Zekiye ERGÜN

Üzerinden 60 yıl geçmesine rağmen  yürümemiz gereken çok yol var. Yine de 8 Mart için bir film çekmeyi düşündüğümde aklıma gelen ilk isim Suna Hanım oldu. Daha önce kendisi ile çalışmış ve çok yakından tanıma şansı bulmuştum. Seferihisar’da belediyenin sanatla hayatına dokunduğu kadınlarından biriydi. Çello ile öyle tanışmıştı; üretkenliği, yaratıcılığı ve duruşuyla özel biriydi.

Seferihisar’da Sabuncu Suna deyince sizi herkes tanıyor. Bize biraz kendinizden söz edebilir misiniz?

Adım Gülsüm Suna Kalaycı. Seferihisar Ulamış'ta yaşıyorum. Çiftçiyim, yüzde yüz doğal sabun üreticisiyim. Karakılçık ekmek, salça yapıyor, ürettiklerimi pazarda satıyorum. Kendim okuyamadım ama okuyanlara, onların bilgisine meraklı bir insanım. Yaptığım işi önce kendim beğenmeliyim.

Karakılçık buğdayından ekmek yapıyorsunuz. Karakılçık yerel bir tohum mu?

Çocukluğumda herkes karakılçık buğdayı ekiyordu. Ama şimdiki gibi traktör değil, sabanla, pullukla, atla -öküzle sürüp ekiyorlardı. Samanını hayvana yem, buğdayını ekmek, erişte, bulgur hepsini kendimiz yapıyorduk. Unu dedemin biri suyla biri rüzgarla çalışan iki değirmeninde öğütürdük. Suyla çalışanı hala burada duruyor. Herkes buğdayını sırtına, eşeğine, atına yükler bırakır, akşamüstü gelir ununu alırdı. 

Babaannem karakılçık unu, pekmez, ceviz biraz da sultaniye üzüm karıştırarak zeytinyağı ile yuvarlar, keser, çatalla bisküvi gibi süsler bahçesindeki fırında pişirirdi. Onun lezzeti bir başkaydı. Şimdiki bisküvitlere on basar. Şimdi ne yediğimizi biliyor muyuz? Hamburgerin içinde ne var biliyor muyuz? Keşke kendi kültürümüzün ürünlerini tüketsek. Örneğin bir mandalina kurusu var Seferihisar’ın. Cipse on basar, bin basar mandalina kurusu.

Eskiden kendine yeten bir yaşam vardı diyorsunuz yani köylü dışardan bir şey almaz mıydı?

Fasulyesinden, nohutundan, soğanından, bulgurundan, taze sebzesinden her şeyi kendimiz bahçemizde yetiştirirdik. Ne ekersen artırarak geri verir toprak. Etini parçalar kurutursun. Mesela kıymamı yapacaksın, öyle kavurur saklardık. Peynir dersen, pekmez dersen, bal bile her şey kendi ürünümüzdü. Eskiden bir tek gazyağı alınırdı. Yakıt olarak soba ve lamba için. Bir de biraz şeker ve çay. Hepsi o kadar. Şimdi torbasını, çantasını alan pazara, markete gidiyor. Köyde olduğu ve kendi üretebileceği halde.

Ulamış Köyü olarak hala kendi buğdayınızı ekiyor ve ekmeğinizi kendiniz yapıyorsunuz. Bize Karakılçık ekmeğin özelliklerini anlatabilir misiniz?

Karakılçık buğdayı buranın yerli atalık tohumu. Şimdi birçok yerde var ama Tunç Başkan sayesinde Seferihisar’da biz yetiştirmeye başladık. Ekmeği ekmek yapan unu kadar mayasıdır da. Unum doğal, mayam doğal. Yüzyıllardır birbirine eklenen maya. Her ekmek yapışımızda bir parça maya için ayırıyor, ekmek yapacağımızda da bir gün önceden onu büyüterek yenilemiş oluyoruz. Yenileme diyoruz buna.

