, pandemi döneminde kapanan, iş yapamayan işletmeler grubunda yer alıyor. Son bir yıl zorlu bir süreç geçirdiğini belirten Orhan, yavaş yavaş işlerinin toparlanmaya başladığı söylüyor.