Röportaj/ Sinan KESKİN

Alpay Okyay, 64 yıldır Türkiye'nin en lezzetli geleneksel Türk yemekleri ile müdavimlerine hizmet veren Adil Müftüoğlu Lokantası'nın üçüncü kuşak temsilcisi. Hayatı bu kadar lezzetli yemek arasında geçen Alpay Okyay, haliyle ipin ucunu biraz kaçırmıştı. 137 kiloya kadar çıkan Okyay, ayakkabısını bağlamakta bile zorlanmaya başlamıştı. Henüz 40 yaşına gelmeden bu kadar yüksek bir kiloya çıkan Okyay, yaşam kalitesinin düşmesi üzerine başta kızı olmak üzere sevdiği insanların isteğiyle zayıflamaya karar verdi. Bir diyetisyen kontrolünde diyet yapmaya başlayan Okyay, sadece 13 ayda tam 50 kilo vererek 137 kilodan 87 kiloya düştü.

Her gün müdavimlerine muhteşem lezzetler sunarken bir taraftan da kilosunu korumaya çalışan Alpay Okyay ile 13 aylık diyet öyküsünü, yeni hizmete giren Balçova'daki ikinci şubelerini, İzmir Lokantacılar ve Gazinocular Odası'ndaki hedeflerini ve en büyük tutkusu İzmirspor'u konuştuk.

Alpay bey, son yıllarda aşırı bir şekilde kilo almıştınız. Ama çok kısa sürede bu kilolardan kurtuldunuz. Kaç kiloya kadar çıkmıştınız?

Kilo vermeye başlamadan önceki 2-3 yıl içerisinde aşırı kilo almıştım. 137 kiloya kadar çıktım. Hem psikolojik hem de fiziksel olarak çok rahatsızlık hissetmeye başlamıştım. Etrafımdaki insanlar da, “Alpay kilo vermen lazım” diye uyarıyorlardı beni. Bunun üzerine zayıflamaya karar verdim ve diyetisyene gittim.

Kısa bir sürede bu kadar kilo almanızın sebebi neydi?

Çok dengesiz yemek yiyordum. 137 kiloya kadar çıkmamın en önemli sebebi gece yemek yememdir. Gece saat kaç olursa olsun mutfağa girer yemek hazırlardım. Evde yemek istemezsem üşenmezdim dışarı çıkar yerdim. Tatlıya olan düşkünlüğüm ve gece yemekleri aşırı kilo almama sebep oldu.

Bir diyetisyenden destek aldığınızı söylediniz. Diyetisyeniniz sizin yemek alışkanlıklarınızı nasıl değiştirdi? 13 ay gibi kısa bir sürede 50 kilo vemek kolay olmamıştır.

Diyet yapmak dengeli ve doğru beslenmek demek, hiç yememek değil. Pilav, makarna ve tatlılar dışında her şeyi yedim. Sadece dengeli ve doğru bir şekilde beslendim. Bunun yanı sıra spora başladım. Yağmur, çamur, soğuk demedim, her sabah sporumu düzenli yaptım.

Şu an kilonuz dengede mi?

Şu an kilomu koruma dönemindeyim. Vücut kitle endeksime göre ideal kilom 87-88. Bu kilomu koruyorum. Arada 1-2 kilo aldığım oluyor ama 90'ı hiç geçmedim.

Sağlık durumunuzda bir iyileşme oldu mu?

Olmaz mı? Benim kolestrolüm, şekerim, diğer vücut değerlerim hep sınırdaydm. İnsülün direncim 24 olması gerekirken 49'du. Diyete başladıktan sonra insülün direncim 49'dan 11'e düştü. Karaciğerimde yağlanma vardı, geçti. Kilo gerçekten insana zararlı. Bunu hissediyordum. Ama kilo verdikten sonra zararını daha iyi anladım. Hem sağlık açısında hem mental olarak kendimi daha iyi hissediyorum. Eskiden eğilip ayakkabımı bağlayamıyordum. Şimdi halı sahada top oynuyorum.

İzmir'in hatta Türkiye'nin en lezzetli geleneksel Türk mutfağı yemeklerini yapan lokantanın sahibi olarak bu kadar lezzetli yemek arasında nasıl kilo verebildiniz?

Bunu herkes merak ediyor. Ben bu yemeklerle kilo verdim. Evime de buradan götürüyorum. Sebzemi, etimi hep dengeli yiyorum. Gündüz protein yiyorsam akşam sebze yiyorum, akşam protein yiyorsam gündüz sebze yiyorum. Hayatıma yulafı soktum. Kahvaltıda haftanın 1 günü mutlaka sütle yulaf yiyorum. Ara öğünlerimde badem, fındık gibi kuruyemişler tüketiyorum. Hayatıma kefir girdi. Ara öğünlerde mutlaka bir bardak kefir içiyorum.

Diyet döneminde aileniz sizin bu çabanızı destekledi mi?

Zayıflama döneminde kızımı düşündüm. Ne kadar ömrümüz olduğunu bilemiyoruz. Ama daha uzun ve sağlıklı yaşayabilmek, kızıma daha uzun süre babalık yapabilmek için zayıflamam gerektiği düşüncesi diyet döneminde beni motive eden en önemli unsurlardı. Kızım da eşim de bana destek olmak için benimle birlikte diyet yaptı.

Özellikle yeni neslin beslenme alışkanlığı fastfood üzerine. Obez bir nesil yetişiyor sanırım.

