Röportaj/ Sinan KESKİN

Kitap okurken kaldığınız yeri nasıl işaretliyorsunuz? Sayfanın kenarını mı katlıyorsunuz? Kalem ya da sıradan bir kağıt parçası mı koyuyorsunuz? Belki de kitap ayracı kullanıyorsunuzdur. Sizi bilmem ama ben ayraç kullanmayı tercih ediyorum. Hem okuduğum kitabın sayfalarının zarar görmesini istemiyorum hem de kullandığım ayracın benimle birlikte kitabın sayfalarında dolaşmasını, baştan sona bu maceraya yoldaşlık etmesini seviyorum. Çoğu zaman da dönemsel olarak ruh halimi yansıtan bir ayracı yıpranana kadar ya da bir başka ayraç gönlümü çelene kadar kullanıyorum.

Kitaplar ve ayraçlar konusunda benim gibi hassas olanlar son yıllarda özel tasarımlara yöneldiler. Bu alandaki en başarılı isimlerden biri de Nurdan Güler. Evindeki atölyesinde bugüne kadar tamamen el işçiliğiyle 3 binden fazla ayraç üreten Nurdan Güler Türkiye'nin her yerinden gelen siparişlere yetişmeye çalışıyor. Tasarım patenti kendisine ait olan ayraçlarla kitap kurtlarının yoğun ilgi gösterdiği Nurdan Güler ile ayraçları ve başarı öyküsünü konuştuk.

Öncelikle kısaca Nurdan Güler’i tanıyabilir miyiz? Nurdan Güler Kimdir? Nasıl bir eğitim almıştır?

Lise dönemlerimde sanatın her dalına ilgi duyan, yanında şiir kitaplarını eksik etmeyen ve tiyatro gibi etkinliklerde rol alan bir öğrenciydim. Öğrencilik hayatım boyunca tek istediğim şey gerçekten severek yapacağım bir işe sahip olmaktı. Şunu net olarak biliyordum ki, her zaman üretmeye ve el sanatlarına ilgi duydum. Araştırdım ve benim için en uygun olduğunu düşündüğüm, aynı zamanda ilk tercihim olan Dokuz Eylül Üniversitesi Taş ve Metal İşlemeciliği'ni (şimdiki adıyla Takı Tasarımı ve Kuyumculuk Bölümü) kazandım. Her şey bu bölümü kazanmamla başladı. Üretime dayalı bir bölümdü. Her gün yeni bir tasarım çıkarmak ve üretmek zorundaydık. Tabi başlarda biraz zorlandım. Her atölye dersinde orijinal bir şeyler tasarlamak kolay bir iş değildi.

Üniversitede okuduğunuz bölümü seçme amacınız neydi? Mezun olduktan sonra mesleğinizi yapmayı düşünmediniz mi? İş hayatına nasıl girdiniz?

Doğal taşlara çok ilgi duyardım. Ve bu ilgim üniversite tercihimde büyük rol oynadı. Çünkü hem üretime dayalı tasarım yapıyor, hem de Gemoloji (Süs Taşları Bilimi) eğitimi alıyorduk. Mezun olduktan sonra mesleğimi yapmak için birkaç girişimim oldu. O arada kendimi geliştirmek adına pırlanta uzmanlığı eğitimleri aldım. Bu sürede zaman zaman tasarımlar yapıyordum. Takı, anahtarlık vb. üretimlerle, taşlarla ve metallerle tasarımlar yaparak kendimi geliştirdim. Ve okulumu bitirdikten sonra ilk etapta İzmir Büyükşehir Belediyesi kurs merkezlerinde takı tasarımı üzerine usta öğreticilik yaptım. İş hayatına bu şekilde yumuşak bir giriş yaptım diyebilirim.

Siyasetle tanışmanız nasıl oldu? Siyasi arenada hangi görevleri üstlendiniz?

Usta öğreticilik yaptığım dönem, yerel seçimlerin yaklaştığı bir dönemdi. Ben de bu seçimlerde aktif olarak görev almak istedim. Fakat mesai saatlerim uygun değildi. Ben de usta öğreticilik görevimden istifa ettim ve CHP'de seçim çalışmalarına katıldım. Seçimlerden sonra önce iki dönem gençlik kollarında yönetimde bulundum, sonra ana kademe ilçe yöneticiliği görevini üstlendim.

“N” ile başladı

Kitap ayraçları yapma fikri nasıl doğdu?

Aktif siyaset hayatımı kaplamıştı. Bu beni oldukça yormuştu ve siyasetten ayrılma kararını bu şekilde aldım. Birden günlerim bana kalmıştı, bol vaktim vardı. Bu sırada öğrencilik yıllarından kalan atölye malzemelerimle tekrar bir şeyler üretmeye başladım. Metallerle ve taşlarla uğraşmaya uzun bir aradan sonra yeniden döndüm. Hem evde hem de Kızlarağası Hanı'nda bir yakınımın atölyesinde kolyeler ve bileklikler tasarlayıp kıl testere ile üretmeye başladım. Ürettiğim ürünleri instagram hesabımda yayınlamaya başladım. Çok ilgi çekti. Kitap okumayı sevdiğim için atölyeye hep kitapla giderdim. Atölyesinde çalıştığım yakınım da altın ve gümüş metalleri keserek yüzük, küpe, kolye vb ziynet eşyaları kesim siparişleri alıp kesiyordu. Bazen kişiye özel tasarımlar yapıyordu. Bu siparişler bazen kolye ucu, bazen de küpe vb. olabiliyordu. İnsanlar kişiye özel tasarımlarla kendilerini özel hissediyorlardı. Ya da hayatlarındaki özel kişilere hediye ediyorlardı. Her insan kendini özel hissetmek ister. Ben de kendime büyük metal bir “N” harfi kestim ve bunu kitap ayracım olarak kullandım. Sadece bir harfti. Daha özel ne olabilir diye düşündüm. Ve ilk isimli ayracımı denemek amacıyla kendim için kestim. Hem şık, hem özel hem de kullanışlı bir tasarım çıkmıştı ortaya, bundan tam 7 sene öncesiydi. Ve evet yine “daha nasıl kişiselleştirebilirim” sorusundan yola çıkıp isimli kitap ayracının başına çeşitli figürler eklemeye başladım. Ve o dönemden bu güne kadar inanılmaz bir ilgiyle karşılaştım.