Gluteni yeni öğrendik ama bunda gluten azmış. Karakılçık zaten başlı başına doğal, bu toprağın tohumu. Kendi fırınlarımızda pişirip, pazarda satışa sunuyoruz. Yiyen bir daha geliyor, küçük bir parça bile yesen doyuruyor. Fazla yedirmediği için kilo da aldırmıyor.

Yaptığınız sabunlardan biraz söz edelim. Doğal sabunun farkı nedir ve neden tercih edilmeli?

İlk başlarda kostikle başlamıştım sabun yapmaya. Ama araştırınca meşe külünden çok güzel sabunlar olduğunu duyunca, konuyu kiminle paylaşacağım. Babama anlattım, kendisi 95 yaşında hala bize yol gösteren üretken bir insandır. Babaannem eskiden ateş yakar kül yapar üzümü, inciri kurutmada bu külü kullanırdı. İncir külü potasyumu bol olan bir şey, potasa derdi bizimkiler. Çamaşırları külle yıkardık, çok yumuşak olurdu. Şimdiki yumuşatıcılara on basar, o kadar sağlıklı. Saçı yıkadığında hiç kepek olmazdı, yağlanma olmazdı. Ayrıca yağmur suyu biriktirip, kül ile bekletilir, sonra bu suyla köpürtülerek yıkanılır, yumuşacık bir saç olurdu.

Sabun yaparken ekmek fırınından çıkan odun külünü mü kullanıyorsunuz?

Ben fırını yakarken bahçemden çıkan atıkları kullanırım. Budama zamanı geldiğinde zeytin dalının yapraklarını önce keçi-koyun yer; kalan odunları fırında kullanırım. Ekmek yaptığım kül temiz kül zaten. İçinde ne naylon var ne poşet. Sadece çam çırası ile tutuşturulan temiz kül. Bunu tenekelerde yağmur suyunda bekletirim. Odun külünün minerali bol, yağmur suyunun minerali bol. Biz külü eskiden poğaçada, kurabiyede kalburabastıda kabartma tozu olarak kullanırdık zaten. Kül ile sıvı sabun yapabilirsin. Mesela külü kaynattın duruldu, bitki çayı, mesela ıhlamur, adaçayı, yeşil çayı kaynat; iki tane doğal sabunu rendeleyerek hafif karıştır, içine bir tatlı kaşığı gliserin koy, 1 litre sıvı sabun elde edersin. Çok kirli çamaşırların yakasına o sabundan sür, makinaya koyduğun zaman hem yumuşak hem temiz hem de mis gibi kokar. Gerçekten yumuşatıcı falan gerekmez. Sabunumun doğallığı kül, yağmur suyu ile oluyor. Kendi zeytinyağım, bahçemde yetiştirdiğim lavanta, adaçayı, defne yağını birebir üretenden, keçi sütünü gerçek üreticisinden alıyorum. Keçi sütlü ballı sabunum yağlı ciltlerde iyi sonuç veriyor. Ergenlik sivilcesinde, egzamada, sedefte denedim. Bir ara ısırgan otu kullandım, o saça çok güzel oldu. Aloe vera ciltte çok güzel, jel sabun da harika. Damadım tıp doktoru ona da danışıyorum bu konularda. Sabun alt suyunu kendi çamaşır makinamda, battaniye, kilim yıkamada bile kullanıyorum. Her şeyde yani taşları, kirli yerleri, mesela çaydanlıkları o suya batırıp bekletirsem çok güzel parlıyor. Tertemiz yani ne kireci ne lekesi, tertemiz çıkıyor. Ben sabun yapmaya elimden geldikçe devam edeceğim. Öğrenmek isteyenlere de öğretebilirim ama bir günde olmuyor o iş. Kendi yaptığımı bile bazen beğenmiyor, daha güzel olması için uğraşıyorum. Çok yapıp çok satma taraftarı değilim. Bir iki tane kullan beğenirsen gel al diyorum. Telefonla arayıp ne saçımda kepek kaldı ne yağlanma deyip, teşekkür ediyorlar. Beni bu daha mutlu ediyor. Yaptığım sabuna ne katabilirim, nasıl daha iyi yapabilirim onu düşünüyorum. Önceki değil, bugün yaptığım sabunu daha çok beğeniyorum.

