Sözcüğün kökeni Latince “medium”dur. Günümüzün “media”sı onun çoğulu. Önceleri, “kitle iletişim araçları” anlamında “mass-media” diyenler vardı, ama birleşik sözcük yalına indirgendi; bizdeki yazılışıyla “medya” oldu.

Batılıların günlük (el altı) sözlükleri buna “basın, radyo, televizyon, sinema, dergi, afiş, vb.” gibi yayınları örnek gösteriyor. “Medya”, tecimsel amaçlı bir etkinlikler bütünüdür. Kısacası her türlü haber, bilgi, ileti ya da imge pazarlamasına “medya” deniliyor.
Bu tanıma göre bilimsel ya da eğitici sanat çalışmaları, okul kitapları, aydınlatıcı belletenler; roman, öykü ve şiir türü yazınsal yapıtlar gibi, süresiz ve doğrudan çıkar gözetmeyen yayınlar medyadan sayılmıyor.

“Media”nın tekil biçimi “medium”, bizdeki yazılışıyla “medyum”, oldukça eskidir ve sözlük anlamı şudur: Ruhötesi deneyimlerinde ruhlarla insanlar arasında aracılık ettiğini öne süren kimse. Şimdi de yazgımızı medya belirliyor!

Bizde “medya” sözcüğü seksenli yıllardan sonra, özel televizyonların yaygınlaşmasıyla yerleşmeye başladı. “İnternet”1 uygulayımı gelişince, “sosyal medya” adı verilen, iyesi ve yöneticisi olmayan bir tür evrensel iletişim ağı gelişti.

“Basın” kavramına radyo ve televizyonu da katarak “yazılı basın- sözlü basın” ya da “görsel basın” diyenler oluyor (sanki “yazılı basın” görsel değilmiş gibi!). Ancak Batı toplumları genelde “görsel-işitsel” yayınları basından saymıyor: Onların “press(e)”, bizim de “basın” dediğimiz etkinlikler, adı üstünde, doğrudan doğruya “baskı” araçlarında, “basım” yoluyla çoğaltılan medya ürünleriyle sınırlıdır (radyo-televizyon için de “basın” diyenler çıkmıyor değil, ama eskiden kalma bir dil alışkanlığıdır bu). Kavramları önemseyen büyük çoğunluk, bunu yapmıyor.
Burada bir ayraç açmak istiyorum: (Yıllardır yazdığım yazılarımda sık sık bu konuya yer verdim, öz Türkçe kullanmaya özen gösterdim, yabancı kaynaklı sözcük ya da terimlere öz Türkçe karşılıklar önerdim. Kimileri tuttu, ama çoğu tutmadı, Bu çabalarımın yoğunlaşmış bir örneğini, seksenli yılların sonuna doğru Pierre Guiraud’dan yaptığım “Göstergebilim” çevirisinde yerine getirdim: “TERİMCE” başlığı altında on beş sayfalık açıklamalı bir sözlük hazırlayıp, kitabın sonuna koydum (Örneğin “medya” için “iletge” demiştim). Çünkü kitapta kullanılan kavramlar çok yoğun, sınırları çok duyarlı, olası çağrışımları çok yanıltıcı ve onları anlatan terimlerin anlaşılması bizim insanımıza zor gelebilirdi. Oysa aynı kitabın özgünü, halka açık bir üniversite yayınıdır… Yeni çıktığında, özellikle dil ve sanat sorunlarına bilimsel açıdan bakanlar ve göstergebilimi önemseyenler çeviriye yoğun bir ilgi göstermişti. Bunlara bir de büyük dilci, ozan Ali Püsküllüoğlu’yu eklemeliyim. Aynı kitabın ikinci ve üçüncü baskısı yapıldı. Bu kadarıyla, sınırlı da olsa, amacına ulaşmış sayılır).

Benim derdim, genelde emek ürünü çalışmaların kamuoyuna yayılma başarısını sağlayamamış olmasıdır. Bu yazının başlığında da “iletge” sözcüğünü kullanabilirdim. Ama o yürekliliği gösteremedim. Ne yazık ki kimilerinin çok beğendiği bu sözcük, kamuoyunda tutmadı. Elbette ki sonuçta tek yetkili organ toplumdur. Yine ne yazık ki insanımızda özleşme çabalarına ilgi uyandıracak ortam ve kurum da kalmadı. Sanki bilim ve sanat kültürünün geniş toplum kitlelerine yayılması gerekmezmiş gibi!

Öz Türkçe şöyle dursun, tam tersine, büyük çoğunluğumuz, söylediğimizin doğrusunu yanlışını düşünmeden, kendimizi bir yabancı dil bilgiçliğine kaptırmış gidiyoruz.
Çünkü biz, medyanın müritleriyiz!