İlk ayracı kimin için yaptınız?

İlk olarak kendim için üretim yapıp görücüye çıkarmıştım. Sonrasında teker teker sipariş almaya başladım. Ve o sırada sevdiğim yazarların imza günlerine, onlar için özel hazırladığım ayraçlarla birlikte gitmeye başladım. Hakan Günday, Murat Menteş, Hasan Ali Toptaş, Buket Uzuner ilk yaptığım ayraçlara sahip yazarlardandır.

Üretimi nasıl ve nerede yapıyorsunuz?

Evimin bir odasını atölyeye dönüştürdüm. Ayraçları tamamen manuel bir yöntemle, yani kıl testere ile kesiyorum. İlk başlarda oldukça zorlandım. Çünkü sarı dediğimiz metal, altın gümüş vb. metallerden çok daha sert bir yapıya sahip olduğu için, kesimi oldukça zor. O yüzden her gün belirli bir sayıda kesim yapabiliyorum. Aksi halde kollarım tutuluyor.

Tasarımlarınızı nasıl belirliyorsunuz? En çok hangi tasarım ilgi görüyor?

Tasarımları tamamen, sipariş veren kişilerin talebi doğrultusunda oluşturuyorum. Öncelikle yazı tipi belirleniyor, düz yazı veya el yazısı gibi. Sonrasında kişinin mesleği veya özel zevklerinden yola çıkarak başına bir figür ekleyebiliyoruz. Mesela, avukat ise adalet simgesi terazi, doktor ise stetoskop, pilot ise uçak figürü gibi. Bunun haricinde sadece figür olarak çalıştığım Küçük Prens ve Mustafa Kemal Atatürk imza ayraçlar en çok ilgi görenlerden.

Patentini aldı

Bugüne kadar kaç ayraç yapmışsınızdır?

Hiç saymadım ama, instagram hesabıma baktığımda 3 binden fazla diyebilirim.

Seri üretim yapıyor musunuz?

Benim yaptığım iş seri üretim için uygun değil. Ayrıca bu işe emek vermeyi çok seviyorum. Ayraçları kargo ile göndermeden önce paketin içine ufak bir etiket koyarım. Ve etikette şöyle yazar; ‘Bu kitap ayracı size özel olarak el emeği ile üretilmiştir’. Kıl testere ile kesim yapmak oldukça zor olduğundan, toplu siparişleri çoğunlukla geri çeviriyorum. Her bir ayraca zamanımı ve emeğimi vermek beni mutlu ettiğinden sayıya odaklanmıyorum.

Markanızı ve/veya tasarımlarınızı kopyalamak isteyenler olmuş sanıyorum. Fikir haklarınızı nasıl savundunuz? Bu sürecin öyküsü nedir?

Evet, maalesef böyle bir durumla karşılaştım. Bu işe ilk başladığımda aslında bu kadar ilgi göreceğini tahmin etmediğimden, tasarımlarımı koruma altına almayı düşünmedim. Bir gün İstanbul Kapalıçarşı’da pırlanta üzerine çalışan biri ayraçlardan talep etti ve gönderdim. Sonrasında kendisi bunun iyi bir fikir olduğunu düşünmüş olmalı ki, anında tasarım patent başvurusu yapmış. Askı sürecinde haberim oldu ve hemen Türk Patent Enstitüsü'ne itirazda bulundum. Ama karşımdaki insan başvuruyu yaptığı için kendini hak sahibi görüp, bununla birlikte bana sosyal medya üzerinden hakaret ve iftiralarda bulundu. Ben de tasarımın bana ait olduğunu ispat etmek için Fikri ve Sinai Haklar Hukuk Mahkemesi'nde dava açtım. Mahkemeye ürünleri ilk benim yaptığımı ispat eden sosyal medya fotoğrafları, kargo fişleri, faturalar ve bu kişinin benden ürün istediğine dair mesajları sundum. Toplamda 14 ay süren mahkemeyi kazandım. Bunun üzerine Türk Patent Enstitüsü de tasarım tescilini bana devretti. Sonrasında iftira ve hakaretler için de tazminat davası açtım. Yaklaşık 2 sene sonunda yüklü bir miktar tazminat kazandım. Eğer açabileceğim başka bir dava olsaydı onu da açardım. Çünkü düşünmüş, tasarlamış, üretime geçmiştim ve kimsenin bu hakkı gasp etmesine izin veremezdim.

İnsan kendini iyi hissediyor

Kitap ayracı üretmenin en güzel yanı, gerçek kitapseverlerle tanışmak, buluşmak oldu. Sanırım en büyük şansım bu. Ve yaptığım çağrı sayesinde Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde bulunan ve kütüphanesi olmayan bir Anadolu Lisesi’ne 3 binden fazla kitap bağışı yaptık. Ve geçen sene, bağışçılar adına o okulu ziyaret etme fırsatım oldu. Çok güzel karşılandım. Tek dileğim bu kütüphane kurma ve kitap bağışı yapma konusunu başka okullarla devam ettirebilmek. Belki yaptığım iş itibariyle böyle bir misyonum yok ama, insana gerçekten kendini iyi hissettiriyor.