Röportaj / Didar DEMİRCİ

Ergün Gündüz hakkında internette çok fazla bilgi bulmak zor. Neyse ki Gırgır’ın yetiştirdiği en değerli çizerlerden biri olan Gündüz’ü yakından tanıma imkanı elde ettim. Utana sıkıla yanına gidip, “Gırgır’la başlayan bir kariyeriniz var. E sonra…” dedim. İnternette Ergün Gündüz hakkında pek bir şey bulamasam da kendisi hemen bu sorunu ortadan kaldırdı. Yaklaşık 1 saat süren görüşmemizde Gündüz, çizimlerle para kazanılan, Türkiye’nin 70’li yıllarını ve şimdiki dönemi anlattı. Böylece hem kendisini yakından tanıdım hem de sizlere onun bakış açısını yansıtma imkanı buldum.

‘PARLAK DÖNEMİN ÇOCUKLARIYIZ’

Gündüz hakkında araştırma yaptığımda kendisinin Kayseri doğumlu olduğunu gördüm. Bir Kayserili olarak Gündüz’le görüştüğümde ‘Hemşeriymişiz’ diyecektim ki ‘Ergün Gündüz kimdir?’ sorusuna verdiği cevaptan sadece orada doğduğunu, aile köklerinin Balkanlara dayandığını öğrendim. 1960 yılının Kasım ayında Kayseri’de dünyaya gelen Gündüz, 15- 16 yaşlarında bir gençken Gırgır Dergisi’nin parıltısından etkileniyor. Çizimlerini Gırgır Dergisi’nin Mizah Yönetmeni Oğuz Aral’a gösteriyor. Böylece kariyerine adım atıyor. Gırgır’da çalışmaya devam ederken bir yandan da eğitim hayatını sürdüren Gündüz, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezun. Gündüz, o dönemleri şu şekilde anlatıyor: “Hem resim yapıyorum, okula gidiyorum hem koşa koşa dergiye gidiyorum. Dergide sabahlıyorum. Sonra tekrar eve dönüyorum… Devamlı çiziyorum. O zamanlar çizerler için çok parlak bir dönemdi. Yani hem çizim yaparak para kazanıyorsun hem de mutlusun. Bugünün değerli çizerleri, hepimiz gençtik. Latif Demirci, İrfan Sayan, Hasan Kaçan… Kafaları birbirine yakın insanlardık. Çok gülüyor, çok eğleniyorduk. Fakat sokağa çıkınca birden bire herkes bize yabancı gelmeye başlıyordu. Asosyal oluyorduk. Hemen yan yana gelmeye çalışıyorduk. Okuldan çıkıp evde yemeği yiyip annemize bay bay dedikten sonra hemen yan yana gelmeye çalışıyorduk. Tabi ki yanımızda Oğuz Aral gibi çok değerli bir çizer vardı. O da bizi çok güzel eğitiyordu. Bizi eğitmek de çok kolay değil. O kapıyı kapattığı an biz Hababam Sınıfı oluyorduk. Odadan çıkınca yine gencecik çocuklarız… Ama çok da üretkendik. Dergiyi dünyada sayılı olan, en çok satan dergilerinden biri haline getirdik. Haftalık 500 bin satışı geçtik. Ayda 2.5 milyon insan satın alıyor. Okuyanlar ise 6-7 milyon. Üniversiteye bir dergi gelirdi, elden ele dolaşırdı. Çok ucuz bir kağıt olduğu için çok hızlı satılıp tüketiliyordu. Öyle parlak dönemin çocuklarıyız biz.”

'BUGÜN BİLE AKTİF OLANLARDANIM'

Gırgır’dan ayrıldıktan sonra Latif Demirci, Bülent Arabacıoğlu, Hasan Kaçan, Atilla Atalay, İrfan Sayar ve Abdülkadir Elçioğlu'nun da bulunduğu 20'den fazla Gırgır yazar ve çizeriyle birlikte ‘Hıbır’ adlı yeni bir mizah dergi çıkarttıklarını hatırlatan Gündüz, şöyle devam etti: “Hıbır da 500 bin sattı. Okuyucu hem Oğuz Aral’ı almak istedi hem de bizi. Sonra yavaş yavaş satışta azalmalar oldu, araya başka mizah dergileri girdi. Gittikçe küçüldü tirajlar. Günümüzde var olan mizah dergilerinin de tirajları 10 bin-20 bin… Bu sayılara bile iyi diyorlar. Ancak şimdilerde dergilerin peşinde koşan yok. Her şey dijitalde okunuyor. Bu durumu da anlıyorum. Eleştirmek için söylemiyorum. Dönem bunu gerektiriyor. Ama dediğim gibi o parlak dönemin çocuklarından biriyim. O dönemden gelip bugün bile aktif olarak çalışanlardan biriyim.”

