Röportaj / Sinan KESKİN

Dünyayı etkisi altına alan ve hemen hemen tüm sektörleri etkileyen ve birçoğunda iş yapış biçimlerini değiştiren korona virüsünün etkisini en fazla hissettirdiği alanlardan biri kültür sanat oldu. Mart ayında alınan tedbirler kapsamında tüm sinema ve tiyatrolar kapandı. 1 Haziran'da başlayan normalleşme sürecinde sosyal temasın had safhada olduğu birçok sektör iş başı yaparken tiyatro ve sinemalara izin çıkmadı. 1 Temmuz'da beklenen izin çıktı ancak Türkiye genelinde sadece 15-20 sinema kapılarını açabilirken özel tiyatrolar henüz perde diyemedi. Öte yandan bu süreçte bazı özel tiyatrolar izleyicisiyle sosyal medya üzerinden buluşmaya çalıştı. Ancak bu çabalar tiyatronun yerini tutmadı ve hiçbir zaman da tutmayacak. Peki sanat eğitiminde durum ne? Uzaktan eğitim yönetimiyle sanat eğitimi mümkün mü? Güzel sanatlar fakültelerinde yetenek sınavları dönemine giriyoruz. Bu sınavlar nasıl yapılacak.
Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü Başkanı Prof.Dr. Semih Çelenk ile korona günleride sanatı, tiyatroların nasıl ayakta kalacağını, verilen destekleri ve yetenek sınavlarını konuştuk.


Semih Hocam hem tiyatronun pratiği içinde bir insansınız, oyunlar yönetiyorsunuz, yapım sürecinde yer alıyorsunuz hem de üniversitede tiyatro eğitimi veren bir bölümün başkanısınız. Öncelikle son dönem korona virüs salgını sürecinde alınan tedbirlerin GSF'de eğitim gören öğrencilere ve oyunculuk eğitimine etkilerini kısaca değerlendirebilir misiniz?
Korona salgını ve onun bir önlemi olarak uygulanan karantinaya üniversitede bahar döneminin henüz başında yakalandık. Öncelikle kısa süreli olacağına ve yüzyüze eğitime kısa sürede döneceğimiz umudu vardı. Ancak bu salgının boyutları ortaya çıktıkça ikinci dönemin de, finallerin de bütünlemelerin de yüzyüze yapılamayacağı ortaya çıktı. Şimdi önümüzde yetenek sınavları ve güz dönemi eğitimi var. Burada da bir belirsizlik söz konusu. Salgının seyrine göre nasıl bir yol izlenecek bunu bekliyoruz. Bahar dönemini uzaktan eğitim ile mümkün olabildiğince yürütmeye çalıştık. Ama sanat eğitiminin online olarak yapılması ne yazık ki mümkün değil. Zorunlu olduğumuz için imkanlar el verdiğince uzaktan eğitimle eksikleri tolere etmeye çalıştık. Ama böyle bir sanat eğitimi sürekli olamaz. Dünyanın en saygın tiyatro okullarından Yale School of Drama 2022 güz dönemine kadar öğrenci almamaya karar verdi örneğin. Fransa’da Napolyon döneminden beri ilk kez bakalorya sınavının bu yıl yapılmayacağı söyleniyor. Bu radikal bir karar gibi gelebilir, ama doğru bir karar. Bizde üniversiteye yerleştirme istihdamın bir parçası sayıldığı için böyle bir kararın alınması zor görünüyor.

Mart ayından bu yana tüm tiyatrolar, sinemalar vs. kapalı durumda. Özel tiyatrolar bu sürece ne kadar hazırlıklıydı?
Dünyanın hiçbir yerinde hiç kimse korona sürecine hazırlıklı değildi. Tabii tiyatrolar da hazırlıklı değildi. Olamazlardı da. Yaşadığımız şu iki üç ay bize gösterdi ki bu süreci çok yara almadan atlatanlar, ağır hasar görenler bir de bu durumdan karlarına kar katanlar, riski şansa dönüştürenler oldu. Örneğin e-alışveriş hacmi bu sürede beş-on misli katlanırken, tiyatroda, müzikte, dizi-sinema sektöründe, hizmet sektöründe, kafelerde, restoranlarda yevmiyeli olarak çalışan emekçiler bir anda işsiz kaldılar. Burada sendikalı, sigortalı olmanın işsizlik sigortası bakımından özellikle ne kadar önemli olduğu görüldü. Örgütlenmenin, dayanışmanın önemi bir kez daha ortaya çıktı. Tiyatrolar hazırlıklı olamazlardı çünkü tiyatrolar sattıkları biletle, krediyle, borçla yeni sezonlara hazırlanırlar ve bir sonraki sezonda bu borçları kapatmaya çalışırlar. Bilet maliyetleri çok yüksektir ama asgari ücretin ikibin lira olduğu bir yerde 150 liraya bilet satmanız imkansızdır. Şimdi salonlara kapasitelerinin yarısı oranında seyirci alındığında bileti iki misline satmanız gerekir. Var mı her tiyatroya sattığı bilet başına 50-100 TL destek verebilecek bir devlet?

Bu süreçte birçok sektör için destek paketleri açıklandı. Genelde sanat camiası özel de ise tiyatrolar bu desteklerden yararlanabildi mi?
Genelde sanat alanında özelde ise tiyatro alanında batıda görüldüğü ölçüde bir destek söz konusu olmadı ne yazık ki… Neo liberal sistem sanata “kar getirmiyorsa lüzumsuzdur” diye bakıyor zaten… Türkiye’de ise hem sanat lüzumsuz görüldüğü için hem de bu türden yardımlar muhalif sanatı terbiye ve ıslah işlevi gördüğü için ne yazık ki doğru bir biçimde organize edilemedi şimdiye kadar. Konut kredileri ucuzlamış bu arada… Müteahhitler cumhuriyetinde sanatçıların bir yeri olabilir mi?

