Röportaj/ Sinan KESKİN

Geçtiğimiz yıl yaşadığımız kurdaki ani yükseliş ve devamında süren dalgalanmanın etkisiyle birçok şirket konkordato talebiyle mahkemelerin kapısını çaldı. Son 1 yıl içerisinde konkordato ilan eden şirket sayısı binli rakamlarla ifade ediliyor. Konkordato sürecinde tanınan ilk 3 aylık geçici mühlet içerisinde mali yapılarının düzeltilemeyeceğine karar verilen şirketler ise iflas bayrağını çekti. Gerek konkordato sürecinde olan şirketler gerekse bu süreci tamamlayamayarak iflas eden şirketler kendileri ile birlikte 7 ila 15 şirketin daha ekonomik kriz yaşamasına hatta iflas sürecine girmesine neden oluyor. Bu şirketlerin birçoğu konkordato ilan eden şirketler kadar büyük olmadıkları için kendilerini korumaya alamıyorlar. Öte yandan öz kaynakları da yetersiz olduğu için sessiz sedasız ekonomi sahnesinden çekiliyorlar.

Şirketlerimizin yaşadığı ekonomik dar boğazın en önemli nedeninin öz kaynak yetersizliği olduğunu ve ticari yaşamlarında finansal koruyucu tedbirleri almadıklarını dile getiren Ege Finans Derneği geçtiğimiz günlerde hem reel sektörün hem de bankacılık sektörünün sorunlarını ve bu sorunlar için önerdikleri çözümleri içeren bir rapor hazırladı. Ege Finans Derneği kurucu Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Vurucu ile, hazırladıkları raporu, KOBİ'lerin ve bankacılık sektörünün sorunlarını ve önerdikleri çözümleri konuştuk.

Mehmet Bey öncelikle Ege Finans Derneği’nin amacını öğrenebilir miyiz?

Bankacılık sektörü Türkiye'de reel sektördeki şirketlerin damarlarında dolaşan kan gibi. Bankacılık dünyasındaki bir sıkıntı veya aksama reel sektöre çok daha ağır yansıyor. Ciddi batışlara neden olabiliyor. Biz de onu gördüğümüz için o noktaya gelmeden neler yapılabilir diye beyin fırtınaları yapıyoruz. Finans sektörünün tüm kesimlerini bu konuda bilgilendirmeye çalışıyoruz.

Yakın bir zamanda iki ayrı rapor hazırladınız. Hem reel sektör için hem de bankacılık sektörü için önerilerde bulundunuz. Bu raporları hazırlamaya neden ihtiyaç duydunuz?

Yurtdışındaki şirketlere baktığımızda çok uzun yıllar faaliyetlerini sürdürenler olduğunu görüyoruz. Mesela Japonya'da 700 yılında kurulmuş bir şirket var. Türkiye'de 200 yaşını görmüş olan tek bir şirket var. Onun dışında 100 yaşına yaklaşan 70 tane şirketimiz var. Şirketlerimiz çok fazla yaşlanamıyorlar. 2'inci ve 3'üncü kuşaklarda sıkıntılar ortaya çıkıyor. 4'üncü kuşağı görenlerin oranı yüzde 2'yi geçmiyor. Bu istatistiklere baktığımızda bizim yapımızda bir yanlışlık var diyerek yola çıktık.

Reel sektörde tespit ettiğiniz en önemli sorun nedir?

Reel sektör tarafında şirketlerimizin özellikle sermaye yapılarının güçlendirilmesine ihtiyaç var. Eğer bir şirketin öz kaynakları zayıfsa o şirket önünde sonunda bir sıkıntı yaşıyor. Çünkü şirketlerimizin bindikleri gemiler camdan yapılmış gibi. Okyanusa camdan yapılmış bir gemiyle açıldığınız zaman en ufak bir sarsıntıda önce dalgalanıyorsunuz sonra cam kırılıyor ve batıyorsunuz. Bunu birçok nedeni var ama ana neden zayıf öz kaynaklar.

Çözüm öneriniz nedir?

