Haber / Rana Beyza ÖZTÜRK

Lezbiyen, gay, biseksüel, transgender, interseks... Onlar ‘alışılmış’ kalıplara asla sığmasa da tek bir isim altında yani LGBTİ+ çatısında birleşiyor. 1990'larda öncelikle ‘LGB’ kısaltmasıyla kulağımızda aşinalık kazanan bu kavram, zamanla ‘LGBTİ ve daha fazlası’ olarak toplumun önemli bir kesimini temsil etmeye başladı. Aslında LGBTİ+, insanlık tarihi boyunca hep vardı... Bazen saklı kaldı, bazen konuşulması hatta hissedilmesi bile yasaklandı... İnsanlığın var olduğu günden bu yana ne yazık ki kabullenilmese de en az gelişmiş olduğumuz bu kavram, günümüzde de pek çok ayrımcılık ve ötekileştirilme ile zincirlere vurulmak isteniyor. Öyle ki LGBTİ+ bireyler hala birçok toplumda dışlanıyor, ötekileştiriliyor, var oldukları bedenlere hapsediliyor ve hatta yaşam hakları ellerinden alınıyor.

Doğu’nun Batı’yla kucaklaştığı İzmir’de bile son üç ayda iki trans kadının öldürüldüğü, üç trans kadının ağır yaralandığı peş peşe nefret saldırıları yaşandı. Bu sadece, kayıtlara geçen, kamuoyuna yansıtılandı... Acı tabloya her geçen gün yenileri eklenirken Türkiye’de Erasmus Öğrenci Değişim Programı öğrencisi ve Yunanistan’da da LGBTİ+ topluluğu üyesi Sofia Daskalopoulou, Ege’nin iki yakasında yaşadıklarını ve kendi gibi olan bireylerin maruz kaldığı problemleri anlattı. Hem Yunanistan’da hem de Türkiye’de, hatta bunun gibi dünyanın pek çok yerinde cinsel kimlik mücadelesi vermek zorunda bırakıldıklarını aktaran Daskalopoulou, “Dünya ne kadar dönerse dönsün bizler nefret söylemlerinden aranamıyor, bu karanlığın içinden ne yazık ki çıkamıyoruz... Bu, gerçekten bir insan için çok zorlu bir mücadele. Toplumda, saçlarımızdan tutun da giyimimiz ve hatta tavrımıza kadar sanki tümüyle yanlış ve iğrenç insanlarmışız gibi karşılanıyoruz. Oysa sadece kimi seveceğimizi ve nasıl görüneceğimizi tercih etmek istiyoruz. Ben henüz 23 yaşındayım, sadece 23 yaşında... Yaşım bazılarına göre küçük olabilir ama benim mücadele etmem gereken kocaman bir dünya var...” dedi.

KITALARI AŞAN ENDİŞE

Ülkelerin isimleri değişse de insanlığın içindeki nefretin ortak olabildiğiyle yüzleşmek zorunda bırakıldığını söyleyen Daskalopoulou, sadece dış görünüşü nedeniyle şiddete maruz kalan pek çok trans birey olduğuna dikkati çekti. Dünyanın kendilerine sunduğu bu karanlık yüzün çok ama çok korkutucu olduğunu belirten Daskalopoulou, içinde bulunmak zorunda bırakıldığı düzeni şu kelimelerle anlattı: “Baktığınızda Ege’nin iki yakası da rengarenk... Tüm dünyada özgürlüğün ve medeniyetin başkenti olarak kabul edilen şehirlerden bahsediyoruz... Ancak tablonun bir de arkasındaki kısmı var. Bizim için geçerli olan kısmı... Herkes bilmeli ki ben her iki kıtada da geleceğimiz için endişeliyim...”

‘ANKSİYETE SAHİBİ OLDUM’

