Güzin Öztürk

Astrid Lindgren, “İyi edebiyat, çocuğa dünyada bir yer ve dünyaya da çocukta bir yer kazandırır.” demişti. Çocuklar için yazarken, her zaman Astrid Lindgren’in bu cümlelerini düşünürüm. Son zamanlarda tekrar alevlendirilen sansür tartışmasına ve sansür/denetleme isteklerine, hem bir hukukçu hem de çocuk kitapları yazarı olarak, çocuk edebiyatımız açısından büyük bir kaygı ile yaklaşıyorum ve Astrid Lindgren’in bu sözlerinin değerini tekrar anlıyorum.

Hukuk Fakültesi’nde okurken, Evrensel Kültür Merkezi’nde bir film izlemiştim. O zamanlar, orada kült filmleri izleme şansımız oluyordu. İzlediğim film; Ray Bradbury’nin 1953 yılında yayımlanan eseri Fahrenheit 451'in sinema uyarlamasıydı. Fahrenheit 451, distopya denince aklıma ilk gelen kitaplardan biri.

“Guy Montag işini seven bir itfaiyeciydi. On yıldır kitap yakıyordu.”

İtfaiyecilerin yangın söndürmek yerine, kitapları yaktığını düşünmek bile istemem.

Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’de, “Taraf devletler, çocuk kitaplarının üretimini ve yayılmasını teşvik ederler.” düzenlemesine yer verir. Çocukların, nitelikli çocuk kitaplarına, hava kadar su kadar ihtiyaçları vardır. Burada bahsettiğim, çağdaş ve nitelikli çocuk kitaplarıdır ve “çağdaş ve nitelikli çocuk kitapları” kelimelerinin altını kalın bir çizgi ile çiziyorum.

Peki, nitelikli çocuk kitapları ile çocuklarımızı nasıl tanıştıracağız? Çocuğun gelişimine, yaşına, onun gerçekliğine uygun kitaplarla onları nasıl bir araya getireceğiz? Çocuklarımızın iyi okur olmaları için ne yapabiliriz? Tüm bu soruların cevabı, bu satırları şu anda okumakta olan siz, anne ve babalarda…

Oğlum altı aylık olduğunda, ona renkli, kumaştan, dikkat çekici kitaplar verirdim. Çoğu ebeveyn, o yaştaki bebek ya da çocuk kitaptan ne anlayacak diye düşünür. Oysa ki, durum sanıldığı gibi değildir. Küçüklüğünden itibaren, kitaplarla dolu bir evde büyüyen çocuğun, okuma isteği yaşıtlarına göre fazla olabilir. Ancak, bunun tam tersi de söz konusu olabilir. Bazen, anne ve baba ne kadar kitap kurdu olursa olsun, çocuk okumaya istekli değildir. Çocuk başka yapısal nedenlerle okuma güçlüğü yaşamıyorsa, bunun sebeplerini tahmin etmek çok da zor değildir. Çocuk, doğru kitapla tanışmamıştır ya da çocukta başlangıçta var olan okuma hevesi, okuma eyleminin, zorlama, ceza verme veya ödev olarak verilmesinden dolayı bir eziyete dönüşmüştür. Anne ve babalar, çocukları ile birlikte kitap okumalıdır, çocuk evde anne ve babayı kitap okurken görmelidir, kitap çocuğun ulaşabileceği her yerde bulunmalıdır. Çocuklarımıza sesli kitap okumak, sadece çocuğumuza özel bir andır. Çocuk ile ebeveyni arasında, o özel anda çok güçlü bir bağ kurulur, çocuk ile anne ve baba yakınlaşır. Çocuk, anne veya babasının okuduğu kitaptan tat alır. Zor konulardan (savaş, barış, ayrımcılık, zorbalık vb) konuşmak zordur ancak sesli okuma süresince, çocuk bu zor konuları kitaptaki kahramanın ağzından dinliyor gibi olur, kahramanın gözünden hikâyeyi yaşar.