Kültür ve Turizm Bakanlığı, yönetmelik değişikliği ile özel tiyatroların destek başvurularını 1 Temmuz'a çekerek, yeni sezon öncesinde mali kayıpları olan özel tiyatrolar için destek üst limitlerini profesyonel tiyatrolar için 80 bin liradan 150 bin liraya, geleneksel tiyatrolar için de 15 bin liradan 30 bin liraya çektiklerini açıkladı. Bu yönetmelik değişikliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bunun göstermelik olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu yardımlarda bir süredir politik ölçütler ve istihbarat bilgileri rol oynuyor. Ben de Gezi döneminde iki yıl üst üste bu kurulun üyesiydim. Yaptığım itirazlar neticesinde kuruldan atıldım. Bulunduğum ikinci yıl 12 topluluğa Gezi'ye dahil oldukları için yardım verilmemişti. Zaten birçok nitelikli topluluk bu yardıma başvurmuyor bile. Öncelikle Bakanlık bu konuda güven vermeli ve sanatsal ölçütleri ön planda tutan bir sistemi devreye sokmalıdır. Konuşmasını bilmeyen, oyun üretmeyen, sanatsal hiçbir niteliği olmayan başvurularla hakiki tiyatrolar aynı kategoride değerlendirilecekse bu desteklerin hiçbir anlamı yoktur.

Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Özgül Özkan Yavuzbir açıklamasında, özel tiyatroları kayıt altına aldıklarını söyledi. Bu ne anlama geliyor? Eskiden tiyatrolar kaçak mıydı?
Önceki sorunuza verdiğim cevapta da belirttiğim gibi kültüre ve sanata yandaşlık ve biat temelinde bakan zihniyet kayıt dediğinde ben “fişleme” anlıyorum nedense. Bu kayıt altına alma o tiyatrolardaki emekçilerin yararına olacaksa, bu kayıt altına alma nitelikli tiyatroları korsan tiyatrolardan, müsamere erbabından ayıracaksa ne ala. Ama bunun böyle olmayacağını adım gibi biliyorum.

Salgın sürecinde birçok özel tiyatro oyunlarını Youtube'da yayınladı. Bu yeni bir dönemin başlangıcı olabilir mi? Yeni neslin dijital yaşadığını düşünürsek tiyatronun Youtube'a taşınması mümkün olabilir mi? Bunun sürdürülebilirliliği var mı?
Yaşadığımız süreçte moral veren bir etkinlik olarak görüyorum bu yayınları. Tiyatronun güzelliği demodeliğindedir. Bu demodelik ise dijital değil de yüzyüze yapılıyor, aynı anda aynı mekanda paylaşılıyor olmasıdır. Bunun sürdürülebilirliği yok. Bunun bir anlamı da yok. Bu tiyatro da değil.

Bir süredir “yeni normal” dönemin içindeyiz. Salonlarda insanlara birebir ulaşan tiyatro için normalleşme süreci nasıl olacak sizce? İnsanlar yüzlerce kişiyle kapalı ortamlarda bulunabilecekler mi?
Arkadaşlarımızla da konuştuğumuzda şöyle bir öngörüde bulunabiliyorum. Aşı bulunmadığı sürece, insanların bir tiyatro salonunda yanyana oyun izlemesinin algısal olarak 2021 ilkbaharı ya da yazından önce olamayacağını düşünüyorum. Ödenekli tiyatrolar için bir sorun olacağını sanmıyorum. Onlar salona 10 kişi de girse oyunlarını oynayabilirler. Bağımsız ya da özel tiyatroların temsilleri ise öncelikle yerel yönetimlerin ya da kurumların kaşesini ödeyerek alacağı ve düşük fiyat ya da davetiye ile izletebileceği oyunlarla başlayabilir. Çünkü maddi olarak yarım ya da üçte bir salonlarla oyunların giderlerini karşılayabilmeleri mümkün değil. Cılız bütçeleriyle hiçbir bağımsız tiyatro bu riske giremez. Bu yaşanılan dönem böylesi durumlarda devreye girecek bağımsız bir kültür sanat fonunun ne kadar elzem olduğunu gösterdi bize.

Özel tiyatroların yeni dönemden beklentileri nedir?
Tiyatro ödeneksiz olarak yapıldığında çok pahalıya mal olan bir üretim… Bir de üstüne böyle olağanüstü şartlar yaşandığında bu üretim süreci giderek içinden çıkılmaz hale gelecektir. Bu yeni dönemde bağımsız ya da özel tiyatrolar uzunca bir süre ayakta kalma çabasına girecek. Bir kısmı üretimlerine ara verecek. Bir kısmı perdelerini kapatacak. Bu süreçte salon kiralarından tutun da, sigorta, vergi yükleri, depo kiraları, personel maaşları vb. birçok giderin nereden karşılanacağı belli değil. Bu dönemin hepimiz için çok öğretici olduğu kesin. Bir ülkenin egemen siyasetinin de, muhalif siyasetinin de, yerel yönetimlerinin de, demokratik kitle örgütlerinin de kültür sanat deyince popüler şarkıcıları anladığı yerde hakiki sanatın, edebiyatın okurdan ve seyirciden başka çaresi yoktur. Mümkün olduğunca çok insanımızın kültür sanatla tanıştığı ve sanat kurumlarına aldığı biletlerle, satın aldıkları kitaplarla can suyu olması tek kalıcı çaremizdir.