Türkiye'nin LGBTİ+ bireylere karşı yaklaşımlarına ilişkin gözlemlerini de paylaşan Daskalopoulou, “Türkiye’de toplumsal cinsiyet normları ve bunların toplumdaki rollerinin her geçen gün biraz daha katı ve zorlayıcı hale geldiğini fark ettim. Ülkenizle ilgili sıklıkla kadına şiddet haberleriyle karşılaşıyorum. Bunun yanı sıra öldürülen trans bireylerin haberleri de oluyor ancak anladığım kadarıyla onların üzerinde diğer şiddet olaylarında durulduğu kadar durulmuyor. Bunu sadece Türkiye’yi eleştirmek adına söylemiyorum, cinsel yönelimleri nedeniyle insanların ötekileştirilmesi adeta iki ülkenin de vazgeçilmezi. Çocukluğumdan beri sokağa çıktığımda hep ‘Acaba cinsel yönelimimi anlarlar mı?’ korkusuyla yaşadım. İtiraf ediyorum, hala içimde aynı korkuyu besliyorum. Türkiye’ye geldiğim zaman sokaktaki genç erkekler bana bilmediğim bir dilde sesleniyorlar. Ancak ne demek istediklerini anlıyorum. O an yaşadığım korkuyu tarif dahi edemem. Sürekli arkama bakarak hızlı adımlar atıyor, nabzımın atışını kulaklarımda duyuyorum. Geceleri yalnız yürürken korkuyorum; gündüzleri de durum pek farklı değil... Hayatım boyunca yaşadığım bu korkular nedeniyle artık anksiyete bozukluğuna sahibim. En büyük dileğim, Ege’nin iki yakasında da sokağa çıktığımda korkusuzca yürüyebilmek, doya doya gülebilmek” dedi.

‘YASALAR DEĞİŞTİRMİYOR’

“Sizin sahip olduğunuz görünüm nedeniyle bir büfeden ekmek alamadığınız oldu mu?” sorusunu da yönelten Sofia Daskalopoulou, ne yazık ki kendi gibi olan birçok bireyin gündelik hayatlarında bu tarz ötekileştirmelere çok fazla maruz kaldıklarını söyledi. Yunanistan’da LGBTİ+ bireylerin güçlendirilmesi için hukuksal anlamda çok fazla çalışma yapıldığını ancak bunun sadece bürokraside sınırlı kaldığının altını çizen Daskalopoulou, “Çünkü hayatlarımız hala geçmişten gelen ataerkil düzene sığdırılmaya çalışılıyor. Bunu insanlar bazen farkına varmadan bile yapıyor. Gittiğim yerlerde her zaman ‘Sen nesin? Erkek mi kız mı?’ gibi sorular soruyorlar. Kağıt üzerinde düzenlenen yasalar, ne yazık ki bireylerin sergilediği olumsuz davranışları değiştiremiyor. Hala şiddete maruz kalıyor, dövülüyor ve çoğunlukla hakkımızı savunamıyoruz. Birçok trans birey iş bulmakta zorluk yaşıyor. Yunanistan’da günlerce aklımdan çıkmayan çok karakteristik ve bilinen bir cinayet ve ayrımcılık vakası var. LGBTİ+ aktivisti Zak Kostopoulos ve travesti Zackie-Oh, polis ve bir esnaf tarafından dövülerek öldürüldü. Düşünün, bir insanı sadece renklerinden dolayı ölünceye kadar dövülüyor” diyerek, Yunanistan'da LGBTİ+ topluluğunun hala meydanlarda, barlarda, sokaklarda, otobüslerde, evlerinde, işlerinde, üniversitelerinde kısacası hemen her yerde şiddete maruz kalabildiğini aktardı.

Son olarak, herkesin özgürce yaşayabildiği rengarenk bir dünya dilediğini söyleyen Daskalopoulou, şu ifadeleri kullandı: “Ben içinde bulunduğum bedeni seviyorum. Sonuçta insanlar sadece giydikleri kıyafetlerden ve sahip olduğu bedenden ibaret değil... Yaşadığımız gezegende kendimize ve sevdiklerimize mutlu anlar bırakmak dışında ne istiyoruz? Bu yüzden biliyorum ki, her gün daha fazla mücadele etmeliyiz. Bu mücadeleden asla vazgeçmemeliyiz. Daha fazla bir arada olmalı, korkuların üzerine hep birlikte yürümeliyiz. İnanıyorum, bir gün rengarenk gökkuşağının altında hep birlikte ve özgürce dans edeceğiz...”

Bu yayın Hollanda Büyükelçiliği İnsan Hakları hibe programı desteğiyle yürütülen ‘Kadın ve LGBTİ+ Odaklı Şiddete Karşı İletişim Projesi-NAR Projesi’ kapsamında hazırlanmıştır. Bu yayının içeriğinden yalnızca 9 Eylül Gazetesi sorumlu olup herhangi bir şekilde Hollanda Büyükelçiliği’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.