Monarşi düzeni, krallık rejimi uzun süredir terkedilmiş bir yönetim biçimi. Tek bir adamın ülkeyi idare etmesi ancak Bahreyn, Bhutan, Kuveyt gibi geride kalmış ülkelerde devam ediyor. Tek bir kişinin ülkeye yetmesi zaman ve donanım olarak mümkün değil. Bu yönetim tarzı yavaş yavaş diğer iş kollarında yayılarak devam etti. Önceden sadece bir müdürle yönetilen şirketlere CEO alınmaya başlandı. Etrafına donatılan bir çok yardımcıyla müdürün hem iş yükü azaldı hem de o işten daha yüksek performans alınması için farklı dallarda insanlar rol sahibi oldu. Emir komuta zincirinde üstte 1 kişi ve altında onlarca, yüzlerce, binlerce itaatçi dönemi geride kaldı. Bunun etkilerini sporda da görebiliyoruz. Basketbolun en üstteki vitrini NBA her zaman olduğu gibi diğer sporlara örnek olacak icraatler ortaya koyuyor. Kişisel oyuncu gelişim antrenörleri, hücum antrenörü ve savunma antrenörü diye ayrılan çalışanlar, başantrenöre büyük katkı sağlıyor. İstatistikçilerden hiç bahsetmiyorum bile. Tek adam yönetiminde, her şeyi ben bilirim kibirinin tamamen yıkıldığını görüyoruz NBA'de. Houston Rockets'in Koçu Mike D'Antoni'nin takımından ayrılıp Brooklyn Nets'in hücum antrenörü kadrosuna katıldığına şahit oluyoruz. Burada D'Antoni'nin sıfır egoya sahip olduğunu görüyoruz. İlk başantrenörlük deneyimini yaşayacak Steve Nash'ın altında çalışmam kibri taşımıyor, sadece faydalı olacağı departmana odaklanıyor. Steve Nash de, "Benim yanıma kurt bir hoca aldılar. Benim altımı kazmasın" paranoyaklığına düşmüyor. Ekip çalışmasına inanıyor. En yeni örnek olduğu için bu detayı verdim. Geçen sezonun NBA şampiyonu Los Angeles Lakers da Milwakue Bucks'un hocası Jason Kidd'i yardımcı antrenör ekibine almış ve hiç bir kaos yaşanmadan Le Bron'un takımı şampiyonluk yaşamıştı. Yine antrenörlerin ekip çalışmasıyla ilgili bir detay vermek verelim. Avrupa basketbolunda alınan molalardan sonra başantrenör direkt basketbolcularına taktik anlatmaya başlardı yakın zamana kadar. NBA'de ise molalardan sonra başantrenör, antrenörleriyle ayak üstü, kısa 10-15 saniyelik bir toplantı yapar. Hangi taktiği uygulayacağını tasarlar ve sonra oyuncularına anlatır. Son 5-6 sene de bu akımın da Avrupa basketbolua adapte olduğunu görüyoruz. Obradovic gibi dominant bir koçun bile artık son yıllarda mola sonrası antrenörleriyle kısa toplantılar yaptığına tanık oluyoruz. Artık futbolda da idare biçimi olarak bir rejim değişikliğinin zamanı geldi. İsveç Milli Takımı'nın bir dönem iki teknik direktörle çalıştığını biliyoruz. Lars Lagerbak ve Tommy Soderberg, Vikingler'de örnek bir ikili olmuşlardı. Ama pek devamı gelmedi. Futbolda hala monarşik düzenin devam ettiğini söyleyebiliriz. Yine nitelikli yardımcılar vardır mutlaka ama teknik direktörüyle yeri geldiğinde tartışacak ve düşüncesini savunacak bir yapı henüz oluşmadı. NBA'deki gibi homojen bir yapı yok. Türkiye'de aslında yıllar önce güzel bir örnek filizlenmişti. Fatih Terim, Sepp Piontek'in yardımcısı olarak, Mustafa Denizli de Jupp Dervall'in ekibinde en sesi çıkan antrenörlerdi. Bas bas biz çok büyük teknik direktör olacağız diyorlardı. Ki öyle de oldu, adlarını Türkiye futbol tarihine yazdılar. Ancak bu yapının devamı gelmedi. Oysaki Sergen Yalçın'ın yardımcı ekibinde Rasim Kara, Mustafa Denizli gibi kurt bir hoca olsaydı geçen hafta Alanyaspor karşısında 1-0 gerideyken iki deneyimli hocadan birinin uçuk bir taktik değişikliğiyle skoru çeviremezler miydi? Yada Başakşehir'de Okan Buruk'un yanında savunma alanında ustalaşmış Aykut Kocaman olsaydı, Şampiyonlar Ligi'ndeki en kritik maç olan 4-3 kaybedilen Leipzig mücedelesinde skor 3-3'e gelmiş iken Kocaman'ın bir taktiğiyle maç soğuyabilir miydi? Bunlar hep varsayımlar? Ancak basketbolda uygulanan, kabul gören, işe yararlılığı kabul görmüş idare biçimleri. Artık futbolda da antrenörlerin ekip çalışmasına inanması, altlarına-yanına gelecek kişilerin isimlerinden korkmaması gerekiyor. Yine aynı şekilde birinin yardımcısı olacak eski teknik direktör, "Ben zamanında şu takımla şampiyonluk yaşadım, çaylak birinin yanında yardımcı antrenör olmam" dememesi gerekiyor. Şu an için futbol bu homojen yapıya sahip değil ancak 20 yıl sonra bu tarz idare biçimin de yeşil sahalara geleceğini düşünmek uçuk bir fikir olmaz.