Belirli bir yıla gelmiş ve belli bir büyümeyi aşamayan şirketlerin bir araya gelmesi gerektiğini söylüyoruz. 10 yıl boyunca yıllık 1 milyon TL ciro yapıyorsa bu şirketin piyasada rekabet edebilmesi çok kolay değil. Bu tür şirketler ya kayıt dışına kayıyor ya da yaşayabilmek için piyasa koşullarının altında fiyatlar veriyor. Bir süre sonra da zaten bunu devam ettiremiyor. Dedik ki o zaman bu şirketleri bir araya getirelim. Bu bir kooperatif mi olur başka bir isim mi olur, konuşulabilir. Ülke genelinde, şehir ve bölge özelinde bir takım uygulamalarla bunun hayata geçirilebileceğini düşünüyoruz.  Bunun Soma'da bir örneği var. Soma'da kömür taşıma işinde 1-2 kamyonu olan çok sayıda insan var. Bu insanlar daha önce iş alabilmek için maliyetlerinin altında fiyatlar vermek durumunda kalıyorlarmış. Çünkü işi kaçırmak istemiyorlar. Bu sorunu görenler yaklaşık 10 yıl önce tüm kamyoncuları bir araya getirerek bir kooperatif kurdular. Kömür taşıtmak istediğinizde artık tek tek kamyonculardan fiyat almıyorsunuz. Kooperatifin belirlediği fiyatlar var. O fiyatın altına inilemiyor. Tek tek kamyon sahiplerine gidemiyorlar. Hepsi kooperatife bağlı. Bu şekilde para kazanmaya başladılar. Yapılan ticaret kayıt altına girdi. Bu Türkiye ekonomisi için de önemli o firmaların sürdürülebilir olması için de.

Öz kaynak yetersizliğinin yanı sıra şirketlerimiz alacak ve kur riski ile de karşı karşıyalar. Bu risklere karşı alınabilecek tedbirler konusunda ne öneriyorsunuz?

Firmalar satışlarının önemli bir bölümünü vadeli yaptıklarından, alacakların vadesinde ödenmemesi, firmada ciddi sıkıntılar yaratabiliyor. Bu riski önemli boyutta ortadan kaldırmak mümkün. Bu amaçla, sigorta şirketleri tarafından oluşturulan ve son dönemde devlet desteği deverilen alacak sigortası uygulaması firmalarda zorunlu duruma getirilebilir. Sigorta şirketlerinin bu sigorta için aldıkları komisyon oranı yıllık yüzde 1’in altında. Ürün yaygınlaştıkça, buradaki firmaya oluşan maliyette zamanla azalmaya başlayacak. Alacak riskini bu şekilde kontrol altında tutmak mümkün. Kur riskinin de firmalar tarafında kontrol altına alınması mümkün. Bankacılık sisteminde bu yönde geliştirilmiş olan forward (kur sabitleme) gibi, ürünler bulunmakta. Kur riski taşıyan bilançolarda, bu ürünlerin kullanımı da zorunlu hale getirilmeli.

Hazırladığınız raporun ikinci bölümü ise bankacılık sektörü ile ilgili. Bankacılık sektöründe tespit ettiğiniz sorunlar ve çözüm önerileriniz nedir?

Bankalar öz kaynakları dışında fon fazlası olanlarla, fona ihtiyacı olanları bir araya getiren kurumlardır. Bankalar, topladıkları kaynakları (mevduat) veya aldıkları sendikasyon kredilerini zamanında ödemek zorundalar. Bu ancak verdikleri kredilerini zamanında tahsil edebilirlerse mümkün olmakta. Bankalar açısından en büyük sorun NPL olarak ifade edilen, batak kredilerdir. Bankalar bu döngü içinde yaşadığı ciddi sıkıntılar zaman zaman reel sektördeki firmaların batmasına neden olabiliyor. Bankalarımızla reel sektörün çalışmasında, kazan kazan üzerine kurulacak bir sistem ile kredi verdiğiniz firmalarda resmi olarak oluşmayan ama gerçekte bunu ifade eden, yeni bir hissedar bankacılık uygulamasını öneriyoruz. Bu sistemin sağlıklı uygulanması durumunda, finans kesimi ile reel sektör arasındaki suçlamalar ve çekişmeler sona erecek, batan firmalardan dolayı oluşan NPL azalacak, milli gelir kaybı azalacak, işsizlik azalacak ve örnek bir model olacaktır.

