Haber / Melda ÇETİNER

İstanbul’da, Kasım ayında 16 ilden 30 kadın örgütünün katılımıyla 24. Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezleri Kurultayı düzenlendi. Kurultay'da, kadına yönelik şiddetle mücadelede görev alan kurum, kuruluş ve merkezlerin çalışmaları, sorunları, uygulamadaki eksikliklerin fotoğrafını çekilirken, çözüm önerilerini içeren bir izleme raporu ve sonuç bildirgesi de hazırlandı. Raporda, dikkat çeken önerilerden biri de cinsel şiddet ve tecavüzlere karşı kriz merkezleri kurulması ve kadının beyanının esas alınması oldu.

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme sürecinin 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Hakkında Kanun’u geçersiz kılmadığına işaret eden rapor, kolluk kuvvetleri ve adli mekanizmaların yasa kapsamındaki koruyucu ve önleyici tedbirlerin gereğini yerine getirmesini vurguluyor.

Raporda, “Kadınlara, şikayetçi olmadan da 6284 kapsamında koruyucu ve önleyici tedbirlerden yararlanabilecekleri bilgisi kolluk kuvvetleri tarafından verilmeli” denildi.

'BEYAN ESAS ALINSIN'

Raporda, Türkiye’de önemli bir sorun haline gelen “cinsel şiddete” karşı alınması gereken önlemlere ilişkin ayrıntılı önerilere yer verildi.

Cinsel şiddetin ne olduğuna dair bilinçlendirme çalışmaları yapılması ve eğitimler verilmesi gereğine işaret edilen raporda, “Cinsel şiddet konusunda bütüncül ve uzmanlaşmış desteği bünyesinde toplayan ve önleyici çalışmalar da yürüten, acil ve kısa dönem desteğin yanı sıra uzun süreli sosyal destek veren, acil tıbbi ve adli müdahale desteği alınabilecek, uzman personelin çalıştığı tecavüz kriz merkezleri/cinsel şiddet kriz merkezleri kurulması için en kısa sürede hareket geçilmeli” denildi. Cinsel şiddetle mücadele kapsamında kadınlara destek veren profesyonellerin kadınları sürece, süreç içinde neler olabileceğine dair bilgilendirirken ne yapmak istediğine kendisinin karar vermesine imkan tanınması istenen raporda, şu değerlendirmeler yapıldı:

“Cinsel şiddet ile ilgili şikayet sürecinde kadının beyanı esas alınarak soruşturma süreci başlatılmalı, soruşturmaya başlanması için somut delil aranmamalı, etkin soruşturma yürütülmeli, şiddete maruz kalanın ifadesi yalnızca bir defa alınmalı, tekrar tekrar ifade vermek zorunda bırakılmamalı. Kadın örgütleri ve baroların cinsel şiddet konulu davalara müdahilliği kabul edilmeli. Bakanlığın atadığı avukatların tüm hukuki süreci takip etmesi sağlanmalı, takip etmiyorlarsa müdahil olmamalılar. Cinsel şiddet sonrası ne yapılması gerektiğine dair bir kılavuz hazırlanmalı ve öncelikli olarak ilk adımda destek vermesi gereken birimlere bu konuda meslek içi eğitim verilmeli.

Kadınların cinsel şiddete dair hizmet aldığı baro, hastaneler, okullar, sosyal hizmet merkezleri ve adliyeler başta olmak üzere tüm kurumlardaki ilgili çalışanlar şiddet ve cinsel şiddetin etki ve dinamiklerine dair bilgi sahibi olmalı, bu kurumlar kadından yana bakış açısı ile çalışmalı. İlgili tüm kurumların cinsel şiddete dair yaklaşımını ve izlenecek destek çalışmalarının ilkelerini belirleyen tutum ve politika belgeleri geliştirilmeli. Adli tıp birimleri ulaşılabilir olmalı, hastanelerin acil bölümlerinde muayene yapan hekimler şiddetin etki ve dinamiklerine dair deneyimli ve delil toplayabilecek yetkinlikte olmalı.”

PSİKOLOJİK VE SOSYAL DESTEK

Cinsel şiddete maruz kaldıktan sonra ihtiyaç duyulan sağlık desteklerinde cinsel yolla bulaşan hastalıklarla ve olası gebelikle ilgili muayene ve bilgilendirme yapılması, gebeliği önleme ve sonlandırma ile ilgili araç ve seçeneklerin sunulması gerektiği belirtilen raporda, “Cinsel şiddet sonrası ruhsal destekler yalnızca psikoterapi ile sınırlı kalmamalı. Cinsel şiddet sonrası ruhsal destekler şiddetin dinamiklerine hakim ve feminist perspektifle çalışan kadınlar tarafından sağlanmalı” görüşüne yer verildi.

Sosyal hizmet merkezlerinin kadınlar ve çocuklara psikolojik ve psikososyal destekler sunabilecek yetkinlikte olması gereğine işaret edilerek, çocuklar söz konusu olduğunda talebe gerek kalmadan ailelerin bu destekler hakkında bilgilendirilmesi istendi.

Raporda, “Göçmen ve mülteci kadınlar için cinsel şiddet sonrası destekler erişilebilir olmalı, tercüme desteği sağlanmalı ve tercümanlar dile hakim kişilerden seçilmeli’’ denildi.