YABANCILAR KEŞFETİ

Albrecht Dürer’den Picasso’ya kadar önemli ressamların eserlerinin sergilendiği Fransa’daki Picardie Müzesi’nde kendi çizimlerinin de yer aldığını söyleyen Gündüz, “Bu benim için çok değerli. Hala o müzede çizimlerim sergileniyor. Bu, yabancılar keşfettiği için oldu” dedi. Ayrıca, Birinci Dünya Savaşı’nın 100’üncü yılı anmasında tüm dünyadan önemli 20 yazar ve 20 çizerin bir araya getirilerek savaşın acılarının hikayeleştirildiği bir projeye de değinen Gündüz, “Seçilen 20 çizer arasında ben de vardım. Afrika kökenli Fransız bir yazarın kısa romanını çizdim. O kitabın içinde gençliğimde hayran olduğum çizerlerle aynı yerde buluşmak benim için büyük bir zevkti” diye konuştu. Söz konusu projenin ardından Amerika’dan teklif geldiğini de belirten Gündüz, Eylül 1969'da Forrest J Ackerman tarafından yaratılmış vampir çizgi roman kahramanı Vampirella’yı 50’nci yılında kendi kaleminden yeniden canlandırmış. Tüm bu işler üzerine Gündüz, “Bunlar neden değerli, çünkü bir daha bu kitaptan 100 yıl sonra yapılacak. Bunlar benim çok hoşuma gitmeye başladı. Hani en değerli zamanlara seçilen bir artist gibi olmaya başladım. Bu da beni onurlandırıyor” yorumunu yaptı.

ÇİZEN ADAM ZATEN SİNEMACIDIR

‘Çizgi çizen adam zaten sinemacı demektir’ diye konuşmalarına devam eden Gündüz, bugün Türkiye’nin de bir MARVEL’ı olabileceğini hissettirdi. Çizgi romancının; hikayeyi düzenlediğini, sahnenin dekorlarını oluşturduğunu, oyuncuları seçtiğini, ifadeleri belirlediğini vurgulayan Gündüz, “O kadar zor ki benim yaptığım, benden tabi ki de daha iyi sinemacı çıkacak. Eskiden sinema ile çizgi roman arasında bir fark vardı. Bilgisayar teknolojisi olmadığı için sinema her şeyi yapamıyordu. Mesela bir uzay filmi yapmak imkansızdı. Yapanlar da komik oluyordu, çünkü teknoloji yoktu. Ama çizgi roman bu filmi yapıyordu. Çiziyorsun, aklına ne geliyorsa çiziyorsun. Onun için sinema bir gün böyle bir film yaptığı zaman diyorlar ki, ‘A! çizgi roman gibi olmuş.’ Şimdi teknoloji değişti. Artık sinema tamamen çizgi roman filmi yapıyor. Bizde ise bunları görmeden, ‘hadi bir film yapalım hemen festivallerden ödül alsın, Oscar alsın çabası var. Sınıf atlamayı böyle kabul ediyoruz. Halbuki ürete ürete, aşama aşama gitmemiz gerekiyor. Biz parayı bulduk hadi hemen şunu yapalım diyoruz. O yüzden Gırgır bu işin en başındaydı. Oğuz Aral’ı eleştirmem benim bundan. MARVEL gibi bir yapı kurabilirdi. O büyürdü. Buradan patlayabilirdik” eleştirisini yaptı.

'ÇOK GÜZEL HATUN ÇİZİYORMUŞSUNUZ?'

Gündüz hakkında bir yorum bu: Çok güzel hatun çizen adam! Evet, Ergün Gündüz’ün çizimlerinde gerçekten de çok güzel hatunlar var. Peki bunun nedeni nedir diye sorduğumda Gündüz, şu yorumu yaptı: “Cazibedir. Yani Yunan heykellerindeki kadınların hepsi çok güzel. ‘Tüm Yunan kadınların hepsi öyle mi?’ diye tartışabiliriz. Sanatta şöyle bir şey var. Görüneni değil, görünmesi gerekeni çizeceksin. Bu bana hocamdan kaldı. Özdemir Altan’dan. Orada biraz görünmesi gerekeni yapıyorsun. Bazen ben model fotoğraftan, mesela beli o kadar ince değil ama daha ince çiziyorsun. Bu bir yorum hikayesi. Ayda 1 milyon tane manga satılıyor. Neden okuyorlar ve bakıyorlar biliyor musun? Kendi yapamadıkları şeyleri ya da olmayan şeyleri görmek için. Neden Japon çizgi filmlerinde Japonlar çekik gözlü değil? Çünkü öyle olmak istiyorlar ve onlara onu gösteriyorlar… Gerçekte böyle insanlar yok ama sen burada benim hikayemde görebilirsin.”

‘ÖZAL IMF’YE BENİM KARİKATÜRÜMLE GİTTİ’

Konuyu karikatürden açtım. Gündüz ise artık karikatür çizmediğini belirterek, bugün siyasi baskıların mizaha engel olduğunu ve eleştiriye tahammül edilemediğini aktardı. Karikatür çizdiği dönemleri anımsayarak da şunlar ekledi: “Özal döneminin en büyük çizeri bendim. IMF’ye benim karikatürümle gitmişti. İşte IMF’ye bu karikatürleri gösterip, ‘Bakın benimle böyle dalga geçiyorlar, lütfen para verin’ demişti. Benim çizdiğim karikatürlerden dolayı askeri darbe zamanında Kenan Evren bizim dergiyi kapattı. Bunlar tarihe geçen şeyler. İyi portre çizdiğim için derginin kapağını yapmak bana düşüyordu. Şimdi ise karikatürü bıraktım. O nedenle bu dönemin liderleriyle ilgili bir çizimim yok.”