Ceza olarak veya ödev olarak verilmeyen okuma, özgür bir okumadır. Çocuk, küçüklüğünde ailesiyle girdiği kitapların dünyasına artık aşinadır, onlarla dosttur. Bugün iyi bir okursam ve çocuklar için yazıyorsam, elinden kitap düşürmeyen kitap kurdu iki ablamın ve geceleri seslendirmelerle dolu, taklitlerle dolu okumalar yapan annemin payı çoktur. Okur olarak çocuğu kazanmaktan bahsettiğim şey tam olarak budur.

Yetişkinler de çocuk kitapları okumalıdır. Ebeveynlerin ve öğretmenlerin, çocuğun okuduğu kitaptan bilgisi olmalıdır.

Çocuğa, farklı türde kitaplara ulaşabileceği fırsatlar yaratılmalıdır. En sevdiğim şeylerden biri, çocuğunun elini tutup onu kitapçıya götüren anne ve baba görüntüsüdür. Çünkü çocuk, kitabevine veya fuara gittiğinde, yetkin bir okur olmasını umduğumuz anne veya babanın nasıl kitap seçtiğini görür. Anne veya baba, kitapçıda çocuğunun seçimine saygı duymalıdır. Ancak, çocuğun seçimi, onun yaşına, gelişimine ve gerçekliğine uygun değilse bunu anne veya baba anlayacaktır. Kitabın yazarını, resimlerini çizeni daha önceden tanıyan ve çocuk kitapları okuyan bir anne veya baba, çocuğu ile sohbet ederek, kitap hakkında konuşarak, ona onun seveceği kitapları da alternatif olarak sunabilir. Elbette çocuk, kitapların, manavdan elma, armut seçilir gibi seçilmediğini anne ve babasından görür, öğrenir, ebeveynlerinden göremiyorsa öğretmeninden görmelidir. Bu öğrenme, yaşayarak olmalıdır, bir ders gibi çocuğa verilmemelidir. Bütün bunlar için, biz anne ve babaların çocukları ile birlikte kitapçılara, fuara gitmesi, çocuk kitapları ile ilgili etkinliklerin yapıldığı yerlerde bulunması gerekir. Kitapların aynı zamanda birer oyun aracı olduğu ve kitap üzerinden pek çok oyun ve etkinlik yapılabileceği her zaman aklımızın bir köşesinde olmalıdır.

Hangi türü sevdiğini, kitaplarla dolu bir yaşam sonucu öğrenen çocuk, zamanla kendisi kitap seçebilecektir. Ancak bunun, çocuğun gelişimine paralel olarak değişeceğini, gelişeceğini unutmamak gerekir. Kitapçıya veya fuara gitmeden önce, kendisine liste hazırlayan kitap kurtlarını gördüğümde hep mutlu olmuşumdur.

“Kitap oku!” “Sevsen de sevmesen de o kitabı okuyacaksın!” gibi emir cümleleri hiçbir zaman işe yaramaz. Kitap okuma yarışmalarının da çocuklar üzerinde olumlu etkileri olacağını düşünmüyorum. Kitap okumak, bir kalp işidir, sonunda ödül verilen veya kaybedenin olduğu bir yarışma değil. Elbette bu tür etkinliklerden hoşlanacak az sayıda çocuk da vardır. Ancak, çocukların iyi, yetkin, seçici birer okur olmalarını istiyorsak, bunun zorlama ile gerçekleşmeyeceğini unutmamamız gerekir. Ne olursa olsun, kitaplar yaşamımızın önemli bir parçası olmaya devam etmelidir.

Daha önce, hiç çocuk kitabı okumamış anne ve babalara sesleniyorum! Çocuklarınızın okurken güleceği, eğleneceği, düşüneceği, hüzünleneceği, empati kurabileceği, uzay yolculuğu yapabileceği harika ve nitelikli pek çok çocuk kitabı var. Gelin çocuklarımızla birlikte, iyi edebiyat eserlerinin peşinden, tavşan deliğinden aşağıya atlayalım ve onların büyülü dünyasında çocuklarımıza eşlik edelim.