7/24 TELEFON HATTI

Tedbir ve koruma kararlarının kadınların ihtiyaçları gözetilerek 6 ay veya süresiz verilmesi ifade edilen raporda, şu tespit ve önerilere yer verildi:

“Gizlilik kararı olduğu için devlet hastanesinden randevu alamayan, e-devlet, e-nabız, MHRS gibi sistemlerde kendi bilgilerine erişemeyen, bankalarda hesap açtıramayan, adresi olmadığı için kimlik çıkaramayan ve türlü sistemsel zorlukları yaşayan kadınların, tüm bu sistemleri kolayca kullanması sağlanmalı. Tüm ilgili kurumlar gizli kaydın ne olduğunu ve nasıl uygulaması gerektiğini kavramalı, özellikle Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM) bu konuda koordinasyonu üstlenmeli.

Kadınların sıklıkla çocukları için sağlanan sosyo-ekonomik destek (SED) sığınakta kalan kadınlar için de işletilmeli. SED benzeri düzenli ekonomik destek alamayan bekar ya da çocuksuz kadınların ihtiyaçları gözetilerek düzenli ekonomik destekten yararlanabilecekleri sosyal hizmet modelleri oluşturulmalı. ŞÖNİM kurumlararası koordinasyonu sağlayarak kadının ihtiyaç duyduğu desteklere erişimini mümkün kılmalı.

Sadece şiddete maruz kalan kadınlara yönelik 7/24 ulaşılabilir bir telefon hattı oluşturulmalı. Bu hat çok dilli hizmet sağlayabilmeli. Hattı yanıtlayanlar sadece polise ya da başka kuruma yönlendirme işlevi görmemeli.

Şiddet alanında donanımlı bilgiye sahip kadınlar, başvuru yapan kadınları aktif dinleyebilmeli, kriz durumlarında psikolojik ilk yardım çalışması yapabilmeli. KADES uygulaması çok dilli olmalı, Kürtçe dili eklenmeli ve kadınların uygulamayı rahat kullanabilmesi için kullanıcı dostu olmalı.”

SIĞINAK VE DANIŞMA MERKEZLERİ

Rapor, yerel yönetimlerin de elini taşın altına koyması gerektiğine işaret ediyor. Nüfusu 100 bini geçen belediyelerin sığınak açma yükümlülüğünü yerine getirmediğini ve sorumluluğu merkezi yönetime atttığına dikkati çeken raporda, “Her belediyenin ‘kadın danışma merkezi’ olmalı. Sığınak açması gereken belediyeler sığınak açmalı ve buna göre personel alımı yapmalı. Her belediye kendi yerelinde şiddete maruz kalan kadınların erişebileceği mekanizmaların bilgisinin yaygınlaştırılması için görünürlük çalışmaları yapmalı” ifadeleri yer aldı.

Raporda yer verilen, belediyelerle ilgili öneriler ise şöyle;

“Bakanlığın yönetmeliğindeki kurallar ve baskıcı tavırlar yerine belediyeler bir araya gelerek kadınların ihtiyaçlarına göre ve kadından yana bakış açısıyla yeni bir sığınak işleyişine dair yönetmelik oluşturmalı.

Yerel yönetimler kadına yönelik şiddetle mücadelede somut adımlar atabilmek için alanda çalışma yürüten bağımsız kadın örgütleri ile etkin işbirlikleri geliştirmeli, işbirliğinin takip süreçleri şeffaf olmalı, böylece sivil toplum ve kadın örgütleri tarafından izlemesi kolaylıkla yapılabilmeli.

Yerel yönetimler, özellikle pandemi sonrası artan kadın yoksulluğu için sosyal politika kapsamında bütçe ayırarak kalıcı çözümler sunmalı, özellikle barınma ihtiyacına somut cevap vermeli.

Yerel eşitlik eylem planları bir an önce tüm belediyelerde hazırlanmalı, hazırlık süreçleri eşitlik birimleri ve sivil toplum örgütlerini kapsayıcı şekilde yapılandırılmalı ve uygulanmaya başlanmalı.

Belediyeler, LGBTİ+’ların özellikli ihtiyaçlarını katılımcı bir şekilde tespit etmeli ve bu ihtiyaçları ertelemeden karşılamalı.”

12 yaş üstünü çocuklar

Kadın örgütleri, şiddet gördüğü için evini terk etmek durumda kalan kadınlara hizmet veren toplam 149 sığınağın (sığınmaevi) yetersiz kaldığı, bu nedenle daha çok sayıda açılmasını istiyor.

Sığınakta kalan kadınlar için kadının ve çocuğun ihtiyaçlarını da gözeterek kreş desteği sağlanması gerektiği belirtilerek, 12 yaş üstü erkek çocuklarının sığınaklara kabulünü engelleyen yönetmeliğin gözden geçirilmesi ve ev desteği sağlanması önerildi.

Sığınaklar için özellikli personel istihdamı sağlanması ve personelin güçlendirilmesi için eğitimler, süpervizyon ve psikoterapi destekleri sunulması gerektiği kaydedilen raporda, “Personelin rol dağılımı adil yapılmalı, kadınların ihtiyacına göre belirlenmeli ve psikolog, sosyal çalışmacı, idareci gibi ayrımlar net şekilde yapılmalı. Hem alanda çalışan psikolog ve sosyal çalışmacılara, hem tüm ilgili birimlerdeki müdürlüklere düzenli aralıklarla sığınak nedir, nasıl yürütülmesi gerekir konularında atölye yürütülmeli” denildi.