Haber/Didem ÇAM
Saldırganlık ve şiddet davranışları gösteren bireylerin artması, kadına yönelik şiddetin hatta kadın cinayetlerinin her geçen gün daha da çoğalmasına neden oluyor. “Bu ülke her gün kadın cinayetleri haberleriyle uyanıyor maalesef” diyen Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP) Kadın Meclisleri Temsilcisi Nurşen İnal, kadınların erkekler tarafından neden şiddete maruz kaldıklarını sıraladı. Klinik Psikolog Beril Papuççuer Ceylan ise konunun psikolojik boyutunu ele aldı.

 

YAŞAM HAKLARI ELLERİNDEN ALINIYOR
KCDP Kadın Meclisleri Temsilcisi Nurşen İnal, erkeklerin kadınlara şiddet uygulamasının nedenlerine şu şekilde değindi: “Bu ülke her gün kadın cinayetleri haberleriyle uyanıyor maalesef. Kadınlar en yakınındaki erkekler tarafından boşanmak istemek, barışmayı reddetmek, ilişkiyi reddetmek yani kadınların kendi hayatlarına dair bu kararları alma aşamasında öldürülüyorlar. Kadına yönelik şiddet, cinsiyeti nedeniyle kadına uygulanan sistematik şiddet davranışlarıdır. Bu şiddetin ardında erkeklerin toplumun her alanında, her kültürde görülen egemenlikleri ve kadın erkek arasındaki eşitsizlik yatar. Erkeklerin kadınlara şiddet uygulamasının nedeni güç göstermek, öfke boşaltmak, kadınları kontrol etmek ya da cezalandırmaktır. Fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik, dijital şiddet biçimlerinin tümü bu amaca yöneliktir. Kadınlar kendi hayatlarıyla ilgili karar alma aşamasında çalışmak istemesi, eğitim almak istemesi, şiddet gördüğü ilişkiyi bitirmek istemesi, mutsuz olduğu için, şiddet gördüğü için boşanmak istemesi yani öznesi olduğu hayatın kararlarını almak istediği için şiddete uğruyor ve şiddetin en üst aşaması olarak öldürülüyorlar. Yaşam hakları ellerinden alınıyor.”

 

ŞİDDETE EĞİLİMİN SEBEPLERİ
Günümüzde şiddetin her geçen gün daha da artması akıllara “Bir insan neden şiddete meyilli olur?” sorusunu getirdi. Peki, şiddete eğilimin sebepleri nelerdir? Şiddete eğilimli olan bireylerin özellikleri nelerdir? Saldırganlık ve şiddet davranışlarının olmaması için çocuklar nasıl yetiştirilmelidir? Klinik Psikolog Ceylan, merak edilen tüm bu soruları 9 Eylül Gazetesi için yanıtladı.

Ceylan, “Saldırganlık, başka bir insana zarar vermeye, acı çektirmeye veya yaralamaya yönelik davranışlarken, şiddet ise güç kullanmak, baskı uygulamak, başka insanlara zarar vermeye ve yaralamaya dönük hareketleri de içeren saldırganlık anlamlarına gelmektedir. Kişilerin saldırgan eğilimleri hatta şiddetle ilgili fantezileri olabilir ancak çoğu kişi bunu bir düşünceden ibaret olduğunu kavrar kontrolünü yitirmez ve eyleme dönüşmezse haliyle şiddet ortaya çıkmaz. Saldırganlığın oluşması ve sürmesinde olayların algılanması ve yorumlanması önemli rol oynar” diye konuştu.

Kişilerde şiddet davranışının nedenlerine de değinen Beril Papuççuer Ceylan, “Öfke ve saldırganlık olduğunda kişi haksızlığa uğramışlık duygusu, haklarına veya değerlerine saldırıldığı, bu durumun gereksiz ve bilerek yapıldığına ilişkin algısal temalar hakim olur. Çoğunlukla kendilerinin kurban olduğu düşüncesi ve buna bağlı olarak kendilerine yapılan yanlışın sonucu olarak haklılık payı biçerek kendilerini savunurlar. Yani şiddete maruz kalıp kurban olmuşlar sonra da şiddete başvurmak zorunda kalmışlardır. Ayrıca geçmiş deneyimleri sonucunda saldırganlık davranışları kazanmaları, bu tür davranışlarından dolayı ödüllendirilmeleri takdir edilmeleri, çevreleri tarafından doğrudan teşvik edici nedenler olması saldırganlık ve şiddetin kişilerarası şiddetin artmasındaki nedenlerdendir” diye görüş belirtti.

ENGELLENME SALDIRGANLIĞI ARTIRIYOR

Klinik Psikolog Beril Papuççuer Ceylan, şiddete eğilimin sebeplerine şöyle devam etti:

“Kendisinin hakkı olan şeyin başkasına verilmesi kişiyi kızdıran bir sebeptir. Haklarını ve kendini korumak için buna dönük tehditleri sezmek insanlarda önemli bir uyum sağlayıcı mekanizmadır. Buna bağlı olarak kendini fazla korumaya geçmek demek biraz da diğer insanların kendilerini korumalarına karşı duyarlı, kendi koruma duygusuna kör kalmasını da getirebilmektedir. Diğer insanların bizi kontrol etmesi, çaresizliğimizi görmemesi, ret etmesi sevilmediğimizi hissettirir, karşıdaki kişiyi bu durumda kötü algılar ve öfke duyarız. Bu da kendimizi savunmaya dönük saldırıya geçmemize sebep olur. Kavga etmek, saldırmak, üstün gelmek kendimizi tekrar güçlü ve değerli hissetmemizin bir yolu haline gelir. Saldırganlığa teşvik eden güçlü nedenlerden biri de engellenmedir. Engellenmenin yoğun olduğu durumlar saldırganlığı artırır. Yani hafif veya orta derecede olanlar saldırganlığa sebep olmayabilir ya da artırmayabilir diyebiliriz. Engellenmenin keyfi, yersiz ya da haksız olarak görülmesi durumu, saldırganlığı arttıran bir durum haline gelir. Buna maruz kaldığını düşünen ya da algılayan kişi, kendine karşı yapılan bu yanlışın ancak misilleme yoluyla halledebileceğine inanır ve şiddete başvurur.”