Raporunuzda dikkatimi çeken bir öneriniz var. Gölge Ortaklık diye bir yapılanmadan söz ediyorsunuz. Nedir bu gölge ortaklık?

Finans kurumları firmalara açmış olduğu nakit ve gayri nakit kredi toplamı kadar firmalara gölge ortak olacak. Gölge ortaklığın çalışma esasları şöyle olacak; Finans kurumu fiilen kullandırmış olduğu kısa, orta veya uzun vadeli işletme sermayesi veya yatırım kredisi tutarında firmaya gölge ortak olacak. Gölge ortak olacak finans kurumları, firma ve ortaklarının kamuya veya 3.kişilere karşı taşıdıkları yükümlülük içinde olmayacak. En büyük krediyi açan banka, gölge ortaklığın lider gölge ortağı konumunda olacak. Kredi kullandıran bankalar, kullandırdıkları kredi oranında, gölge ortaklığın ortağı olacak. Gölge ortaklık, firmanın tüm nakit akışını takip ederek, finansal planlamasını kontrol altında tutacak. Gölge ortaklık, kendi içerisinde firma özelinde takip ve kontrol işlemini yapacak bir sorumlu belirleyecek. Bu sorumlu belirli aralıklarla, gölge ortaklığa rapor sunacak. Gölge ortaklık sorumlusu, firmanın yönetim toplantılarına katılacak. Gölge ortaklıktaki finans kurumu sayısında bir sınırlama bulunmamakta. Ancak, kredi riskini kapatan bir finans kurumu, o firmanın gölge ortaklığından çıkacak. Çalışma düzeninde bankalardan biri teminat aldığında, gölge ortak konumundaki tüm bankaların ortak teminatı olarak kabul edilecek. Banka riskini kapatıp çıktığında, bu teminat diğer gölge ortakların teminatında kalmaya devam edecek. Teminatı iptal edecek veya bırakacak banka, diğer gölge ortak bankalarının onayı olmadan bu işlemi yapamayacak. Gölge Ortak grubunda olan bir banka, firmadaki kredi limitini iptal ederek, riskini tasfiye etmek istemesi durumunda, diğer gölge ortaklarının onayı alarak bunu yapabilecek. Onay alınmadığı durumda, limit ve risk iptali yapılamayacak. Gölge Ortak olan bankalardan birinin kredi kullanımı yaptığı firma aleyhine bir yasal takibe geçmesi durumunda, yasal takip sonucunda elde edeceği tüm değerler (haciz, nakit..vb) gölge bankaların ortak haczi ve nakdi olarak kabul edilerek, risk payı oranında paylaşılacak.

Mehmet Vurucu kimdir?

1964’te Hatay’da doğdu. 1985 yılında Çukurova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü’nden mezun oldu. 2013 yılında Ege Üniversitesi’nde Para-Banka alanında yüksek lisansını tamamladı. 1986 yılında Yapı Kredi Bankası’nda müfettişliğe başladı. 1995 yılında yine aynı bankada İzmir Şube Müdürlüğü, 1997 yılında ise İzmir ve Manisa’da Ticari Bankacılık Bölge Müdürlüğü yaptı. 2000 -2003 arasında İzmir'de Koçbank Ticari Bankacılık Ege Bölge Müdürlüğü; 2003 – 2006 arasında İstanbul'da Koçbank Anadolu Yakası ve Bursa Ticari Bölge Müdürlüğü yaptı. 2006 yılında İzmir’e geri dönerek Yapı Kredi ve Koçbank’ın birleşmesinden sonra Yapı Kredi’de yeniden Ege ve Akdeniz Bölge Müdürlüğü’ne devam etti. 2010 yılında Alternatifbank'a geçti. 2015 yılında bu bankadan İzmir Bölge Müdürü olarak emekli oldu. O tarihten bu yana ağırlıklı olarak eğitim ve finansal danışmanlık hizmeti veren Mehmet Vurucu Eğitim Ve Danışmanlık Ltd. Şti./ Corbett Company'de genel müdür olarak görev yapmakta.