Günümüzde üretmek yetmiyor, pazarlamayı da bilmek gerekiyor. Siz her şeyi tek başınıza mı yapıyorsunuz?

Bir düğün olsun köyün kadınları bir araya gelir yemekler yaparız. Üretirken dayanışma ve kooperatif çok önemli. Neptün Soyer öncülüğünde Seferihisar Hıdırlık Kadın Kooperatifimiz bize destek oluyor. Şimdi ürünlerimizi internette satışa sunmaya başladık. İsteyen evime gelip alıyor, pazarda da satıyorum ama çağa ayak uydurmak lazım. Telefonla veya internet üzerinden aldığım siparişleri, kargo ile her yere gönderiyorum. E-ticaret eğitimi aldık, ona da başladık.

Suna Hanım karbon ayak izi diye bir şey duymuşsunuzdur, siz ne düşünüyorsunuz?

Ben hiçbir şeyi ziyan etmem. Hatta içimde öyle bir şey var ki çalılar için öğütme makinaları var ya dallar toprağa gübre olarak geri dönsün istiyorum. Kullandığım sebze atığı, zeytin çekirdeği, çay posası hiçbir şey çöp değil. Bahçemde küçük bir çukur açar, içine atar ve kapatırım. Yaşamış olan her şey yine toprağa dönmeli diye düşünürüm.

Odun, kağıt atıklarını sobada ve fırında kullanırım. Cam, pet şişe onları da ayırır öyle götürür bırakırım dönüşüm kutusuna. Bu eğitim ailede başlar, sonra daha zor. Gelecek nesillere güzel temiz bir doğa bırakabilirsek ne güzel. Biz köylüyüz, köyde oturuyoruz. Şimdi tavuk yetiştirsen, yok hayvan eşiniyormuş, çeşiniyormuş; çeşinsin, eşinsin. Eskiden her evde üç beş koyun, birer inek vardı. Gittiler sağa sola şikayet ettiler. Hatta başkanımız orası köy, bana hayvan şikayetiyle gelmeyin dedi kaç defa. Hayvan olmazsa sütü, yumurtayı marketten alırız. Kokarsa koksun ya burası köy. Keşke koku öyle bir koku olsa. Kimyasal, zehir yok ki bunda. Doğa olduğu gibi yaşamalı. Mesela ormanlıksa orman, çalılıksa çalılık mesela. Dere yatağı ise dere yatağı olarak. Keşke derelere, denizlere salınan şu zehirler olmasa. Hayvan ise ayrı güzellik. Kedisinden, köpeğinden, kuşundan, kurbağasına.

Sizin çello çalan görüntünüz insanları çok etkiledi. Sanat sizin için ne ifade ediyor, zorluk yaşadınız mı bu konuda?

Eşim, kızlarım, oğlum beni hep desteklediler. Yapabilirsin, başarabilirsin dediler. Arkamda değil yanımda durdular. Zaten bizim köyümüz tiyatrosuyla, keman ve çello kursuyla örnek bir köydü. Senfoniden Hakan Hoca şunu bir tut diye çelloyu elime verdi.Öyle başladım. Konserler verdik, tiyatrocu arkadaşlarımla Avrupa ya gittik. Keşke herkes bir sanat dalıyla uğraşsa. Resim olur, müzik olur. Ne iş yaparsa yapsın, yaptığı işe ruhunu katsa. 8 Mart 365 gün videosu için link: https://youtu.be/C6Y5CziWEAQ