ŞİDDETE EĞİLİMLİ KİŞİLERİN ÖZELLİKLERİ
Şiddete eğilimli olan bireylerin özelliklerini anlatan Klinik Psikolog Ceylan, “Kişi kendisini kurban, saldırdığı kişiyi ise düşman olarak görmektedir. Bu tip kişiler, kendilerine dönük olumlu çıkarımlar yaparken karşı tarafla ilgili olumsuz değerlendirmeler ve çıkarımlar yapar. Bu davranış ve düşünme türü antisosyal davranışları da kapsar. Antisosyal kişilik bozukluğu olan kişiler şiddete en çok eğilimli kişiler grubundadır. Bu gruba giren kişilerin ortak özellikleri; eğitim süresinin az olması, şiddet eğiliminin çocukluktan itibaren başlaması, çocukken hayvanlara eziyet etmenin yaygın görülmesi, empati duygularının az ya da hiç olmaması, yaptıklarından dolayı suçluluk hissetmemesi, üzülmemesi, pişman olmaması sayılabilir. Şiddete eğilimli kişilerde diğer insanlardan gelen reddedilmeye dayalı olayları gerçek ya da gerçekdışı olsa da kendilerine yapılmış haksızlık, saygısızlık, hiçe sayılma, güç gösterisi hatta zulüm olarak yorumlama yatar. Buna dönük haliyle kişilerarası beceriler de az gelişmiştir” şeklinde konuştu.

ŞİDDET GÖREN ÇOCUKLAR, ŞİDDETE BAŞVURUYOR
Şiddete maruz kalan çocukların ileride kendilerinin de şiddete başvurduklarını dile getiren Beril Papuççuer Ceylan, “Çocuklukta ve bebeklikte kötü muameleye maruz kalmış ve istismar edilmiş kimselerin yetişkin yaşamlarında kendilerinin de benzer davranışlar gösterdiği bilinmektedir. Şiddet ve saldırganlığa maruz kalmış kimselerin kendilerinin de sonraki yaşamlarında şiddete başvurmalarının bireyin işlev gösterdiği bütün alanlarda yani bilişsel, duygusal ve fizyolojik alanlarla ilişkili olduğu düşünülmektedir. Gördüğü her tür kötü muamelenin çocuklarda saldırgan davranışları artırdığı, bunun da dış dünyaya olumsuz bakma ve yaklaşma nedeniyle olduğu sanılmaktadır. Çocuk, dış dünyadan sürekli tehdit beklentisi içinde olduğunda bu da aşırı uyarılabilir bir duruma yol açmaktadır. Bir kez belli bir davranış örüntüsü ve fizyolojik cevap yerleştikten sonra onun artık değişmesi de zorlaşmaktadır” ifadelerini kullandı.

ÇOCUKLARA KÖTÜ MODEL OLUNMAMALI
Klinik Psikolog Ceylan, saldırganlık ve şiddet davranışlarının olmaması için çocukların nasıl yetiştirilmesi gerektiğini maddeler halinde şu şekilde sıraladı:

-Çevre, şiddet göstererek çocuğa kötü model olmamalıdır.

-Çocuğun saldırgan davranışları pekiştirilmemelidir.

-Çevrenin ve diğer insanların sürekli tehlikeli olduğuna dair bir inanç geliştirmesine yol açılmamalıdır.

-Duyguların eylemlerle değil sözlerle aktarmasına dönük ifade etmesi alışkanlığı kazandırılmalıdır.

-Çocuk kızgınlık ve öfke duygularını ifade ettiğinde, yersiz görmemeli, yargılamamalı, suçlayıcı bir tavırda olmamalı ve çocuğu anladığımıza dair bir tutum sergilenmelidir.”

“Şiddete sıklıkla maruz kalan çocuklar, zamanla şiddete karşı duyarsızlaşır”
“Yetişkinleri ve ebeveynlerini model alan çocuklar, saldırgan davranışlara ne kadar çok maruz kalırsa ya da gözlemlerse onların da saldırganlık eğilimi artmaktadır” diyen Ceylan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çocuğun gerek ilişkiler yoluyla gerekse iletişim araçları yoluyla izlediği, gördüğü şeylere dikkat edilmesi önemlidir. Çocuğun saldırganca davranışları ebeveynleri tarafından çok şiddetli bir şekilde cezalandırıldığında, çocukların bu davranışı sürdürmeye olan eğilimlerinin daha fazla olduğu görülmüştür. Yaptığı davranışın yanlışlarını görme ve düzeltme için fırsat ve zaman verilerek destekleyici olunmalıdır. Ayrıca saldırganca davranışların çok şiddetli cezalandırılmaması kadar olumlu davranışlarının öne çıkarılıp görülmesi, takdir edilmesi saldırganlık davranışını zamanla azaltmaktadır. Kitlesel, iletişim ya da gözlem yoluyla şiddete herhangi bir şekilde sıklıkla maruz kalan çocukların zamanla şiddete karşı duyarsızlaştığı ve onlar için normalleştiği ve yetişkinlikte de bunu çok kolay uygulayabilecekleri anlamına geldiğini de unutmamamız çok önemlidir.”