Ben her zaman şunu savunuyorum; sağlıklı nesiller yetiştirmek ve kültürümüze sahip çıkmak için geleneksel Türk mutfağını yaşatmalıyız. Fastfood denilen, en basit tanımıyla, kötü yemek biçimi maalesef sağlıksız nesiller yetişmesine neden oluyor. Türk mutfağını özendirmek aileden başlar. Çocuk daha anne karnındayken bu lezzetlerle tanışmalı. Çocuk okula başladığı zaman, pizza, hamburger, patates kızartmasının peşinde değil, kurufasulyenin, musakkanın, tas kebabının, semiz otunun peşinden koşmalı. Çocuklarımızın bu lezzetleri bilmesi lazım. Meslek odalarının, belediyelerin, devlet kurumlarının Türk mutfağını özendirici etkinlikler yapması lazım. Hem fiziksel hem de zihinsel olarak sağlıklı nesiller yetiştirmek istiyorsak çocuklarmızı fastfoodtan uzak tutmalıyız.

Son seçimlerde İzmir Lokantacılar ve Gazinocular Odası başkanlığına adaydınız ama kazanamadınız. Yeniden aday olmayı düşünüyor musunuz?

Daha iki yıl var ama şartlar uygun olursa yeniden aday olacağım. Çünkü ben mesleğimi çok seviyorum. Mesleğime ve meslektaşlarıma hizmet etmek istiyorum. Mesleğimin güncel ve genel sorunlarında, meslektaşlarımın bireysel sorunlarında onların yanında olmak istiyorum. Aykut Yenice benim eski bir abimdir, 20 yıldır oda başkanlığı yapıyor. İzmir Lokantacılar ve Gazinocular Odası'nda artık bir değişim, yeni bir vizyon, yeni bir heyecan olması gerektiğini düşünüyorum.

64 yıl sonra Balçova'da ikinci lokantanızı açtınız. Buna neden ihtiyaç duydunuz?

Biz esnaf lokantasıyız. Öğlen 12:00 ile 16:00 arası hizmet veriyoruz. Akşam da açık mısınız diyen, çok müşterimiz, dostumuz vardı. Balçova'da mülkü bize ait olan bir yerimiz vardı. Orada da bir lokanta açalım ve akşam servisi verelim dedik. Ve geçtiğimiz günlerde ikinci şubemizi hizmete açtık. Kardeşlerim Alper ve Gökay Balçova'daki lokantayla ilgileniyorlar. Gece 22:00'a kadar hizmet veriyoruz. Aslında bu meslekte şubeleşmeye çok sıcak bakan biri değilim. Biz 3 kardeş olduğumuz için bir lokanta daha açabildik. Gideyim oraya da buraya da lokanta açayım gibi bir hedefim yok. Bunu doğru da bulmuyorum.

Sizden franchise isteyen oluyor mu?

Franchise bizim bitişimiz olur. Çok isteyen var ama vermem. Ruhunu koruyarak bu işletmeyi yaşatmak daha doğru.

Sizin bir diğer tutkunuzun da İzmirspor olduğunu biliyoruz. Bu tutku ne zaman başladı?

Ben anne karnından İzmirspor'luyum. Babam Giray Okyay 1980 ve 1988 yılında yöneticilik yaptı. İzmirspor 1989 yılında şampiyon olduğunda futbol şube sorumlusuydu. İzmirspor'u çok seviyorum. Bir esnaf olarak her partiye, her takıma saygılıyım. Ama lokantama İzmirspor flaması asarım. İzmirspor aslında her takım taraftarının sempatiyle baktığı bir takım. Şehrimizin ismini taşıyor, camiamızda çok güzel insanlar var, çok değerli sporcular yetiştirdi.

İzmirspor'un şu anki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

2000'den sonra bir düşüşe geçti. Bunun sebebi tabiki yöneticiler. Ama İzmirspor çok önemli bir marka. Gün gelip İzmirspor'un tekrar ayağa kalkacağına inanıyorum. Ama 1 sene sonra ama 10 sene sonra. Günümüzde bütün spor kulüpleri mali sıkıntı yaşarken İzmirspor'un çok önemli bir mali sıkıntısı yok. Çok değerli mal varlıkları var. Yeterki düzgün idareciler, düzgün projeleler gelsinler. İzmirspor tekrar ayağa kalkacaktır. Sistem düzgün oturtulursa bir daha bu günlere dönmez diye düşünüyorum.

İzmirspor'da yeniden yöneticiliğe talip olur musunuz?

Odaya kanalize olduığum için İzmirspor ile ilgili bir şey diyemem. Ama bir gün içime sinen bir ekip göreve gelirse İzmirspor'da çay bile dağıtırım. Benim için o kadar değerli. İlla başkan, yönetici vs. olmam gerekmiyor.

İlk seçim antremandı

Odamızın 2 bin 400 civarı üyesi var. Son seçimlerde 38 oyla kaybettim. O seçim benim için bir antreman oldu. Bir dahaki dönem yeniden aday olacağım. Sonuna kadar kovalayacağım bu işi. Çünkü mesleğimi seviyorum ve odamıza hizmet etmek istiyorum.

Ben emanetçiyim

Biz Adil Müftüoğlu Uğur Lokantası'nın emanetçisiyiz. Benim bu meslekte iki hedefim var. Birincisi burayı 4. kuşağa teslim edebilmek. Avrupa'daki gibi, Adil Müftüoğlu Uğur Lokantası'nın 100 yılı aşan bir lokanta olmasını sağlayabilmek. İkinci hedefim de oda başkanı olup meslek ve meslektaşlarıma hizmet etmek.