Hafta başında FETÖ soruşturması nedeniyle daha çok milliyetçi öğretmenlerin üye olduğu kamu çalışanları sendikasının bir şube başkanı gözaltına alındı.
Peki ne oldu da, böyle bir sendikanın şube başkanı hem de FETÖ suçlaması ile karşı karşıya kaldı?
Ben duyduğumda şaşırmadım.
Bakalım siz şaşıracak mısınız?
İsmini vermeyeceğim ama hikayenin kahramanlarını siz anlarsınız.

***

Başarısız darbe kalkışmasının ardından, en çok mağdurun yaratıldığı konu hiç şüphesiz ihbar mekanizması. Eline kağıt kalem alan, “Falanca da örgüt üyesidir. Filanca da örgüte yardım etmiştir” gibi tümceler kurarak pek çok insanın canını yakıyor.
Bu hikayenin de bunlardan hiç farkı yok...

***

Daha önce İzmir'de iktidara yakın memur sendikasının başkanı olarak görev yapan, daha sonra bu görevden istifa ederek iktidar partisininden milletvekili adayı olan, ancak konulduğu sıra nedeniyle seçilemeyen bir isim var.
Bir süredir sesi soluğu çıkmıyordu.
Seçimi kaybettikten sonra tekrar öğretmenliğe döner sanılmış ama, kendisi biraz da şimdinin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun himayesi ile bir bakanlığa bağlı kuruma genel müdür yardımcısı olarak atanmış.

***

Gel zaman git zaman, başarısız kalkışmanın ardından canı çok sıkılmış olacak ki, eski defterleri kurcalamaya başlamış.
Başlamış ve en çok da sendikacılık yaptığı dönemde kendilerine rakip olanları zorda sokacak düşüncelere dalmış.
Almış eline kağıt kalemi ve başlamış yazmaya.
Demiş ki; “Falanca sendikanın filanca şube başkanı, 2013 yılında düzenlediği basın toplantısında, dönemin milli eğitim müdürünün hayırsever bir vatandaşın okul yaptırılması için bağışladığı paralarla makam arabası aldığını söyledi. Bu haberi FETÖ'cü yayın organlarında yayınlatarak milli eğitim müdürünü yıprattı. Dolayısıyla örgütle illiyet bağı vardır...”

***

Olay doğru...
İddia edilen sendikanın şube başkanı denilen tarihte aynen o açıklamayı yapmış.
Ama bütün basın mensuplarına...
Dileyen yazmış, dileyen yazmamış...
Dahası da var...
O dönem iktidara yakın sendikanın başkanlık görevini yürüten, şimdinin ihbarcısı, o açıklama üzerine milli eğitim müdürü yerine çıkmış gazetecilerin karşısına, olayı ortaya çıkaran bakanlık müfettişini suçlayarak, söz konusu müfettiş hakkında ilgili belgeleri açıklamayı yapan sendikaya sızdırdığı suçlamasıyla soruşturma başlatıldığı şeklinde açıklama yapmış...
Yani, taaaa o zamandan kavga varmış...
Sonuçta, eline fırsatı geçirince de yazmış iki sayfa ihbar mektubunu, diğer sendikacının gözaltına alınmasına neden olmuş.
İşte buna tam da darbe fırsatçılığı denir.
Ya savcılık durumun farkına varıp, iki günde sendikacıyı salmak yerine OHAL kapsamında 30 gün gözaltında tutsaydı?
İhbarcının yüreğinin yağları mı eriyecekti?
İntikamını mı almış olacaktı?
Adalet mi sağlayacaktı?
Ve asıl soru:
Bu ihbarcıya, masum bir insanın gözaltına alınmasına neden olduğu için ne yapılacak?
Hakkında “iftira” suçlaması ile dava açılacak mı?

***

Kıssadan hisse;
Hangi siyasi görüşten olursanız olun, aklınızda adalet ve yüreğinizde vicdan taşımıyorsanız, insanlık sıfatını boşuna taşıyorsunuz.
Koltuğunuz, makamınız büyüyebilir ama hep küçük kalırsınız...